PİRHA-Her sanat üreticisinin içinde doğduğu ortamdan etkilendiğini ve beslendiğini belirten Şair Cevahir Bedel, “Ovada yetişmiş birisi için ova neyse benim için de dağ hayatımın doğal bir parçası. Dağı simge olarak yaşamın bir parçası olarak görüyorum. Hepimizin ulaşamadığı, sırrına eremediği alanlar var ve benim anlatmak istediğim dağ onun simgesi. Bir şeyin ardını görme isteğiyle ilgiliydi. Dağ hayatımızda eremediğimiz her neyse onu simgeliyor aslında” dedi.
Şair Cevahir Bedel’in ‘Bir dağ ki hiç olmadı’ isimli şiir kitabı 2022 tarihinde Manos Yayınları’ndan çıktı. Cevahir Bedel ile hem en son çıkan şiir kitabına ilişkin hem de edebiyata ilişkin kouştuk.
“KİTABIN NE KADAR SATTIĞI, İKİNCİ BASKIYI NE ZAMAN YAPAR GİBİ KONULARLA İLGİLENMİYORUM”
PİRHA: Yeni şiir kitabınız ‘Bir dağ ki hiç olmadı’, raflardaki yerini aldı. İlk olarak tepkiler nasıl?
CEVAHİR BEDEL: Edebiyat ürünleri için böyle bir tepki hemen oluşmuyor oluşsa da edebiyat ürünü böyle herhangi bir ürün değil. O yüzden de takip edebileceğimiz hemen ne oluyor, ne bitiyor, kim nasıl karşıladı diye bakacağımız bir şey değil. Genelde hakkında bir yazı çıkarsa ya da bir söyleşi talebi gelirse tepkileri görmüş oluruz. Onun dışında ben çok şair olarak kitabımın ne kadar sattığı, hangi kitap evinde olduğu, ikinci baskıyı ne zaman yapar gibi konularla prensip olarak çok ilgilenmiyorum. Çünkü bizim işimiz yazmak, metin oluşturmak geri kalan kısım okur ile yayınevleri arasındaki iş. Ben okur hesaplayarak yazan bir şair olmadığım için tepkileri de bilmiyorum ama genelde yine edebiyat camiasından tepki geliyor. Bir şair çıkan kitabınızla ilgili. Biz de o şekilde oradan takip ediyoruz ama geri kalan kısmı bilmiyorum ve gerçekten de ilgilenmiyorum.
“DAĞI SİMGE OLARAK YAŞAMIN BİR PARÇASI OLARAK GÖRÜYORUM”
-Dağ sizde neyi imgeliyor?
Aslında kitabın ismine taşındığı için dağ öne çıkıyor ama tabi ki coğrafyanın çok etkisi var. Çünkü burada (Dersim) doğdum ve büyüdüm. Çocukluğum burada geçti, ovada yetişmiş birisi için ova neyse benim için de dağ hayatımın doğal bir parçası. Dağı simge olarak yaşamın bir parçası olarak görüyorum ama bu durum da değişiyor çünkü üç yıl önce yazdığım dağ ile şimdiki dağ imgem birbirinden çok uzak. Ama ben dağ olarak kitapta ulaşılamayan, sırrına erişilemeyen alanlar olarak kastetmiştim. Yani hepimizin böyle ulaşamadığı, sırrına eremediği alanlar var ve benim anlatmak istediğim dağ onun simgesi. Bir şeyin ardını görme isteğiyle ilgiliydi. Dağ hayatımızda eremediğimiz her neyse onu simgeliyor aslında. Belki de kitapta aslında varamamayı vurguluyorum. Bir yere varmak gerekmiyor önemli olan aramaktır. Eğer hayatımızda aram bitmişse ve varmışsak yaşamı hangi argümanlarla sürdüreceğiz.
“KADINLAR ARTIK EDEBİYATTA ÇOK GÜÇLÜ”
-Kadın şairlerin görünürlüğünün yeterince ortaya çıktığını düşünüyor musunuz?
1990’lı ve 2000’li yıllarda çok güçlü bir şekilde Türkiye edebiyatında kadın sesinin çok güçlü duyulduğunu düşünüyorum. Çok iyi şairler ve yazarlar var ancak sadece şiir, roman ve öykü yazan kadınlarla karşı karşıya değiliz. Bunun üzerine düşünen, üreten ve kolektif çalışmalar yapan çok sayıda kadın var ve bu çok umut verici benim için. Hatta kısa bir süre önce kadın şair ve yazarların buluşmasındaydım ve gerçekten umudum tazelendi. Orada üç gün süren bir deneyim paylaşımında şunu fark ettim ki kadınlar artık ‘diğerleri ne düşünüyor, edebiyatın işleyişine kadar güçlü olan erkek algısı ne görüyor’ gibi sorularla ilgilenmiyor. Kadınlar üretim ve metin odaklı bir şeyler yapmak, bilinçlenmek, yan yana durmak istiyor ben de bunu çok güçlü bir şekilde hissettim ve bu beni çok motive etti. Tabi ki edebiyat, yazı yazmak aslında tamamen bireysel bir çaba. Ama orada birlikte dayanışma içerisinde yapılabileceklerin vurgusunun yapılması benim açımdan gerçekten anlamlıydı. Ben ruhum toplulukla hareket etmeye uygun değil ama yine de bu birliktelik bende içerisinde dayanışma olan, yatay bir araya gelen gruplarla gerçekten çok şey yapılabilir. Ayrıca kadın yapı olarak yaratmaya, üretmeye, dayanışmaya, yaşatmaya, yeşertmeye çok müsait. O nedenle kadınlar artık edebiyatta çok güçlü.
“KENDİ HİKÂYELERİMİZİ YAZMAYA BAŞLAMIŞSAK ZATEN YAZILAN DİL KADIN DİLİDİR”
-Kadın yazarların, kadın dili oluşturduğunu düşünüyor musunuz?
Ben kadın dili için ekstra bir şey yapmıyorum. Kadın diliyle yazı yazayım diye uğraşamıyorum ama tabi cinsiyetçi olmayan bir dil, eril olmayan bir dil kullanıyorum. Ama kadın dili dediğimiz şey biz yazarken zaten kendiliğinden var olan şeydir. Biz kadınlar eğer artık kendi hikayelerimizi yazmaya, kendi dünyalarımızı yansıtmaya başlamışsak yazılan dil zaten kadın dilidir. Bunun için özel bir dil geliştirmek gerekmiyor. Benim yazdığım her şey nasıl ki kadınlık, annelik, Dersimlilik de dahil, her şey nasıl ki bir sentez içerisindeyse tabi ki kadınlığım da orada metinlere kendiliğinden sızıyor. Burada bir hesap düşünmüyorum. Güçlü, yazar ve şairlerin zorlama bir dil yaratmaya ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum. Ama bu çabayı da anlamlı buluyorum. Çünkü hepimiz kendi dilimizi, kendi varlığımızı ve düşünce biçimimizi arayarak buluyoruz. Kadın edebiyatı, kadın bilinci ve kadın duruşu güçlendiği için kadın dili zaten var artık. Eskiden kadın şairler aşkı ve sevgiyi anlatırken erkeklerin algısı ve sözcükleriyle anlatıyordu ama bugün kendi algımızla anlatıyoruz aşkı ve sevgiyi.
“DEYİŞLER, BÜTÜN DÜŞÜNCE BİÇİMİMİ ETKİLEMİŞTİR”
-Doğduğunuz coğrafyanın şiirlerinizdeki yeri nedir?
Bence her sanat üreticisi içinde doğduğu ortamdan etkileniyor ve besleniyor. Tabii ki benim üzerimdeki etkisine gelince ben Alevi inancıyla büyüdüğüm için aklıma ilk olarak müzik geliyor. O yüzden deyişler ritim duygusunu, şiirdeki akışı gibi benim bütün düşünce biçimimi etkilemiştir. Felsefe anlamında bu kültürden etkilenmemek imkansız çünkü çok biricik bir algısı var bu inancın. Hakk bendedir mantığıyla hem insanı Hakk ile eşitleyen bir inanç hem de bu dünyada bir zerresin mantığıyla aslında insanoğlunun bir hiç olduğunu söylüyor deyişlerde. Mesela bazen dünya karşısında neyiz ki biz bu kadar konuşuyoruz diye düşünüyorum. Aynı zamanda dağ, rüzgar, meşe ağaçları ile biçimsel olarak da etkisi var. Ama en çok da insanın ruhunu etkiliyor.
CEVAHİR BEDEL KİMDİR?
1 Ocak 1976 tarihinde Dersim’de dünyaya gelmiştir. Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde bitirmiştir. Kocaeli Üniversitesi’nde “Türkiye Yazılı Basınında Azınlıklar ve Marjinal Gruplar” isimli teziyle yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “1980 Sonrası Siyasal Değişimin Işığında Kadın ve Liderlik Olgusu” adlı teziyle doktorasını bitirmiştir.
Varlık, Sincan İstasyonu, Yeniyazı, Şiiri Özlüyorum, Kurgu Düşün Sanat, Akköy başta olmak üzere birçok dergi ve mecrada şiirleri yayımlanan Bedel, ilk şiir kitabı olan Cevher Kapısı’nı da 2010 yılında yayımlamıştır. Ertesi yıl yayımlanan Gece Yanığı isimli kitabıyla Bedel, Homores Arif Damar Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştır. 2014 yılında yayımlanan kitabı Çayırı Saklamak, Ceyhun Atıf Kansu Şiir Ödülü’ne değer görülür. Bedel, 2015 yılında Ehrimen’le Gece Konuşmaları’nı, 2018’de şiir kitabı Dünyanın Kısa Avlusu’nı yayımlamıştır. Son olarak da 2022 yılında Bir Dağ Ki Hiç Olmadı şiir kitabını yayımlamıştır.
Cihan BERK-Nuray ATMACA/DERSİM
Yoruma kapalı.