Gözlerimizi kapatalım, hafızalarımızı şöyle bir zorlayalım ve dünyayı düşünelim, bizden başka hangi ülkede paketli demokrasi var?
Kitap okumayı sevmeyiz, bu ayıbımızı hiç düşünmeyelim de, kitaplığı olan üç beş arkadaşımız var ya, onlara bir sorma zahmetinde bulunalım; hangi ülkeler de paketli demokrasi varmış?
İnternete girelim google arama motorunda aratalım demokrasi paketli ülkeleri… Kaç ülke bulacağız bize benzeyen!
Meşhur atasözümüz aklıma geliyor; Sürü, çobanından belli olurmuş. Osmanlıdan günümüze kadar demokrasi geldi de biz mi görmedik.
Başımıza güç seçtiğimiz insanların eline, diline bakan bir ülke insanlarıyız, bunu kabul edelim. Suç bizde, eksiklik bizde, cahillik bizde, körlük bizde, seçtiklerimize tapınma bizde, seçtiklerimize kul, köle olmak bizde.
İçimizden birilerimiz çıkıp “hakkımı istiyorum” dediğinde hemen bölücü, vatan haini, kökü dışarıda, yani rahatımızı kaçırmaya çalışan ülkelerin ajanları ilan ediveriyoruz. Sürü pisikolojisi dedikleri bir durum ve korkunç.
Üç ay ülkemizin bir çok şehrini, köyünü dolaştım. Yoksul insanların evlerine, sofralarına konuk oldum, yer yataklarda yattım, sohbetlerini dinledim; Herkes yaşamdan şikayetçi. Tarımcılık bitmiş, hayvan besiciliği bitmiş, meyvecilik bitmiş, nasıl geçineceklerini dahi bilmeyen, geleceğinden kaygılı insanlarımız.
Tarımcılık bitmiş, çünkü toprağı sürmek için traktör alınacak, vergileri ödemeleri mümkün değil. Traktöre mazot gerek, dünyanın en pahalı mazotunun satıldığı bir ülkede küçük çiftçinin bu fiyata gücü yetmiyor. Tarlalar doğu illerinde bomboş. En güzel örnek Elbistan ovası. Osmanlının tarım ambarı dediği, Evliya Çelebi’nin bitki zenginliğini anlatmakla bitiremediği Elbistan ovası kuru bir çöl görüntüsünde. İnsanın içi sızlıyor gördükçe. Batı illerinde ise bir zamanlar en kaliteli tütün ve pamuğun yetiştiği ovalar, şimdi zeytin ağaçlarıyla kaplanmış.
Tarımcılığın yok olmasının bir başka nedeni daha var; Sular çekilmiş. Bir zamanlar insanların sularında yüzdüğü, balıklar tuttuğu, büyük çınar ve söğüt ağaçlarının yetiştiği akar sular şimdi kurumuş birer su yatağı. Paketli devletimizin ormanlarımızı yok eden rantçı politikaları suların çekilmesinin tek nedeni.
Ormanlar hızla yok ediliyor. Hemen her dağımızın birkaç yerinde taş ve maden ocaklarının çok ilkel bir tükenmesini görüyoruz yollardan geçerken. Ormanların yok edilmesi, sadece ağaçların kesilmesi değil, biolojik yapı kökünden sarsılıyor. Ormanlarda yaşayan tüm canlılar ölüyor. Akar sular akmaz oluyor. Eskiden su akan çeşmelerin taşlarından öte bir şey kalmamış. Ormanların yok olması, orman canlılarının yok olması gibi doğal hayvan besiciliğini de tüketmiş. Keçi, koyun güdülen dağlar, ovalar, dereler anılarda ve türkülerde kalmaya az zaman var..
Doğal meyvecilik, sebzecilik bitmiş çünkü emeği ödemiyor. Ünlü Bakırçay ovasında yetişen domatesin kilo fiyatı 18 kuruş. Biberin fiyatı 22 kuruş. Daha ötesini soramadım, sormaya gücüm kalmadı.
Paketli devletimizin yaptığı oto yollar ise bir başka alem. Eskiden yapılan yollar idare eder de, iktidarın yaptığı yollara girdiğimde kendimi çok dalgalı bir denizde yolculuk ediyorum sanıyorum, korkunç ve tehlikeli..
Dün arkadaşlarım başsağlına gelmişler onlarla bu durumu konuşuyoruz. Eleştirilerimi Almanların oyunu olarak niteledi birisi. Gezi eylemleri de Almanların ülkemizi karıştırmak için yaptığı bir oyunmuş, yeni öğrendim. Ekledi; İstanbul’a 3. Havaalanı yapılırsa, Londra ve Frankfurt havaalanları marka olmayacak, İstanbul 3. Havaalanı dünyanın markası olacakmış. Almanların da, İngilizlerin de korkusu buymuş ve bu nedenle ülkemizi karıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlarmış. Şok oldum bu sözlere ve hala üzerimden atabilmiş değilim. İnsanlar bu kadar kör cahil olabilir, bu kadar kişiliğini kaybederse daha çok paketlerle avunmaya devam edeceğiz. Çünkü, güce tapanlar en yakınlarını dahi harcamaktan geri durmazlar.
Ne diyor kutsal kitaptaki ayet: Senden olmayanın ellerini ve ayaklarını çapraz kes ki, sen de korkutucu bir güç görsünler.
Yaşadığımız bu. Bu gün demokrasi paketi açılacakmış, söylemi dahi insanı aşağılayıcı.
Yoruma kapalı.