PİRHA- Ali Haki Edna Vakfı (AHEV) ile kuruluş amacını, çalışmalarını ve Aleviliği konuştuk. AHEV adına Ozan Figani, sorularımızı yanıtladı. Figani, “En iyi araştırma kaynağımız ozanlarımızın ve bazı dedelerimizin deyişleridir. Aleviliği yaşamak lazım yoksa anlayamazsınız” dedi. Ozan Figani, “Özellikle genç arkadaşlarımızın Yunus Emre’yi, Pir Sultan’ı, Harabi’yi ve İbreti gibi ozanları incelemelerini öneririm. Diğer yazılı kaynakların çoğu bozulmuş durumda olup bizim büyüklerimizi anlatmıyor” diyerek uyarılarda da bulundu.
Ali Haki Edna Vakfı (AHEV) ile kuruluş amacını, çalışmalarını ve Aleviliği, Ozan Figani ile konuştuk. Figani, “Unutturulmaya terk edilmiş veya çevirmenlerce çarpıtılmış sözlü gelenek kültürünü yazıya aktarırken, o eserin orijinalliğini koruyup özüne uygun kalınmasını sağlayarak, Anadolu halkının temel değerlerinin daralmış yaşam alanlarını imkanlarımızın el verdiği ölçüde genişletip ve yaşatmak esas hedefimizdir” dedi.
Ozan Figani, Alevilerin günümüzde bile kendilerini özgürce ifade edemediklerini belirterek, “En iyi araştırma kaynağımız ozanlarımızın ve bazı dedelerimizin deyişleridir. Özellikle genç arkadaşlarımızın Yunus Emre’yi, Pir Sultan’ı, Harabi’yi ve İbreti gibi ozanları incelemelerini öneririm. Diğer yazılı kaynakların çoğu bozulmuş durumda olup bizim büyüklerimizi anlatmıyor” şeklinde konuştu.
Ozan Figani, “Aleviliği yaşamak gerekiyor yoksa anlayamazsınız” diyor.
İşte Ozan Figani‘nin Elif Tabak‘ın sorduğu sorulara yanıtları…
PİRHA- AHEV Vakfını tanıtır mısınız? Vakfın amaçları nelerdir?
OZAN FİGANİ- AHEV’in açılımı Ali Haki Edna Vakfı’dır. Bu vakıf 21 Mart 2015’de Alevi kültürünü, sanatını ve müziğini tüm dünya halklarıyla buluşturmak amacıyla kurulmuştur. Unutturulmaya terk edilmiş veya çevirmenlerce çarpıtılmış sözlü gelenek kültürünü yazıya aktarırken, o eserin orijinalliğini koruyup özüne uygun kalınmasını sağlayarak, Anadolu halkının temel değerlerinin daralmış yaşam alanlarını imkanlarımızın el verdiği ölçüde genişletip ve yaşatmak esas hedefimizdir.
*Toplumun Alevi kültürü ve felsefi anlayışını geliştirmek.
*Toplumun Alevi kültürü hakkındaki eğitimini geliştirmek ve toplum yararına araştırmalar yapıp bunları internet (www.ahev.org.uk) ve diğer yazılı platformlarda yayınlamak.
*Türkiye ve diğer yerlerde öğrencilere Alevilik felsefesi eğitimi için burs olanakları sağlamak.
*Alevilik ile ilgili ücretsiz seminer, konferans, panel ve ders vermek.
*Kendi değerlerimizi öne çıkarıp bütün toplumlara yaymak.
*Ocak geleneğini incelemek.
*Ozanlık ve dedeliğin önemine eğilmek.
*Geleceğin ozan ve sanatçılarına destek olmak.
*Yazılı ve sözlü geleneğin işlenmesini sağlamak.
* Arşiv çalışmalarına yoğunluk vermek.
*Müzik çalışmalarını yaygınlaştırmak.
*Sanatsal ve kültürel faaliyetlere ağırlık vermek.
Ali Haki Edna kimdir ve neden vakfa adını verdiniz?
Ali Haki’nin asıl adı Ali Doğan’dır. Babasının isminden dolayı yörede Ali Qamıke (Kamber’in oğlu Ali) olarak anılır. Gençlik yıllarında okuma merakı saran Ali Doğan, ömrünün büyük bir kısmını eğitim çalışmalarına ayırıp öğretmenlik/eğitmenlik yaptığı için Ali Hoca diye de bilinir. Elbistan’ın Kürd Alxas Aşireti’ne mensup olup, 1889-1961 yılları arasında Yapılıpınar (Biragani) Köyü’nde yaşamıştır. Yaşadığı yer her ne kadar Yapılıpınar Köyü ise de onun mekanı tüm çevre il, ilçe ve köylerdeki bilgiye ve gerçeğe aşık insanların yüreğidir. Yürüdüğü yol ise erenlerin yoludur. O gönlünde Hakk ve hakikat sevgisini taşıdı. Hiç bir zaman dünya malına tamah etmedi. Ali Hoca’ya göre dünyada yapılacak en büyük yatırım; insana yapılan yatırımdır. Bu ise ancak eğitimle olur. Hayatı boyunca insanların eğitim ve öğrenimiyle uğraştı. Bunu yaparken maddi bir karşılık beklemedi. “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” düşüncesine bağlanarak, söz dilinde, kalem elinde gönüllere aydınlık tohumu serpen bir ozanımızdır. Ali Haki, yaşadığı yerden pek uzaklara açılmadan mütevazi bir hayat sürerken, dünyada olup bitenlerden de bihaber değildi. Şehirlere gidip gelenlerle sürekli kitap ve dergiler getirtir, okur kendi bilgilerini geliştirir ve çevresine ışık olurdu.
Eğitmenlikten başka bir önemli uğraşı olarak da şiir yazan Ali Haki, şiirlerinde on iki ayrı mahlas kulandığı şimdiye kadar tespit edilen eserlerinde anlaşılıyor. Figani, Hicrani, Gedai, Gulami, Ali, Hoca, Hürü, Efdali, Harhari, Visali, Ednai, Haki mahlaslarıyla şiirler yazdığını Ali Haki Edna’nın yakın dostlarından öğreniyoruz. Şu ana kadar, yeni yazıya çevrilen yaklaşık 650 şiiri arşivimizdedir. Ayrıca Osmanlıcadan yeni yazıya çevrilmesi gereken bir çok şiirleri mevcut. Ali Hoca’nın bu mahlaslarla yazdığı şiirleri, günümüze kadar belleklerinde taşıyıp ve muhafaza edilmiş el yazmalarıyla bizlere emanet eden kaynak kişilerin kısa bilgileri her şiirin altında ayrı ayrı belirtilmektedir.
Kurduğumuz vakfa Ali Haki Edna adının verilmiş olmasının özel bir nedeni yoktur. Anadolu toprağının çocukları, kendi düşünce ve inançlarına yasaklar konunca, bir sonraki nesillere aktaracakları şeylerin yolunun en ideali sözlü gelenek olduğunu keşfetmiş. Ondandır ki, ağızdan ağıza toplumdan topluma güncelleşerek gelen eserler, özellikle ozanların sazı ve sesi eşliğinde dilden dile bir bayrak gibi taşınmıştır. Bana göre ozanların büyük bir çoğunluğu Alevi yolunun kilometre taşları ve Aleviliğin bayraktarlarıdırlar. Bu yola az da olsa emek katmış herkes bizim için saygındır. Ozanların birini diğerinden daha üstün diye sıralamak istemiyorum. Hepsi benim büyüklerimdir. Bu çalışmayı yürüten arkadaşlarım, benim olmadığım bir toplantıda benim dedemin isminin vakfa konmasını uygun bulmuşlar. Gerekçeleri, herhangi bir başka ozanın ismi ile vakıf açılmış olsaydı, biliyorsunuz varislerinin itiraz etme hakları doğabilirdi ve bir de ben bu çalışmanın bir neferi olduğum için bana sürpriz yapmışlardı. Ben çok mutlu oldum. Vakfın isim babası ben değilim. Onun için, arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
AHEV, 2 dergi yayınladı; bu dergilerde nelere yer verildi ve neyi amaçladınız?
AHEV dergisi yıllık bir dergi olup Ali Haki Edna Vakfı’nın yayın organıdır. Her sayısı yaklaşık yüz sayfadan oluşan dergi yayınlanmadan önce AHEV Vakfı’nı ve Ali Haki Edna’yı tanıtan ufak bir kitapçık çıkardık. Derginin ilk ve ikinci sayılarında yer verilen birçok konu olmakla birlikte, bazı ana başlıklar şöyle:
– Çarpıtılan Alevilik – Ziyaret
– Rıza Şehri
– Musahiplik
– Cem
– Hızır ve Oruç
– Alevilik İnancında Kurban
– Alevilikte Hakk’a yürüme erkanı – Mezar Taşlarına Yazılan Yazılar – Taziyeler
– Ozanlar
– Bağlama ve Deyişler
Özellikle bu başlıklara yer verilmesindeki amaç, tarihten beri egemenlere karşı direnen Aleviliğin, son yarım asırdan bu yana direnme gücünün azalmış olmasının bariz olarak görülmesidir. 1900’lü yılların başlarına kadar kendini gizleyerek yaşayan Alevilerin can güvenliği yoktu. Kırımlar, sürgünler ve asimilasyonlar Alevileri bitirememiştir. Yaşayanlar takiye yaparak “Asıl müslüman biziz” deseler bile Osmanlı yöneticileri için inandırıcı gelmeyip, yine de tehlike arz ediyorlardı. Yeniden devletleşmeyi tasarlayan o dönemin Yeni Osmanlıları, Jön Türkleri ve daha sonra da İttihat ve Terakkicileri örgütlenirlerken, Anadolu’da yaşayan halkları dikkate almak zorundaydılar. Başta Aleviler olmak üzere bütün azınlıkları araştırmaya başladılar. Tabii ki amaç, Aleviliğin gerçekten ne ve nasıl bir inanç olduğunu bilimsel olarak araştırıp Alevi yurttaşlarına hizmet olarak sunmak değildi. Asıl hedef, hepten yok edemedikleri Anadolunun büyük kısmını teşkil eden Alevi nüfusu, kendilerince saptadıkları “Türk-İslam” sentezine entegre etmekti. Bu amaçla Talat Paşa, Enver ve Ziya Gökalp grubu, Baha Said’e görev vermiştir. Daha sonra da Ord. Prof. Fuat Köprülü, Abdulbaki Gölpınarlı vb. kişiler görevlendirilmiş olup hepsi Türkçü ve dindar müslümandırlar. Toparladıkları raporlar ışığında Alevilerin Türk ve İslamın bir kolu olduğu teorileştirilip, tarihsel belge olarak bir sonraki nesile aktarıldı. Yani Aleviliği ilk yazan ve tanımlayan yaklaşık on yazar ve araştırmacının tamamı Sünni ve Türkçüdür. 60’lı yıllardan sonra Alevi kökenli veya Alevi dostu olduğunu söyleyen bazı Sünni yazarlar da bu İttihatcı grubun yazdıklarını bizlere kaynak diye sundular. Aleviliği yok sayan veya düşman gören kliğin kaynaklarından, yazar arkadaşlar hiç şüphe duymadan doğru saydılar. Ben de dahil yıllarca Alevilerin büyük çoğunluğu bu kaynakları doğru kabullendik.
Onlar ne yazarsa yazsın, nasıl çarpıtırsa çarpıtsın, bu yolun sahipleri gerçeği biliyor. Aleviliği araştıran Alevi araştırmacı ve yazarlar, Aleviliğe giydirilen İslami kıyafetleri Alevilerin üzerinden çekip çıkarsalar, Alevilerin yaşam ilkelerini, yaşamsal pratiklerini dikkate alarak inceleseler, gerçeği net olarak görebilirler. Sonuç olarak ilk kaynakların büyük çoğunluğu doğru kaynaklar değil. Son zamanlarda bu işi bilen ve bu yola inanan bazı Alevi kökenli araştırmacı yazarlar var. Bunlar Alevi gerçeğine daha samimi yaklaşan eserler veriyorlar. Övünç kaynaklarımız az da olsa vardır. Onun için çok okuyup, araştırıp ve verileri sorgulayarak gerçeği yakalayabiliriz. Öz olarak şu dörtlüklerle kendi anlatımımı tamamlamış olayım:
Anladım ki nice hata etmişim
Kendimi Müslüman sandığım zaman,
Yıllar yılı yanlış yola gitmişim,
Kendimi müslüman sandığım zaman.
Figani’yim dosttan deste gül derdim
Asıl sahibine vermektir derdim
En iyi din benim dinimdir derdim
Kendimi müslüman sandığım zaman
Yüzlerce yazar tarafından, onlarca yıldır Alevilikle ilgili yazılan kitapların bir çoğunun bilgi kirliliği yapmaktan başka bir şeye yaramadığını görüyoruz. Alevi olsun Sünni olsun önüne gelen kitap yazıyor. İyi bir pazar oluşturdular. Ciddi paralar kazandıklarını tahmin ediyorum. Kitapların çoğu birbirinin başka bir versiyonudur. Bu yazarların çoğu Alevilik olsa olsa budur diyerek kendi kendilerinin inanmak istediği fikirleri Alevilere dayatıyorlar.
Bu konu ile ilgili araştırma yapanların çoğu, Alevi yaşlılarıyla, dernek yöneticileri ve bazı dedelerle söyleşi yapıp bunu Alevilik diye tanımlıyorlar. Tamamen bunlarla yetinmek eksik bir yöntem olur. Bazen yanlışa da götürür insanı. Yaşlılarımızın bir çoğu hayatında bir kitap dahi okumamıştır, ya da okur yazar değildir. Kendisine ezberletilen yalanları Alevilik gibi anlatmaktalar. Yöneticilerimizin bir çoğu da zannediyorum politik kaygılar ve üyelerinin tepkisini çekmemek için ortalama konuşuyorlar. Dedelerin büyük bir çoğunluğunun, dedeoğlu olmaktan başka, Alevilikle hiç bir ilgileri yok. Ve o dedeler Ehlibeyti sırasına göre sayan, 50 nesil geri giderek kendine o sırada yer yapan, günümüzün modern Arapları olma hevesiyle geçimini sağlayanlardır. Bu tip dedeler kendi büyüklerinden yolu öğrenmeden, acemilikle taliplerin ziyaretine geldiklerinde yolu yanlış tanıtarak zarar vermekteler.
“DERNEK YÖNETİCİLERİ GİBİ DÜŞÜNMEYEN DEDELER CEMEVLERİNDEN DIŞLANIYOR”
Elbette ki yolu bilen, ona vakıf olan dedelerimiz yok değildir. Fakat bunların sayıları gün geçtikçe azalmaktadır. Yani Aleviler günümüzde bile kendilerini özgürce ifade edemiyorlar. Dernek yöneticilerinin düşündüğü gibi düşünmeyip Aleviliği farklı yorumlayan bir Alevi, cemevlerinden dışlanıyor.
“EN İYİ ARAŞTIRMA KAYNAĞIMIZ, OZANLARIMIZIN VE BAZI DEDELERİMİZİN DEYİŞLERİDİR”
Bence en iyi araştırma kaynağımız ozanlarımızın ve bazı dedelerimizin deyişleridir. Özellikle genç arkadaşlarımızın Yunus Emre’yi, Pir Sultan’ı, Harabi’yi ve İbreti gibi ozanları incelemelerini öneririm. Diğer yazılı kaynakların çoğu bozulmuş durumda olup bizim büyüklerimizi anlatmıyor. Örneğin Alevi Pir’i ve bu yolun olmazsa olmazlarından olan, “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen Pir Hacı Bektaş-ı Veli adına, ölümünden 170 yıl sonra yazılan Vilayetname (Velayetname) yapıtında anlatılan Pir, tam bir büyücü, çıkarcı, kindar, başını namazdan kaldırmayan, taşı hamur gibi yoğuran, erkeklere doğum yaptıran bir kişilik olarak tanıtılmıştır. Bu Pir’e yapılan en büyük hakarettir. Bu yazılanlarla yetinirsek Pir’i yanlış tanırız. Onun için bu tür yapıtların bizce hiç bir önemi yoktur. Ben Hacı Bektaş’ı ve onun yolunu ozanların sözlü geleneğinden daha akılcı, daha insani ve gerçekçi algılıyorum ve benim Pirim işte bu diyorum.
AHEV Vakfı olarak başka ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Bilindiği gibi yaklaşık beş yıldır Ali Haki Edna-Yayınevi adı ile yayında olan bir web sayfamız var (ahev.org.uk). Söz konusu siteyi kuran ve yaşatan komisyon (AHEV Araştırma ve Yayın Komisyonu) olarak yaptığımız ve hala üzerinde çalıştığımız bazı projeler var. Bunların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Tamamlanmış çalışmalar:
1- Pir Sultan Abdal
2- Anadolu Hatayileri
3- Perişan Ali Günlüğü
4- Artvin Yöresi Halk Ozanları
5- Ozanlarımız
6- Ali Haki Edna ve Bilinen Mahlasları
Proje dahilindeki çalışmalar şöyle:
1- Ozanların eserleri ve Alevilik’le ilgili Arşiv Çalışmaları
2- Bizim Yunus (Yunus Emre)
3- Haydari-Fakri
4- Alevi Yol Önderleri İle İlgili Çalışmalar
5- Hacı Bektaş Veli
6- Şah Kalender Çelebi
7- Abdal Musa
8- Alevilik’le İlgili Genel Çalışmalar
9- Mürşitler, Pirler, Dede’ler ve Ocaklar’la İlgili Çalışmalar
10- İngiltere’de Müze ve Kütüphanelerde Bulunan Anadolu Alevi Değerleri İle İlgili Araştırmalar.
Görsel ve Müzik Çalışmaları:
1- Ali Haki Edna Web Sitesi
2- Albüm Çalışmaları
Ozanların, şairlerin eserlerine ve belgelerine nasıl ulaştınız?
Günümüzde sayıları az da olsa bu gibi belgeleri koruyan ve arşiv çalışması yapan kişiler vardır. O kişilerle birebir ilişki kurarak bir nüsha alabiliyoruz. Bu arşiv çalışmasını uzun yıllardan beri yapmaktayız. Umarım bundan sonra okurlarımız, ozanlarla ilgili benzeri eserleri bizlere ulaştırabilirler. Bunlar ses kaydı, yazılı ve görüntülü kayıtlar olabilir.
Arşivinizdeki eserleri ve belgeleri nasıl koruyorsunuz? Bu eser ve belgelere herkes ulaşabilir mi?
Tüm belgeleri ve kaynak niteliği taşıyan kayıtları AHEV vakfının arşiv odasında muhafaza etmekteyiz. Eserlerin orijinalinin veya birer kopyasının bizde bulunması, olası bir tahrifata karşı bize müdahale veya itiraz hakkını verir. Böylelikle eser sahiplerini ve varislerini yönlendirebiliriz. Sonuç olarak hem eserleri korumuş olacağız, hem de eserlerin telif haklarının eser sahiplerine ulaşmasını sağlamış olacağız. Arşiv odası herkese açık değil fakat bu konuda bizden talebi olan hiç kimseyi eli boş göndermiyoruz.
“ALEVİLİĞİ YAŞAMAK LAZIM, YOKSA ANLAYAMAZSINIZ”
Alevilik nedir? ne değildir? Temel taşları nelerdir?
Aleviliğin ne olduğunu kısaca anlatabilecek kudrete sahip değilim açıkçası. Çünkü onu yaşamak lazım, eğer o değilseniz onun hakkında anlatılanları da anlayamazsınız. Fakat Alevilik ne değildir konusunda biraz bilgim var. Öncelikle Alevi toplumunun yaşam biçimine ve inançsal boyutuna bakmalıyız, ondan sonra söz konusu olan din ve inançlarla karşılaştırmalıyız ki farklılıkları net olarak ortaya koyabilelim. Örneğin Aleviler şöyle der:
- Bilim bizim yolumuzdur, sevgi bizim dinimizdir.
- Kabemiz, kitabımız, inancımız, insandır.
- 73 millete bir nazarla bakarız.
- Kadın erkek ayırmayız.
- Mazlumun yanında olur, zalime karşı dururuz.
- Elimize, dilimize, belimize sahip oluruz.
- Bütün evren semah döner; sürekli evrim sürekli devrimi savunuruz.
- Cem olur birleşir, musahip olur acı-tatlı, yarin yanağından gayrısını paylaşırız.
- Muhabbeti; kamil insan olmanın okulu bilir, hizmetle gelir göçeriz.
- Her dine saygı duyar, fakat boyunduruğu altına girmeyiz. Eşitliği savunuruz.
- Her çiçekten öz alır bal yaparız. Geçmişimize, geleceğimize sahip çıkarız.
- Alevilik inancımız, bilincimiz, direncimiz, sevgimizdir.
- Ölür söz vermeyiz, ölür sözümüzden dönmeyiz.
- Kötülüğe kötülükle karşılık vermeyiz, hep iyilik düşünürüz.
Aleviliği, İslamdan veya bilinen öbür inanç ve dinlerden ayıran özelliklerden bazıları yukarıda sıralanan özelliklerdir. Alevilik, dünyanın neresinde olursa olsun, belirtilen bu özellikleri taşıyan bütün inanç ve dinlerin aynısıdır. Bu demektir ki onlar da Alevidir, ya da Aleviler onlardır.
Öyle sanıyoruz ki dünya inançları arasında Aleviliğe en uzak olan inanç İslam inancıdır. Buna rağmen bazı sözde Alevi kesimler ısrarla kendilerinin asıl İslam olduklarını iddia ederler. Her şey açık ve net olarak meydanda. Fazla yoruma gerek kalmadan anlaşılır ve tarif edilebilinir durumdadır.
Alevilikle ilgili yazılı kaynakların çok sınırlı olmasından dolayı, Aleviliği hiç yaşayamamış, Aleviliği öğrenmeye ve yazmaya çalışan yeni neslin işi oldukça zor. Yakın tarihten beri, yaklaşık kırk elli yıldır “Alevilik” veya “Alevilik Nedir?” Başlığı ile bir hayli kitap, dergi, gazete ve mecmualar yayınlandı. Bir o kadar da televizyon ve radyolarda Alevilik konuşuldu. Gecelerde ve festivallerde Alevilik işlendi. Paneller düzenlenip “Alevilik” ya da “Alevilik Nedir?” konusu tartışıldı. Bu konuda kendilerini otorite gören ve sözde otorite olarak kabul edilmiş/ettirilmiş kişiler, net bir sonuca varamamalarına rağmen, eksik ve yanlış söylemlerini ısrarla sürdürmekteler.
“‘ALEVİLİK NE DEĞİLDİR?’ SORUSU KİMSENİN AKLINA GELMİYOR”
Alevilik nedir konusu çok konuşuluyor fakat Alevilik ne değildir sorusu nedense kimsenin aklına gelmiyor. Belki de detaylandırıp hakikati gün yüzüne çıkarmak, sözde Alevi önderlerinin işine gelmiyordur. Çünkü Alevilik gibi bir dertleri yok, yaptıkları Aleviciliktir. Bu durumda genç nesil Alevi kültürünü ve öğretisini nasıl öğrenebilir? Cemevleri olarak varlığını sürdüren kurumlar sadece tabeladan ibarettir. Her yıl bir ya da iki defa namaz kılar gibi cemler yapılır ve devlete millete zeval gelmesin nidalarıyla secdeye gidilir. Cenaze, kırk yemekleri ve mevlit okutma törenleri yapılır. Bir de kurum yöneticilerinin istedikleri gibi Aleviliği tarif eden ve yöneticilere övgüler yağdırıp Alevi esnaflığı yapan sözde yazar-çizerler getirilir, gönüller hoş edilip bireysel kariyerler tatmin edildikten sonra alkışlarla uğurlanılır.
Aslında Aleviliğin ne olduğu ya da ne olmadığı gayet açık ortada. Sıkıntı Alevilikte değil Alevilerde. Kendilerine Aleviyim deyip Alevilikle alakası olmayanlar sanıyorlar ki Alevi aileden doğunca Alevi olunuyor. Hayır efendim Alevilik bir hal işidir. O hal içinde yaşamını sürdüren canlarla hemhal olmak lazım, görgü lazım, bilgi lazım, izan lazım, aşk lazım, ikrar lazım, edep lazım, erkan lazım…
Aleviler için en önemli husus, kendi öz değerlerini koruyarak, bulundukları çağa ve ortama uyum sağlamayı hiç elden bırakmamaları gerektiği hususudur. Sürekli olarak kendilerini yenilemeliler. Zaten Aleviliğin ana ilkesi de budur. Öbür türlü hızla değişen dünyamızda Alevilerin Alevi olarak varlıklarını sürdürebilmeleri imkansız. Alevilerin temel sorunlarından en önemlisi bu noktada yatmaktadır. Herhangi bir sorunu çözebilmek, mevcut sorunları sorun olarak görüp ve o sorunların sebeplerini sorgulamakla başlar. Ne acıdır ki günümüz Alevilerinin çoğu, hiç sormadan, öğrenmeden “durdum divana uydum imama” mantığı ile hareket etmekteler. Böyle de olunca tabulaşma başlıyor ve tabuları kırmanın hiç de kolay olmadığını tarih sahnesinde net görmekteyiz.
“SAMİMİ ALEVİLER HİÇ DE AZIMSANMAMALI”
Sayıları Alevi nüfusuna oranla çok fazla olmasa da, Alevice yaşayıp, Alevice sorgulayan samimi Aleviler hiç de azımsanmamalı. Ancak bu denli güzel insanlar bilinen sebeplerden dolayı mevcut Alevi örgütlülüğü içerisinde yer almıyorlar/alamıyorlar. Yukarıda çizilmeye çalışılan tarif tablosunun gösterdiği karamsar gidişata rağmen, hakikatçı yol erlerinin bizlere bıraktıkları yolun sahipsiz olmadığını hep birlikte görmekteyiz. Bu durumda her Alevi bireyi kendi mantığıyla hareket edip, bilmediklerini de okuyarak veya sorarak öğrenip menzile yürümeli.
“ALEVİLİK YERYÜZÜNDE VE EVRENDE TÜM GÜZELLİKLERİN ADIDIR”
Alevilik, yeryüzünde ve evrende tüm güzelliklerin genel adıdır. Sevgiden yoksun, kin, kibir ve nefretle oluşan hiç bir hal Alevilik değildir!
Alevi, sevgi bizim dinimizdir der.
Alevi, benim kabem insandır der.
Alevi, bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır der.
Alevi, okunacak en büyük kitap insandır der.
Alevi, ne ararsan kendinde ara, Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir der.
“ALEVİLİĞİ OZANLARIN NEFESLERİNDEN VE DEYİŞLERİNDEN ÖĞRENMEK EN SAĞLIKLI YOLDUR”
Bu örnekler daha da çoğalabilir. Hasılı Alevilik olmayan durumların neler olduğunu tarif etmeye gerek olmadığını düşünüyoruz. Kimsenin elinde ne Aleviliği tarif edebilecek bir belge, ne de Alevi öğretisini yapabilecek bir müfredat var. Onun için Alevi yol önderleri Alevilik bir “Hal İşidir” demişler. O hal ile hemhal olmadan Aleviliği anlatmanın imkanları çok kısıtlıdır. Nitekim Aleviliği anlatmaya çalışan iyi niyetli dostların eksiklikleri de bu sebeptendir (Aleviliği bilerek çarpıtmak isteyenler hariç). Aleviliği, Alevi Ozanlarının nefeslerinden ve deyişlerinden öğrenmek en sağlıklı ve mantıklı yoldur. Buna da dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü Aleviliğin ve Alevilerin varlığından rahatsız olan egemen sınıflar, biliyorlar ki şiir ve deyişler bu kültürün yegane taşıyıcısı ve olmazsa olmazıdır. Onun için tarihten beri yok edemedikleri yapıtların/eserlerin karşısına yeni üretilen sözde Alevi deyişleri koyulmaya başlandı.
“EVRENDE NE VARSA KORUMAK VE YAŞATMAK BİR ALEVİ BİREYİN ASLİ GÖREVİDİR”
Alevilik yolunun korunması ve yaşatılması için neler yapılmalı?
Aleviliğin böylesine yozlaştırılmasının ve asimile edilmesinin önüne geçme düşüncesi, her Alevi bireyinde oluşması gereken bir düşüncedir. Özellikle işin bilincinde olan Aleviler bu işe yoğunlaşmalı ve gerekirse illegal örgütlenmeye gidilmeli. Zaten tarihten beri yaşamakta olan gerçek Alevilik illegal yaşanan Aleviliktir.
Dünyada ve evrende her ne varsa korumak ve yaşatmak bir Alevi bireyin asli görevlerindendir. Elbette ki en önemli görev, insani değerleri ön planda tutma görevidir. Bu görev, yaşama dair her şeyi koruma ve kollama görevini de beraberinde getirir. İnsanlar kendi öz iradesini kullanamadıkları sürece başarıya ulaşmaları imkansız. Özgür iradeyi kullanabilmek için ekonomik, siyasi ve dini baskılardan kurtulmanın koşullarını aramak ve yaratmak gerekir.
Bir Alevi ferdi kendisine ağır gelen bir durumu başkasına mübah görmez. Onun için başka birilerinin kendisine uygulamak istediği zulüm ve haksızlığa da boyun eğmez, mücadele eder. Kültür ve inanç için de bu böyledir. Yaşam ve insani değerlere müdahale olduğu zaman hemen karşı koyar, teslim olmaz. Tarihte olduğu gibi, özellikle son yarım asırdan buyana Alevilik üzerinde oynanan bir hayli oyunların olduğunu bilmeyen yok diyebiliriz. Söz konusu planlar, zaman zaman etkisini göstermedi değil. Fakat hakikat ehli canların sağlam duruşları sayesinde, bu oyunları oynayanların tam olarak muvaffak olamadıkları da bir gerçek.
“ALEVİLİKTEN VE ALEVİLERDEN RAHATSIZ OLAN ÇEVRELER TÜM İMKANLARINI SEFERBER ETMİŞ DURUMDA”
Tehlike geçmiş değil. Alevilikten ve Alevilerden rahatsız olan çevreler bütün imkanlarını seferber etmiş durumdalar. İşte bu noktada Alevi fertlerine düşen görevlerin neler olduğunu saptayabiliriz. Aleviler öncelikle Aleviliğin ne olduğunu tam detaylarıyla öğrenip yaşamlarında uygulamaya geçirmeliler. Alevi fertleri Aleviliği anlatan mevcut kaynakları tarayıp Aleviliğe ait olmayan kavram ve uygulamaları netleştirmeliler. Bunun için yine birlik ve beraberliğe ivedilikle ihtiyaç var. Birlik derken, mevcut olan sözde Alevi örgütlülüğünden söz etmiyoruz. Aleviler bir araya gelip hep birlikte secdeye iniyor ve hep birlikte Allah Allah nidaları ile dövünüyorlarsa, bunun adı Alevi örgütlülüğü değil, Aleviliğin ve Alevilerin sonunun geldiğidir. Evet tam da burada Alevi fertlerinin görevi başlar. Aşk ile…
Elif TABAK/ LONDRA
Yoruma kapalı.