PİRHA- Onur yürüyüşüne katıldığı için hakaretlere uğrayan Baden Wüttenberg Bölge Temsilciliği Eşbaşkanı Ruhan Karakul, “Biz felsefemiz gereği 72 millete aynı nazardan bakarız. Bizim gözümüzde her can değerlidir. Öğretimiz dil, din, mezhep, renk, cins ayrımı yapmaz. Bu canlarımızın da cemevlerimize gelebileceklerinin sinyallerini vermek istedik. Cemevleri tek tip insanların geldiği yerler değil” diyor.
Geçtiğimiz günlerde Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) LGBTİ bireylere bakış açılarını özetleyen bir açıklama yayınladı. “İnancımızın Kâbesi İnsan, Yolcusu Can’dır” başlığıyla yapılan açıklamada, “AKP başta olmak üzere muhafazakâr kesimlerin savunduğu ve eşcinsellerin kamusal alanda temsilini güçleştiren tüm yaklaşımları reddediyoruz“ ifadelerine yer verildi. “Kâbesi insan olan Alevi toplumu, yaratılan her şeyi Hak’ın yansıması olarak görür. Öğretimiz; dil, din, mezhep, renk, cins ayrımı yapmaz. İnsan en kutsal değerdir ” denilen açıklamada, bu tavırlarından dolayı kurum ve yöneticilerine yönelik faşizan saldırıları kınadıkları belirtildi.
Açıklamanın yapılmasına vesile olan AABF yöneticisi, Baden Wüttenberg Bölge Temsilciliği Eşbaşkanı Ruhan Karakul. Karakul 34 yaşında bir avukat. Alman Sinti ve Roman Merkez Konseyi’nde siyasi danışmanlık yapıyor. Ağırlıklı olarak insan hakları ve ırkçılık konularında çalışıyor.
Alevi bir kurum temsiliyeti ile 2016 yılında Mannheim’da yapılan Christopher Street Day (CSD) Onur yürüyüşüne katıldığı için bazı kesimler tarafından eleştiriye ve hakarete uğrayan Karakul ile Onur yürüyüşüne katılma gerekçelerini konuştuk.
“AKADEMİK KARİYERİMDEN DOLAYI, BU MARATONA DAYANAMAYACIĞIMI DÜŞÜNÜYORLARDI”
Tren garının bir kafesinde buluştuğumuz Karakul ile sohbetimiz kadın yönetici olmanın zorlukları ile başladı. Zira AABF’nin bütün temsilciliklerinde eşbaşkanlık sistemi henüz yürütülmüyor.Dolayısıyla bu sistemle çalışmanın zorlukları eski sisteme göre çalışmaktan çok daha fazla. 2015 yılından bu yana Baden Wüttenberg Temsilciliği’nde eşbaşkanlık görevini yürüten Karakul, “Kadın erkek eşittir diyoruz ama yönetici sistemimizde bu zamana kadar yansımadı. Bu kuralı hayata geçirmek için Baden Wüttenberg Cemevlerinin birçoğunda eşbaşkanlık sistemi işletiliyor” diyor.
Başta dış ilişkiler sorumlusu olarak çalışmalara başlayan Karakul, eşbaşkanlık görevine başladıktan sonra yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor:
“ Kaldığım yerin cemevi ile hep bir bağım vardı. Bölge temsilciliği görevim ise tesadüfen gelişti. Başlangıcımız da biraz zor oldu. Kimse beni tanımıyordu, sadece kaldığım yerin cemevi çevresi beni tanıyordu. Benim akademik eğitim almamdan dolayı, bu sorumluluğu kaldıramayacağımı düşünüyorlardı. Bizim toplum tartışmayı, konuşmayı sever. Benim bu maratona dayanamayacağımı düşünüyorlardı. Bir görüşmeyi hiç unutmuyorum. Bir abi yanıma geldi, “Senin akademik kimliğin olabilir ama benim tecrübem var. Benim tecrübemi elimden alamazsın” dedi. Kendisine rakip olarak gelmediğimi, birlikte çalışmak istediğimi söyledim. Tecrübelerinden faydalanmak ta isterdim. Akademik bilgi bu işte yeterli değil. Gönül vererek çalışmanız gerekiyor. Aynı yolda yürüyoruz. Aynı yolda yürüdüğünüz insanların sizi rakip olarak görmeleri, motivasyonunuzu kırmaya çalışmalarını anlamıyorum. Başlarda çok zorlandım, sonradan alıştım. Kuşak farkından korkuyorlar belki de. Biz eski kuşakların yerini dolduramayız. Onlar bu yolu başlattılar. Onlarla birlikte çalışmak zorundayız”
” ALMANYA, TÜRKİYE KÖKENLİ IRKÇILIĞI DA DİKKATE ALMALI”
AABF’de yaptıkları çalışmalardan da bahseden Karakul, geçen sene Uyum ve Katılım Yasası’nın çıkması ile beraber, uyum bakanlığına 20 sayfalık bir beyanname verdiklerini, orada Alevilerin kutsal günlerinden bahsettiklerini belirtiyor. Bu beyanname ile birlikte Alevilerin 3 kutsal gününün dikkate alındığını dile getiriyor.
NSU cinayetlerine de ( 2000-2006 yılları arasında 8 Türkiyeli’nin de öldürüldüğü Almanya’da gerçekleşen ırçı cinayetler) dikkat çeken Karakul, NSU cinayetlerine kurban giden Mehmet Kubaşık’ın bir Alevi olduğunu ve Cemevine üye olduğuna dikkat çekiyor. Karakul, “Araştırma komisyonuna bilirkişi olarak komisyona davet ettiler. Bizim fikirlerimizi de komisyona taşıdım” diyor. Alman ırkçılığının yanında Türkiye kökenli ırkçılığa da vurgu yapan Karakul, şunları belirtiyor:
“Almanya’da bu bir problem. Ülkücüler yada UETD dediğimiz AKP’nin lobi dernekleri dikkate alınmıyor. Irkçılık konu edindiğinde NSU, NPD gibi yapılar geliyor akla. Bu konuları da biz ağırlıklı olarak çalışmalarımızın içine katıyoruz. Ermeni soykırımı ile ilgili DİTİB, UETD, çakma bir Alevi derneği olan Alevi Ulusal Birliği diye bir kurum , “sözde Ermeni Soykırımı” başlığı altında Almanya çapında paneller düzenlemeye çalıştılar. Biz salon sahiplerini bilgilendirerek, ırkçı etkinliklerinin engellenmesini sağladık”
“CEMEVLERİ TEK TİP İNSANLARIN GELDİĞİ YERLER DEĞİL”
Geçtiğimiz yıl Alevi bir kurum temsiliyeti ile ilk defa Mannheim’da düzenlenen Christopher Street Day (CSD) Onur yürüyüşüne katıldığından dolayı bazı kesimler tarafından hakarete maruz kalan Karakul, yürüyüşe katılma gerekçelerini şöyle anlatıyor:
“Geçen sene ilk defa Christopher Street Day (CSD) Onur yürüyüşüne katıldık. İngiltere’den yola çıkan bir protesto hareketi. Almanya’da çeşitli şehirlerde yapılıyor. Türkiye de biliyorsunuz bu yürüyüş hep yasaklanıyor. Biz felsefemiz gereği 72 millete aynı nazardan bakarız. Bizim gözümüzde her can değerlidir. Öğretimiz dil, din, mezhep, renk, cins ayrımı yapmaz. Bu canlarımızın da cemevlerimize gelebileceklerinin sinyallerini vermek istedik. Cemevleri tek tip insanların geldiği yerler değil. Yaşadığımız toplumun sorunları ile ilgilenmek zorundayız. Eşcinsellere karşı saldırılar devam ediyor. Homofobi yüksek. Biz de Aleviler olarak insanlara değer veren bir topluluk olarak LGBTİ’li arkadaşlarımızın yanında olmak istedik. Geçen yıl “ich will (ben olmak istiyorum) mottosu ile yürüdüler. Bizde “can olmak istiyorum” sloganı ile katıldık. Büyük bir pankart bastırdık. Basına da yansıdı. İnanç kurumu olarak bu yürüyüşe katılmamız ilgi gördü.”
“ALEVİ KURUMU OLARAK ONUR YÜRÜYÜŞÜNE KATILMAMIZDAN RAHATSIZ OLANLAR VARDI”
Yürüyüşe katıldıktan sonra sosyal medya üzerinden cinsel içerikli küfürlere maruz kalan Karakul, Alevi bir kurumda çalışma yürüten bir kadına karşı bu sözlerin sarf edilmiş olmasını kabullenemiyor. Karakul kendisine yöneltilen eleştiriler hakkında ise şunları belirtiyor:
“Bazı insanlar “tamam biz karşı değiliz ama bizi öyle yerlerde rezil ediyorsunuz” gibi açıklamalar yaptılar. CSD renkli bir yürüyüş, militan bir eylem değil, eğlence ağırlıklı. Birçok insan da ona göre giyiniyor. Yarı çıplak gelen de var. Bundan rahatsızlık duyulmasını anlamıyorum. Ne giyinirse giyinsin insan insandır. Kurumumuzun flamasını oraya taşımamızdan rahatsızlık duyanlar vardı.
“ALEVİLİĞİ TEMSİL ETMEDİĞİMİZİ SÖYLEDİLER”
Bazı insanlar da bilimsel dayanağı olmayan buyruklar çıkararak Alevilikte eşcinsellerin yeri olmadığını savundular. Bizim ne kadar hatalı olduğumuzu ve Aleviliği temsil etmediğimizi söylediler. Ne kadar liberal olduğumuzu bir şekilde aktarmaya çalıştılar. Almanya’da çıkan eşcinsellerin evliliklerini kabul eden “Ehe für alle (Herkes için evlilik) yasasından sonra bazı sayfalarda bizim CSD yürüyüşüne katılmamızı örnek göstererek ne kadar yoldan çıktığımızı belgelemeye çalıştılar. Bir sayfada benim ve aynı düşünceleri paylaşan Dilara Malkoç anayı eleştiren bir video yayınladılar. Bu fikir özgürlüğü çerçevesinde olduğu için videoya karşı bir şey yapamıyorsunuz. Bu video sonrasında bana ağır küfürler geldi, cinsel içerikli, bel altı küfürler geldi.”
“SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUM”
Yasal hakkını kullanarak suç duyurusunda bulunduğunu kaydeden Karakul, “Ben bir kadınım. Gerçek bir Alevi, bir kadına cinsel konuları da tema ederek küfür etmez. Benim Aleviliğimi sorgulayan insanın Aleviliği de ortadadır. AABF bu konu ile ilgili açıklama yaptı ve bana destek oldu. Bizde hoşgörü vardır, ayrım yoktur desek te, reel hayatta maalesef karşılığı olmayabiliyor. Özellikle bizim dışımızdaki azınlıklara karşı hassasiyetimiz az. O bakımdan şimdiki sürecin başlaması beni umutlandırıyor. Bir şeye dokunmadan, tepki vermeden zaten örgütünüzü ileri götüremezsiniz. Bu anlamda açıklama önemliydi” diyor.
Bu açıklamadan sonra AABF’nin yanlış bir yola girdiğini düşünenlerin olacağını ve kurumdan uzaklaşabileceğini ifade eden Karakul, “Ancak uzun vadeli düşündüğümüzde inancımız gereği cana can gibi bakmaya devam edip, sahip çıkar, insanları kucaklarsak, bu adımları sürdürürsek ancak o zaman örgüt olarak başarılı oluruz. Kendi ilkelerimize sahip çıkmış oluruz.” ifadelerini kullanıyor.
Elif SONZAMANCI/MANNHEİM
Yoruma kapalı.