PİRHA-Antalya Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi Yönetim Kurulu üyesi Talip Çokbilir’in evinde cem yapıldı. Cemde konuşan Kızıldeli Ocağı yol hizmetkarı Mustafa Sazcı, “Bugün devasa büyüklükteki cemevlerinde birbirini daha önce hiç görmemiş kişiler ile ceme duruluyor. Dedeler veya analar tıpkı bir camii imamı gibi vaaz veriyor, iki güç gülbank birkaç tevhid ve mersiye ile cemi sırlıyorlar. Ne talip dededen gıda alıyor, ne de dede talipten gıdalanıyor” dedi.
Antalya Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi Yönetim Kurulu üyesi Talip Çokbilir’in evinde yapılan ceme Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi gençliğinden Kızıldeli Ocağı yol hizmetkârı Mustafa Sazcı, Zakir Naciye Çokbilir ve canlar katıldı. Yapılan muhabbetlerde deyişlerin, nefeslerin anlam ve içeriği ve günümüzde cemlerin nasıl yapılması gerektiği noktasında birçok konu başlığı üzerinde sohbetler yapıldı.
“ALEVİ-BEKTAŞİ YOLUNUN EN TEMEL RİTÜELİ MUHABBETTİR”
Zakir ve Yol hizmetkarı Mustafa Sazcı, günümüzde yapılan cem biçimlerini eleştirerek şunları söyledi:
“Meluli Baba’nın nefesinde buyurduğu gibi cem içinde ve dışında eylem ve söylemleriyle birbirine yoldaş olan siz değerli canlarla bugün cem olduk. Hakk erenler defterine kaydeylesin, burada yapacağımız muhabbet eşikten dışarı yaşamımızda bizlere kılavuz olsun.
Hepinizin bildiği üzere Alevi-Bektaşi yolunun en temel ritüeli muhabbettir. Yaptığımız tüm cem erkânlarının özü de zaten muhabbettir. Erenler buyuruyor ki “Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl.” Burada Muhammed’den kasıt zahiri anlamda algıladığımız İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed değil, yol diliyle İnsan-ı Kâmil olan Muhammet’tir.
Bir insan ancak muhabbet meydanında özünü pişirerek, ehl-i tûrabların sohbetinden gıdalanarak insan-ı kamil mertebesine erişir. Bunu söylediğimize göre erenler, bugün Alevi-Bektaşi inancına mensup kişiler, “Niçin insan-ı kamiller, deliler, dolular, veliler, aşık-ı sadıkları var edemiyor?” sorusunun cevabını açık ve net bir şekilde görmüş oluruz.
Hüdai Baba diyor ya: “Hüdayiyim hüdamız var, dost elinden bademiz var, muhabbetten gıdamız var, ölüm ölür biz ölmeyiz.”
“NE TALİP DEDEDEN, NE DE DEDE TALİPTEN GIDA ALIYOR”
Peki bugün ne yapılıyor? Devasa büyüklükteki cemevlerinde birbirini daha önce hiç görmemiş kişiler ile ceme duruluyor. Dedeler veya analar tıpkı bir camii imamı gibi vaaz veriyor, iki güç gülbank birkaç tevhid ve mersiye cemi sırlıyorlar. Ne talip dededen gıda alıyor, ne de dede talipten gıdalanıyor. Daha önce geleneksel cemlerimizi görmemiş canlarımızın bilgisi de ancak yapılan seyirlik cemlerden ibaret oluyor.
Bu sorun sadece bunlarla da kalmıyor beraberinde birçok sorunu da getiriyor. Bugün Alevi toplumu içinde dönen “içi miyiz, dışı mıyız?” gibi kısır tartışmaların, ikrarın ve müsahiplik kavlinin unutulması gibi sorunların temel sebebi, Alevi yol-erkânının cemlerde işlenmemesi ve yerine İslami terminolojiyi kullanarak masallar anlatılmasıdır.”
“GECEKONDULARDA YAPILAN CEMLERİ HATIRLIYORUM”
Gecekonduda yaşadıkları dönemde cemlerin evde yapıldığını hatırlatan Mustafa Sazcı, “Cem başlamadan önce kapı komşu cümle talip ve muhip gelir ortaklaşa bir şekilde yapılırdı. Daha sonrasında ehli kamiller, rehber, pir ve mürşit cemhaneye girer muhabbete başlarlar, taliplerin sorunları, sıkıntıları konuşulur, Hakk yolu üstüne muhabbet edilir. Ardından rehberin çağırması ile talipler de gelirdi. Herkes geldiyse ilk önce müşkül varsa çözülür, ardından dede, talipten rızalık alır, ardından cümle gönüller birlenir ve cem başlardı. Cem başladıktan sonra sorular, cevaplar, fıkralar, rivayetler, nefesler ile yol-erkân anlatılır, herkes aktarılan bilgi ile zahiri tasını yani aklını, meydanda biriken aşk ile şevk ile batıni tasını yani o güzel donun içindeki gönlünü, doldurur. O aşkın ve şevkin taşmasıyla birlikte hiçliğe ermek için çırpınarak semah dönerdi. Nihayet cem lokmaların dağıtılması ve gülbangın verilmesi ile sonlanırdı” diye konuştu.
“BİR ARAYA GELMEMİZİN BİLİNÇLENME GİBİ BİR SEBEBİ OLMALI”
Daha sonra söz alan Murat Çağlayanoğlu ise şunları söyledi:
“Pir Sultan Abdal, köylülerin orada bir başkaldırısının kendisine sahip çıkmasının büyük bir katliam olacağını düşünerek kendi canını tehlikeye atıyor. Halkı sakin olmaya çağırıyor ve ben gideceğim kendimi savunurum diyor. Pir Sultanın söylediği bir sürü başka şeyler var. Bunların birçoğu ona ait olmayabilir. Değerli Alevi aşıklarından söylenmiş olan deyişler de yabana atılmamalı. Bunların hepsi Alevi toplumunun uyanmasına içinde yaşadıkları bozuk düzene karşı örgütlenmelerine bir çağrı gibidir.
Bence dedelerimiz 68 kuşağından daha önce Mustafa Suphi’lerin katliamlarına da değinip onları da gün ışığına çıkarmak için doğru bilgiler edinip bence böyle sohbetlerde anlatmaları iyi olur.
Bizim bir araya gelmemizin bir sebebi olmalı, bilinçlenme sebebi olmalı ve Hacı Bektaş talebelerini Romanya’ya kadar gönderiyor çünkü oralardaki bütün bizim Alevi dediklerimiz öyle bir kelime yok. Bektaşi derler. Arnavutluk’tan Yunanistan’ın Girit adasında Bektaşiler vardır. Bunlar oralara Bektaşi talebelerinin götürdüğü şeylerdir. Onlar Bektaşi olarak gitmişlerdir. Hacı Bektaş’tan aldıkları dersleri oralarda yaymışlardır, insanları bilinçlendirmişlerdir.
“ÇOCUKLARIMIZ CEMLERDEN UZAK KALDI”
Yani tabii ki mutlaka bu gelecektir. Ahlak terbiye kültür bence iyi işlenmeli ve bugün terbiye diye toplumda bir şey kalmamıştır maalesef. Bizim çocuklarımız da kapitalist düzenin içinde maalesef pisliğe bulaşmışlardır.
Uyuşturucudan, fuhuştan her türlü kültür yaşam biçimine bulaşmışlardır. Bunları aileler önlemiyorlar çünkü aileler de bu konuda yetişmemişlerdi. Çocuklarıyla nasıl ilgileneceklerini biraz sert terbiye etme yöntemi ile ele aldıkları için çocuklar anneden babadan da uzaklaştı. Halbuki onlara çok iyi annelik babalık yapabilseydik genel toplumu kastediyorum, sporuyla, yüzmesi ile müziği ile kültür faaliyetleri ile ilgilenseydik; çocuklarımız şimdi biz yine beraber cemde olurdu. Maalesef biz bu konuda sınıfta kaldık. Bu sınıfta kalmayı tekrar düzeltmek bizlerin boyun borcu olmalı.”
“KADINLAR NEDEN ZAKİRLİK YAPMADI?”
Zakir Naciye Çokbilir de zakirlikle ilgili konuştu. Çokbilir, “Kadınlarımız neden zakirlik yapmadı? Çünkü kadınlarımız, erkeklerin eşiti diye vurguluyoruz. Her yerde canız, yoldaşız her şeyi birlikte göğüslüyoruz ama kadınlar çalıyor, söylüyor ama zakirliğe gelince niye zakirlik yapılmıyor? Ne zamandan beri yapılmıyor? Ya da yapıldı mı zamanında? Bunlar değişti mi? Hep merak etmişimdir” dedi.
“ALEVİ YOL ERKANI İÇERİSİNDE GENÇLER DE VAR”
Yol hizmetkarı Mustafa Sazcı son olarak şöyle konuştu:
“Bugün Alevi kadınlarının, zakirin elinden sazını alıp, o erkanı yürütmesi gerekiyor. Dedeyi posttan kaldırıp kendisi ana olarak o yol erkanını yürütmesi gerekiyor. Bizim dedelerin de, zakir olan erkek canlarımızın da görevi devretmek gibi bir dertleri yok. Bugün yapılması gereken taliplerin ve kadınların aynı zamanda kadınların işi derken gençlerin de işi diye düşünüyorum. Bugün Alevi yol erkanı içerisinde gençler de var. Dedelerimiz gençlerin söz sahibi olmamaları taraftarı.
Çünkü yeni fikirlerin ortaya çıkması dedelerdin artık o dogmatik fikirlerini ortadan kaldıracağı için bugünün diliyle gençler konuştuğu için dedelerin otoritesini zayıflatacak. İki, üç tane Kerbela mersiyesi söylemekle, iki, üç tane tevhit okumakla Alevi yol erkanı yürütülmeyeceğini gençler dillendirdikleri için dedeler de bunun üzerinden egemenlik sağladıkları için bugün Alevi gençlerine de Alevi kadınlarına da izin vermiyorlar. Bence en büyük görev onlara değil bize düşüyor.
Geçmişte yol-erkân yürütmüş olan pirlerimizi takiye yaptıkları için yargılayamayız. Ancak bu kabullenme bu dönemde hizmet yürüten kişiler için değildir. Bugün geçmişte yapılmış olan takiyeyi sürdürmek, üzerimize giydiğimiz veya giydirilmiş olan kıyafetleri yırtıp hakikati söylememek, asimilasyona hizmet etmekten öteye gitmez.
“HAKİKAT GÜNEŞİ BALÇIKLA SIVANAMAZ AMA ONU GÖRECEK GÖZLER BALÇIKLA SIVANIR”
“… Mansur’un kelamı haktı (gerçekti), çünkü özü Hakk’tan idi; o Hakk’ı bildi, Hakk’ı söyledi. Ve bu sebepten dâra çekildi. İş odur ki dervişliğe soyunan kimse; Hakk’ı, Hakikat’i söyleye. Bunu söylerken de gönlünde güman (şüphe) ve havf (korku) olmuya. Mansur gibi dâra çekilse de Hakikat’ten ayrılmaya, gönlüne güman düşürmeye. Boynumdaki bu ipte Hakikat’i söylemekten ihtirâz etmeyen (çekinmeyen) dervişlerin nişanesidir.”
Vakit yazdığımız dizelerin kafiye uyumu için Mansur’u, Fazlı’yı, Nesimi’yi kullanma vakti değil, onların felsefesini alenen dillendirme vaktidir. Hakikat güneşi elbette balçıkla sıvanamaz ama hakikati görecek olan gözler balçıkla sıvanabilir. Peki göz görmedikten sonra hakikat güneşinin ne ehemmiyeti kalır?
Son olarak canlar “Ustası kim olursa olsun, tek taş ile duvar örülmez.” Ancak o duvarın tamamlanması için o tek taşa ihtiyaç her zaman vardır. Sevgili yol hizmetkarları ve cümle ehil canlar, buradan çağrımızdır. Geçmişte geleneksel olarak yaptığımız cemlerimizi sürdürelim. Taliplerimizi yalnız bırakmayalım, hakikati bulunduğumuz her ortamda dillendirelim. Bizleri evine, gönlüne mihman eden cümle canlara aşk-ı niyazlarımızla.”
Çerağların uyandırılmasıyla başlayan muhabbet ceminde 12 hizmetlerin ardından lokma gülbengi ile cem tamamlandı.
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
Yoruma kapalı.