PİRHA- Munzur Çevre Derneği, yönetim kurulu üyeleri Sevil Doğan’ın ailerinin Yönetim Kurulu Üyesi Sevil Doğan’ın ailesinin istihbaratçılar tarafından taciz edilip tehdit edilmesine ilişkin açıklama yaptı.
HABERİN VİDEOSU
Munzur Çevre Derneği bugün İHD İstanbul Şubesi’nde Yönetim Kurulu Üyeleri Sevil Doğan’ın Tokat’ta yaşayan ailesinin istihbaratçılar tarafından taciz edilip tehdit edilmesine ilişkin basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantının yapıldığı salona “Baskılar bizi yıldıramaz” pankartı asıldı.
“KIZINIZA SAHİP ÇIKIN YOKSA GÖZÜNÜ DELİKTE AÇAR”
Basın açıklamasından önce söz alan Munzur Çevre Derneği Üyesi Sevil Doğan, “Benim ailem Tokat’ta yaşıyor. Aileme her gün neredeyse istihbarattan birileri gidip benim yürüttüğüm faaliyetle ilgili bilgi veriyorlar. ‘Kızınıza sahip çıkın, sahip çıkmazsanız delikte gözünü açacak’ gibi tehditlerle hem yürütmüş olduğumuz faaliyeti terörize etmiş oluyorlar hem de derneğimizi terörize ederek faaliyetlerimizin önüne taş koymaya çalışıyorlar” dedi.
“BASKI VE ZORBALIĞA BOYUN EĞMEYECEĞİZ”
Çevreci Aysin Büyüknohutçu ve Ali Ulvi çiftinin 2017 yılında Antalya’da taş ocaklarına karşı verdikleri mücadeleden dolayı katledildiklerini hatırlatan Doğan, “Bugün halen bu olay aydınlatılmadı. Bu çiftin adına yapılan bir parkın açılışına gittiğim için ve Munzur’da her yıl gerçekleşen festivale katılım sağladığım için gidip bunları aileme anlatarak ‘kızınıza sahip çıkmazsanız biz yakında deliğe tıkarız’ gibi tehditler savuruyorlar. Biz biliyoruz ki Aysin Büyüknohutçu ve Ali Ulvi çifti bizim için bir tehdit niteliğindeydi. Bugün benim aileme gitmeleri Aysin Büyüknohutçu ve Ali Ulvi’yi bize tekrar hatırlatma niteliğindeydi. Biz bu baskı ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğiz” diye konuştu.
“KAPİTALİZM DOĞAYA VE İNSANA YIKIMDAN BAŞAK BİR ŞEY VAAT ETMİYOR”
Munzur Çevre Derneği adına basın açıklamasını okuyan Alibaba Ben, “Hepimizin bildiği gibi doğa onun ayrılmaz bir parçası olan insan tarafından egemenlik altına alındığı günden bugüne tarif edilmez bir yıkıma uğratıldı-uğratılıyor. Bu tarifsiz yıkımın başlangıç öyküsü rantın ve talanın tek adresi olan kapitalizm ile yazılmaya başladı. Kapitalist sistem insanlığın kendinden evvel tarihiyle karşılaştırılamayacak ölçüde doğayı tahakküm altına aldı. Bugün doğanın can çekişmesi üzerine konuştuğumuz her şeyin kaynağı kapitalist sistem, onun doymak bilmez kar hırsı ve tüketiciliğidir. Üzerinde yaşadığımız dünyada insana ve doğaya dair ne varsa kapitalizmin tek var olma biçimi olan yağma ve talanın, sömürünün kuşatması, saldırısı altındadır. Doğa bu kuşatma ve saldırıyla geri dönülmez bir aşamaya gelmiş son sınırına dayanmıştır. Tıpkı dört bir yandan abluka altına alınan insanlık gibi. Kapitalizm doğaya ve insanlığa yıkımdan başka bir şey vaat etmiyor. Bahsini ettiğimiz yıkım hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar büyüklükte ve ertelenemez durumdadır” dedi.
“BASKI VE TUTUKLAMALAR İLE HALKI MÜCADELENİN DIŞINA İTMEK İSTİYORLAR”
Yaklaşan felaketin farkında olarak yaşam alanlarına ve geleceğine sahip çıkanların terörize edildiğini kıyımdan geçirilen ormanlar gibi sesi kısılmaya yok edilmeye çalışıldığını kaydeden Ben, şöyle devam etti:
“Diz çökmeyenlerin direnişini engelleyemeyenler baskı, gözaltı ve tutuklamalar ile halkı mücadelenin dışına itmek istiyorlar. Derneğimizin Yönetim Kurulu Üyesi olan yoldaşımızın ailesinin sürekli taciz edilmesi de bu saldırıların bir parçasıdır. Geçmişten bugüne bu yöntemi devrimci demokrat insanların üzerinde uygulayan sistem taciz ve tecavüzcülere ödül gibi cezalar vermektedir. Suyunu, toprağını ve yaşam alanını koruyanları coplayarak yerlerde sürüklerken, şirket sahiplerini ise koruma altında tutmaktadırlar. Şu bilinmelidir ki bu saldırılar bizi yıpratmak yerine güç vermektedir. ‘Yaşam alanlarımızı yerle bir edenler saldırıyor ise durum gerçekten iyidir’ dostlar!”
“Dersimden Hasankeyf’e, Karadeniz’den Kaz Dağları’na ve ülkenin bütün vadilerine, derelerine, ormanlarına, sahillerine bir salgın gibi yaygınlaştırılan talan elbette önü alınamaz değildir” diyen Ben son olarak şunları kaydetti:
“Yağmanın ve talanın pençesinde, kurtulanlar, direnişin ve mücadelenin yarattıkları ve var ettikleri arasındadır. Suyunu, toprağını, havasını, savunanlar doğanın, insanın yaşam alanlarının geleceğidir. Bahsettiğimiz geleceğe ışık tutanlar, bugün tecriti kırmak için bedenlerini açlık grevine yatıran tutsaklardır. Yaşam alanları için bedenlerini iş makinelerinin önüne set yapan kadınlardır. İklim değişikliğine karşı okul grevine giden milyonlarca öğrencidir. Emeği için ve yaşam alanları için günlerce direniş çadırlarında nöbet tutan işçilerdir, köylülerdir. Erkek egemen devletin tüm saldırı politikalarına karşı her alanda direniş şiarlarını kuşanan kadınlardır. Gasp edilen geleceği için direnen gençliktir. Toprağı, havası, suyu sermayeye peşkeş çekilen köylüdür. Doğanın da insanlığın da kurtuluşu bu mücadelenin ortaklaşmasından ve büyütülmesinden geçmektedir. Bir kez daha yineliyor ve çağrı yapıyoruz; yapılan talan, yağma ve saldırı politikalarına karşı sessiz kalmayacağız. Doğanın ve insanlığın yok oluşu karşısında fısıltı değil tek yürek olup çığlık olalım. Sınıf mücadelesinin bir parçası olan çevre mücadelesinde birleşelim.”
Açıklamadan sonra söz alan avukat Fırat Vural, son zamanlarda ailelere yönelik bu tür tehditlerin arttığını belirterek, İHD olarak bu tür baskılara yönelik her sene bir rapor hazırladıklarını söyledi. Baskıya uğrayanların İHD’ye başvurması gerektiğini belirten Vural, bu olayların kamuoyuna açıklandıkça önüne geçilebileceğini söyledi.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.