PİRHA- 28 yıldır gözaltında kaybedilen babası Fehmi Tosun’un akıbetini soran Besna Tosun mücadele hayatını PİRHA’ya anlattı. Tosun, “Hep şunu söylüyoruz; kaybedilme süreklilik taşıyan, devam eden bir suç. Bunun bıraktığı iz de böyle. O acının sona ermesi için o yasın tamamlanması için bunun bir sonuca varması gerekiyor” dedi.
1990’lı yılların başından itibaren bir ‘devlet geleneği’ haline gelen gözaltında kaybetme ve faillerin açıklanmamasına karşı Besna Tosun 12 yaşından bugüne dek sürdürdüğü mücadele hayatını PİRHA’ya anlattı.
“BABAMIN GÖZALTINDA KAYBEDİLMESİNİN TANIĞIYIM”
Besna Tosun 1995 yılında başlayan mücadelesini şu sözlerle anlattı:
“1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun‘un kızıyım. Aynı zamanda babamın gözaltında kaybedilmesinin tanığıyım. Babam Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995’te evimizin önünden üç sivil polis tarafından gözlerimizin önünde kaçırıldı ve kaybedildi. Babamın kaybedilmesinin hemen ardından bizler hem bütün resmi makamlara başvuruda bulunduk hem de İnsan Hakları Derneği’ne başvurduk. İnsan Hakları Derneği’ne başvurduktan sonra Cumartesi Anneleri’nden haberdar olduk. Dolayısıyla babam kaybedildikten iki hafta sonra biz de annemle beraber cumartesi eylemlerine katılmaya başladık. O zaman 12 yaşındaydım ve 28 yıldır Cumartesi Anneleri’yle birlikte hem babamın akıbetinin açıklanması hem diğer kayıpların akıbetinin açıklanması ve onları kaybedenlerin yargılanması için mücadele ediyoruz.”
“CUMARTESİ ANNELERİ BİR KADIN Hareketi”
Tosun mücadelenin öncüsünün kadınlar olduğunu belirterek, “Kaybedilenlerin büyük bir çoğunluğu erkek dolayısıyla o erkekleri arayanlar da kadınlar. Yani evladını arayan anneler, eşlerini arayan kadınlar, babalarını arayan kız çocukları, abilerini arayan kadınlar. Bu arama mücadelesini başlatanlar kadınlar. Dolayısıyla Cumartesi Anneleri de bir kadın hareketi diyebiliriz”dedi.
“KUŞAKTAN KUŞAĞA SÜREN DİRENİŞİN Simgesi”
Cumartesi Anneleri eyleminin 968’inci haftasında gözaltına alınırken polis tarafından işkence gören Tosun, şunları söyledi:
“Önceki hafta çok ciddi bir işkenceye maruz kalmıştım. Geçen hafta da geldiğimde el ele, kol kola yürüdüğümüz kadınlar bizi bu meydanda büyüten kadınlardı. Ümit Efe gibi yıllarca ömrünü insan hakları mücadelesine vermiş biriydi elimi tutan. Diğer yanımda 12 Eylül’den beri abisi Hayrettin Eren’i arayan İkbal Eren vardı. Yine ömrünü insan hakları mücadelesine veren Eren Keskin ve Leman yurtsever vardı. Bu mücadeleyi başlatan, bize bu mücadeleyi miras bırakan, bize mücadele etmeyi öğreten, direniş geleneğini bırakan kadınlardı. Ben bu meydana geldiğimde 12 yaşındaydım 28 yıl sonra onların 90’larda yaşadığı şiddeti ben yaşadım. 28 yıl sonra yine aynı kadınlarla kolkola yürüdük benim için çok anlamlıydı orada kol kola yürümek kuşaktan kuşağa süren direnişin simgesiydi.”
“ANNELERİMİZİN BİZE BIRAKTIĞI MİRAS!”
Tosun, “Bütün hayatınızı buna göre kuruyorsunuz. 28 yıldır hepimiz için geçerli tabi ki. Diğer insanlar gibi bir hayatımızda da var işimiz, çocuklarımız, sosyal bir hayatımız var. Ama bütün her şeyi cumartesiye göre kuruyoruz” diyerek hayatın tüm akışının buraya bağlı olduğunu belirtti. Devamında, “Tatil programı bile yaparken buradaki arkadaşlarımızla haberleşerek yapıyoruz. Nöbetleşe tatile gidiyoruz. Bir ‘cumartesi’ var ve orada büyük bir sorumluluk var. Hayatımızın büyük bir parçası. Sadece bizim için değil, bu ülke için çok önemli. Adaletin sağlanması için, bu ülkenin hafızası için çok önemli. Onun sorumluluğu var ve o sorumluluğu bilerek yaşıyoruz hepimiz. Vazgeçtiğimizde umut yok olur. Bizim umudumuzu besleyen şey vazgeçmemiş olmak. Bu mücadeleyi sürdürüyor olmak. Bu da annelerimizin bize bıraktığı miras” dedi.
“SEVDİKLERİMİZİN NE YAŞADIKLARINI NE ÖLDÜKLERİNİ BİLİYORUZ”
Besna Tosun, kaybedilmenin devam eden bir suç olduğunun altını çizerek, “Kanıksayabileceğimiz, alışabileceğimiz bir şey değil. Hep şunu söylüyoruz; kaybedilme süreklilik taşıyan, devam eden bir suç. Bunun bıraktığı iz de böyle. Devam eden bir yastan, ızdıraptan bahsediyoruz. Sevdiklerimiz kaybedildi ve ne yaşadıklarını biliyoruz, ne öldüklerini biliyoruz. O belirsizliğin yarattığı ızdırap sürekli devam ediyor. Dolayısıyla siz de o acıyla bu şekilde baş ediyorsunuz. O acının sona ermesi için, o yasın tamamlanması için bunun bir sonuca varması gerekiyor. Acınız nasıl taze ise, o umudu da mücadeleyle taze tutuyor hayata öyle devam ediyorsunuz. Baş etmenin başka yolu yok. Mesela ben mücadele etmesem nasıl yaşardım, nasıl hayatta kalırdım gerçekten bilmiyorum.” dedi.
“MÜCADELEYİ OĞLUMA DEVRETMEK İSTEMİYORUM”
Tosun, son olarak bu mücadeleyi oğluna miras olarak bırakmak istemediğini şu sözlerle ifade etti:
“Aslında bu kadar sıkı tutunma sebeplerimden biri bu. Ben annemden devraldım. 28 yıldır bu hukuksuzluk, adaletsizlik değişmedi. Bunun oğluma kalmasını, onun devralmasını istemiyorum. Zaten çocuklarımız özgürce yaşasın, eşit yaşasın diye mücadele ediyoruz. Çocuğuma böyle bir şey bırakmak istemiyorum. Bunu bırakmak zorunda kalmamalıyım ama sonuca varamazsa hiçbirimizin çocuğunun buna kayıtsız kalacağını düşünmüyorum, ister istemez devrediyor bu pratik.”
Dilan ŞİMŞEK- Devrim FINDIK / İSTANBUL
Yoruma kapalı.