PİRHA – Mersin Cemevi’nde yapılan Hızır sohbetinde konuşan Ana Aysel Kılavuz Hızır’ın “Hakk’ın kendisi” olarak da anıldığını ifade etti. Kılavuz, Hızır’ın kurtarıcı ve yardımsever yönüne de değinerek “Hızır, bazen fakir bir kimse, bazen yol arayan biri, bazen de aksakallı bir derviş kılığında görünebilir” diye konuştu.
Hızır ayının başlamasıyla birlikte Mersin’deki Aleviler de Hızır sohbetinde buluştu. Mersin Cemevi’nde düzenlenen program, Erdoğan Sevin Dedenin okuduğu gülbeng ile başladı.
Ana Aysel Kılavuz ise Hızır Ayı’nın önemine ilişkin konuşma yaptı. Aysel Kılavuz, Hızır Ayı’nda tutulan oruçların son gününde, Kızılbaş cemlerinin en büyüğü olan Hızır Ceminin icra edildiğini söyledi. Kılavuz, Hızır Cemi’nin, “hem derin bir manevi ritüel hem de toplumsal meselelerin değerlendirildiği bir erkân” olduğunun altını çizdi. Ana Aysel Kılavuz, Hızır Ceminin, hukuki ve toplumsal sorunlara da çözüm getirme işlevi gördüğünü ifade etti.
“XIZIR TODE BO”
Ana Aysel Kılavuz, konuşmasında Hızır Ayı’nda yapılan ritüelleri de anlatarak şu konuşmayı gerçekleştirdi:
“Kızılbaş inancında Hızır’ın ismine; ziyaretgâhlarda, dağlarda, göllerde, sularda ve gündelik yaşamın pek çok alanında rastlanır. Bu isim dualarda sıkça geçer:
‘Hızır yardımcın olsun.’
‘Hızır seni darda bırakmasın.’ (Xızır tu tengiyede meverdo)
‘Hızır yoldaşın olsun.’ (Xızır tode bo)
‘Hızır kılavuzun olsun.’ (Xızır qılavuzu tu bo)
‘Hızır elinden tutsun.’ (Xızır destu tora peciyo)
Çaresiz kalınan her durumda, ‘Ya boz atlı Hızır, sen yetiş!’ şeklindeki dua, Hızır’ın kurtarıcı ve yardımsever yönüne işaret eder. Bu söz, zorda olana yardımın tez zamanda gelmesi için yakarıştır.
Kızılbaşlarda ocak kutsaldır. Akşam yatmadan önce, ocakta köz halinde duran ateşin üzerine bir avuç un serpilir; ocağın sönmemesi, bolluk ve bereketin daim olması dilenir. Ahıra bırakılan bir avuç buğdayla hayvanların çoğalması, ev içine serpilen suyla da aile düzeninin ve sağlığın korunması niyet edilir.
Gençler, Hızır Ayı’nın son gecesi ateşte kavurdukları ‘kavut’u yiyerek uyurlar. Rüyalarında kendilerine su ikram eden kişinin kısmetleri olduğuna inanırlar. Bu gelenek de Hızır’ın dilek ve murat kapısı sayıldığının bir göstergesidir.
Kızılbaş inancında Hızır, bazen fakir bir kimse, bazen yol arayan biri, bazen de aksakallı bir derviş kılığında görünebilir. Sokakta, yolda veya kapıya gelen bir ihtiyaç sahibi olarak karşımıza çıkarak, paylaşımcılık ve merhamet duygularımızı sınar. Onu tanıyamazsak, aslında yardıma gelmiş Hızır’ı geri çevirmiş oluruz. Bu nedenle Kızılbaş inancında, yoksulu ve düşkünü geri çevirmemek manevi bir sorumluluk olarak büyük önem taşır.”
“HIZIR, HAK İLE ÖZDEŞLEŞTİRİLEN KUTSAL BİR SİMGEDİR”
Ana Aysel Kılavuz, özellikle Kızılbaş geleneğinde, doğanın kutsallığına büyük önem verildiğini de vurguladı. Ana Kılavuz, konuşmasına şu cümlelerle devam etti:
“ ‘Hak, insanda ve doğada tecelli eder’ inancı, bu anlayışın özünü oluşturur. Yani, yaradılan her şeyin içinde ilahi bir cevher (Hak) bulunduğu düşünülür. Bu bakış açısı, ağaçtan dağa, taşa, suya kadar her varlığa saygı gösterilmesi gerektiği fikrini doğurur.
Geleneksel Kızılbaş Alevi yaşam tarzı incelendiğinde, özellikle köy kültürü içinde doğayla iç içe yaşamak zaten hayatın doğal bir parçasıdır. Toprak, sadece ekmek yetiştirilen bir alan değil; ‘ana’ olarak da görülür. Hacı Bektaş-ı Veli’nin ‘Kadınlarınızı okutunuz’ sözünün yanı sıra, ‘Toprak Ana’ yaklaşımıyla da doğa, her zaman hayatın ve inancın temel unsuru kabul edilir.
Cem ayinlerinde ve semahlarda da doğaya duyulan bu saygı ve evrenle bütünlük teması hissedilir. Mesela semah dönerken, insanın hem kendi iç yolculuğuna çıkması hem de evrendeki döngüye uyum sağlaması vardır. Tıpkı doğanın kendi döngüleri gibi, insan da bir döngünün parçasıdır.
Kızılbaş Aleviliğinde doğayı Hak’tan ayrı düşünmeme ve onu korumayı ahlaki bir sorumluluk olarak görme anlayışı vardır. Toplumu ve doğayı bütüncül bir canlı organizma olarak görmek, hem inançta hem de çevreci bir felsefedir. Alevilik’teki ‘birlik ve dirlik’ kavramını çevre korumayla ilgili farkındalığa uyarladığımızda, doğayla barışık yaşamak ve geleceği düşünerek hareket etmektir.
Kızılbaş inancında Hızır, Hak ile özdeşleştirilen, ‘Hak’ın yeryüzündeki fiziksel bedeni’ olarak görülen kutsal bir simgedir. Zaman içinde başka anlatılarda ‘boz bir ata binen, bir ayağı burada diğeri başka yerde olan’ veya farklı kimlik ve kişiliklere bürünen bir figür olarak betimlense de, Kızılbaş inancına göre O dar kalıplara sığmaz. Her daim darda, zorda kalanın umudu ve özleminin adıdır; yeter ki yürekten çağır. Ateşten atına biner ve fakirin, fukaranın, çaresiz kalanın yanında hazır bulunur. Kızılbaşlarda Hızır, Hakk’ın kendisi olarak da anılır.
Bir Ocakzade ve yol talibi olarak tüm Canlara seslenmek isterim:
Her inanç, kendi öz değerleri içinde var olur ve yaşar. Hızır, bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da darda, zorda olanın yardımcısı olsun. ‘Ya Hızır’ niyazımızla birlik ve beraberliğimiz barışa vesile olsun.”
Konuşmalar ardından semahlar dönüldü ve sonrasında çerağlar sırlandı.
PİRHA/MERSİN
Yoruma kapalı.