PİRHA- Seyit Sabun Ocağı’ndan Mehmet Seyitalioğlu, Alevilerin barış ve demokratik toplum taleplerinin ancak gerçek bir demokratikleşme süreciyle mümkün olacağını belirterek, “Devlet inançlardan elini çektiği gün Anadolu halkları zaten barışı kendi elleriyle kurar” dedi.
Seyit Sabun Ocağı’ndan Mehmet Seyitalioğlu, Türkiye’de ve bölgede süren siyasal tartışmaları, demokratik hak ve özgürlükler bağlamında PİRHA’ya değerlendirdi. Seyitalioğlu, hem Türkiye’deki demokratikleşme ihtiyacına hem de Alevi toplumunun bu süreçteki yerine dikkat çekti.
“YASAL GÜVENCE OLMADAN BU SÜREÇ TAMAMLANAMAZ”
Seyitalioğlu, demokrasinin yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda toplumların nefes almasını sağlayan bir haklar sistemi olduğunu vurguladı. Toplumsal dönüşümün küçük ama kararlı adımlarla ilerleyebileceğini ifade eden Seyitalioğlu, “Demokrasinin inşası, demokratik hak ve özgürlükler perspektifinde genişleten ve rahatlatan bir olgudur, bir sorudur, bir problemdir. Bunun demokratikleşme ile ancak çözüleceğine inanıyorum. Bu manada Kürt özgürlük mücadelesinin geldiği aşamada birlikte yeniden hayatı şekillendirirken gerek sosyal gerek siyasal gerek içtimai temelde derinleşen bu sürecin yasal ve anayasal güvence temelinde yürütülmesi gerekir. ‘Yasallık’ dediğimiz kavram yuvarlak bir söz gibi görünse de aslında çiçeğin büyüme devreleri gibi doğru aşamalarla ilerlemek demektir” diye konuştu.
“FAŞİZAN DUYGULARIN YOK OLMASI LAZIM”
Seyitalioğlu, Türkiye’de yıllardır süren ayrımcılığın demokratikleşmenin önünde ciddi bir engel olduğuna işaret etti. Geçmişte Kürt kimliğine yönelik baskılara dikkat çekerek, toplumsal yaraların ancak bütünlüklü bir demokratik yaklaşım ile sarılabileceğini dile getiren Seyitalioğlu, “Türkiye’de özellikle milliyetçilik, ırkçılık faşizan bir düzeye ulaşmışken; insanların ıslık çaldığı için bile mahkemelik olduğu, darp edildiği, öldürüldüğü bir ülkede önce bu yolu açmak lazım. Bu nasıl olur? Küçük küçük değişikliklerle… Siyaset dili sadece ‘terörü bitirelim’ diye şekilleniyorsa bu eksiktir. Terörü sonlandırmanın yolu kültürel ve sosyal bütünlüğü de ele almaktan geçer. Bir taraftan ‘teröristsiz Türkiye’ derken, diğer taraftan toplumun bazı kesimlerine yönelen faşizan duyguları mutlaka demokrasiye çevirmek gerekir. Aksi halde olmaz” ifadelerini kullandı.
“BARIŞ, ALEVİLER İÇİN BİR İMKAN”
Alevilerin demokratik toplum içinde hak ettiği eşitliğe ancak devletin inanç üzerinde kurduğu baskıyı kaldırmasıyla ulaşabileceğini söyleyen Seyitalioğlu, Alevi toplumunun özgür örgütlenme ve inanç pratiğinin önemini vurguladı:
“Barış ve demokratik toplum sürecinin başarıya ulaşması ve toplumsal barışın inşa edilmesi halinde kabul edilmeyen inançlar, fikirler, ibadetler de demokrasiden nasibini alacaktır. Alevi gerçekliği de o zaman kendi bağımsız inancında, yaşamında yeniden bir yapılanma imkanı bulacaktır. Devlet inançlardan, halkların dilinden, kültüründen elini çekerse o halk kendi kendine zaten barışı inşa eder. Devlet halkların örgütlenmesinin önündeki engelleri kaldırırsa, yasal ve kanunlarıyla bu işi kendimiz çözeriz. Yeter ki devlet yönlendirici olmasın, tarafgirliği bıraksın. Biz Anadolu halkları, farklı düşüncelerden olsak bile kardeşçe yaşarız.”
SURİYE İÇİN ÇAĞRI
Mehmet Seyitalioğlu, Suriye’de devam eden çatışmalara da değinerek, Alevi ya da başka bir inançtan insanların katledilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. Suriye’de barışın ancak bütün halkların eşit haklarla temsil edildiği bir toplumsal yapı ile mümkün olacağını ifade eden Seyitalioğlu, “Suriye’deki durum çok acı. Sadece Alevi değil, başka birisi öldürülse de , kendi öz kardeşimin ölümü kadar üzülürüm. Çözümün tek yolu, Suriye’de halkların kardeşçe bir arada yaşayabilmesinin hukukunu yaratmaktır. Herkes parlamentosunda eşit temsil edilmelidir. Oradaki vahşetin durması için iki şey gerekir: Birincisi, onların sesine ses olmak; ikincisi ise birlik ve dayanışmayı yalnızca kendi mecramızda bırakmayıp mümkünse fiili destek haline dönüştürmektir. Siyasi, kültürel ve diğer alanlarda mutlaka bir güç birliği oluşturmalıyız” çağrısında bulundu.
“BARIŞIN ANAHTARI DEMOKRATİKLEŞMEDE”
Seyitalioğlu, bütün bu sürecin özünde barış arayışının bulunduğunu dile getirerek, sözlerini şu ifadelerle tamamladı:
“Bu işin anahtarı barıştır. Barış, sadece silahların susması demek değildir. Gerçek barış, toplumun her kesiminin eşit haklarla yaşaması, kendini özgürce ifade edebilmesi ve birbirine saygı göstermesidir. Devletin bu sürece katkısı, aktif müdahalede bulunmak değil, engelleri kaldırmak olmalıdır. Eğer devlet halkları birbirine düşman etmek için değil, onları birleştirmek için çaba sarf ederse, zaten halk barışını kendi içinde kurar. Devletin engellemeyi bıraktığı, müdahale etmediği bir ortamda barış kendiliğinden doğar. Biz, birbirimizi tanıdıkça, farklılıklarımızı bir tehdit değil, zenginlik olarak gördükçe barış olur. Bu nedenle barışı kurmanın yolu, devletin halkların özgürlüğünü kısıtlayan politikalardan vazgeçmesidir.”
Fatoş SARIKAYA- Diren KESER/ MERSİN

Yoruma kapalı.