Alevi Haber Ajansi

Kuzeni yazdı: Yüreği hala devrimdeydi, hiç bir zaman Devletin Alevisi olmadı

PİRHA- 30 Eylül’de Manisa Turgutlu’da Çepnidere Cemevi’nde Aşure lokması sırasında kalp krizi geçirerek Hakka yürüyen Bektaş Piroğlu dedenin sol yanını, devrimciliğini kuzeni Mustafa (Papur) Keskin yazdı. Keskin, Piroğlu için “Yüreği, bilinci hala solda, sosyalizmde, devrimdeydi. Alevilikle bu düşüncelerini içiçe geçirmiş, sentezlemişti” dedi.  

Mustafa (Papur) Keskin, avrupaforum.org adlı internet sitesinde, 30 Eylül’de Hakka yürüyen Pir Bektaş Piroğlu’nu yazdı.

Piroğlu’nun kuzeni olduğunu belirten Keskin, Bektaş dedeye Bekto diye hitap ederek, “Bekto tahminen 1937-1938 yılı Antep’in Nizip ilçesi, Köseler Köyü doğumlu. Üç kız bir oğlan, toplam dört kardeşlerdi. Babamla Bekto’nun babası Ali Dede amca çocukları. Kendisi ile ben de teyze çocukları oluruz. Yani kuzendik. Evlerimiz bitişikti” dedi.

Bektaş Piroğlu’nun kendi yörelerinin ilk devrimcilerinden olduğunu belirten Keskin, Bektaş Piroğlu’nun  1965’lerde Dev-Genç’le, TİP’le başladığı mücadelesine, Dev-Genç ayrışmasının ardından Denizlerin kurduğu THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) saflarında sürdürdüğünü yazdı.

12 Mart Askeri Darbesi sonrasında yaşadıkları bir anısını şöyle anlatıyor:

“12 Mart Askeri Darbesi olunca bizim köye 4-5 cemse askeri araç geldi. Askerler köyde birilerini arıyordu. Ben daha o zaman ortaokul öğrencisiyim. Bir baktım bizim Bekto köyün dışına doğru kaçıyor. Arazilerimizi birbirine yakın olduğundan karşılaştık, “ne oluyor” diye sordum. “Köyü asker bastı, beni gördüğünü kimseye söyleme” dedi ve koşmaya devam etti. Askerlerin olduğu yere doğru gittim, bana bir şey sorarlarsa ne söyleyeceğimi kafamda planladım ama bana bir şey sormadılar.”

“HEM DEDELİK YAPIYORLAR HEM ÖRGÜTLÜ DEVRİMCİLİK”

“12 Mart’ın ardından köy halkının yararlanması için Sarı Dede’nin evinde bir kütüphane oluşturduk. Sarı Dede Bekto’nun kayını olur. Daha sonraları Mihri Belli’yle birlikte Türkiye Emekçi Partisini kurdular. Bekto da THKO içerisinde. Gerek Bekto, gerekse de Sarı Dede hem dedelik yapıyorlar, hem de solun başarılı olabilmesi için örgütlü devrimcilik yapıyorlar. Biz ise henüz örgütlü durumda değiliz” diyen Mustafa (Papur) Keskin şöyle devam ediyor:

“BEKTO, ESRARCI GENÇLERİ MÜCADELENİN İÇİNE ÇEKMEYE ÇABALIYORDU”

“Bizim köyün solculuğa ilk meyledenleri köyün esrarcı gençleriydi. Bekto’yla, Sarı Dede bunların arasından köylüler tarafından sevilen, sözüne mert olanlarını toparlayıp örgütlü mücadelenin içerisine çekmeye çabalıyorlardı.
Bizler katılacak devrimci örgüt arayışındayken Bekto bizlere Teslim Töre’nin köye geleceği haberini verdi. 1975 yılıydı sanırım. Teslim köye geldiğinde okuyanımız okulu bıraktı, esrarcısı esrarını, hepimiz Bekto’nun evinde toplandık. Konuşmaların sonunda hepimiz THKO/MB’ye (Mücadele Birliği’ne) katılma kararı aldık. Gençlerin çoğu üye ve aday üye oldu.”

“BEKTO’NUN EVİ 3 ODALI ÇAMURLA SIVALI DAMDI”

Bektaş Piroğlu’nun evinin üç odalı bir yer damı olduğunu belirten Keskin, “Odalardan birinde yatak ve yiyecekleri, diğerinde öküz ve inekleri, üçüncüsü ise sobanın da kurulduğu oturma odası. O zamanlar daha köylerde beton ev yok, Bekto’nunki de topraktan. Evlerin içi ya beyaz toprakla ya da çamurla sıvanırdı. Toprağa öküz-inek dışkısı katılır, su ile sıva çamuru yapılırdı” diyerek şunları anlatıyor:

“Fato (Bekto’nun eşi) evi çamurla sıvamıştı. Bizim toplantıların çoğu Bekto’nun evinde olurdu. Kış olunca Bekto’nun evinin duvarları yeşermeye başlardı, Bektaş da, “duvara çiçek mi ektiniz” deyip takılırdı Fato’ya.
Bir gün yine Bekto’nun evinde Teslim Töre, Ergun Adaklı’nın da olduğu bir grupla sohbet ediyorduk. Teslim “Yoldaşlar, biz mitingler için ‘Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar her şey emeğin olmalı’ şeklinde bir slogan düşündük, ne dersiniz” diye söze girdi. Uzunca bir tartışmanın ardından sloganda önemli bir değişiklik yapmayı başarmıştık. Sloganın sonu “olmalı” biçiminde değil, “olacak” şeklinde bitmeliydi. Ve Bekto’nun Nizip’in Köseler köyündeki üç gözlü toprak damından Antep’in, Adana’nın, İstanbul’un, İzmir’in, Ankara’nın işçi semtlerine, yoksul mahallerine, eylem meydanlarına dek yayıldı.”

“KOMÜN ÇALIŞMASINDA BEKTO’NUN EMEĞİ ÇOKTU”

Köyde komün kurmaya karar verdiklerini yazan Keskin o günleri şöyle anlatıyor:

“Sovyetlerdeki Solhoz ve Kolhozları örnek alarak köyde komün kurmaya karar verdik. Bekto, Mulla, Mehmet Ayık, İsmail Ayık, İsmail Çelik, Mustafa Çelik ve ben ilk komünü başlatanlardık. Komün çalışmamamız aksak-topal da olsa 1980’lere kadar sürdü. Küçücük köy yerinde komün üye sayımız 150-200’lere kadar ulaştı. Kadınlı erkekli eğitim çalışması grupları oluşturduk. Bütün bu çalışmalarda Bekto’nun emeği çok büyüktü.

“BEKTO 12 EYLÜL DARBESİ SONRASI MAHPUSLUKTAN KÖYE GERİ GELDİ”

“12 Eylül Darbesi sonrası 1980-1991 yılları arasında bu yörelerde kaçak yaşamak zorunda kalmıştım. Bekto Birinci Şube işkenceleri ve mahpusluktan sonra köye geri geldi. Kaçak olduğumuzdan bizim güneşimiz aydı, geceleri doğardı. İlişkilerimiz dibe vurmuştu. Her gün köylere yapılan operasyonlar, baskılar, gözaltılar, tutuklamalar etkili olmuş, ezici çoğunluk selam veremez hale gelmişti. Yalnızlık hissi büyüktü. Böylesi bir dönemde Bekto’yla bir randevu yapmayı başardık ve dağda buluştuk” diyen Keskin, devamında şunları ekliyor:

“Bekto durumu kabul etmedi ve cesaretle “yarın evde buluşacağız” dedi. Kabul ettim. İllegal olarak İstanbul’dan getirdiğim Komünist dergilerinden bir tanesini Bekto için yanıma aldım ve gece Bekto’ların evin yolunu tuttum. Yedik, içtik sohbet ettik ve gün ışımaya yaklaşırken ben ayaklandım. Güneş doğmadan saklandığım deliğe ulaşmalıydım. Bekto yoldaş bırakmak istemedi, evde saklanmamı istedi ancak örgütlülüğün devamını sağlayabilmek için yakalanmamam gerekiyordu. Bekto yoldaş yanıma bir yiyecek çıkını hazırladı. Kendisine takıldım, bilsem iki dergi getirirdim sana diye. O zaman bir somun ekmek, bir lokma yemek bulabilmek komünist dergisine ulaşmaktan daha zahmetli ve zordu. Hele ekmeğin yanında bir demli çay ve demli bir sohbet bulabilmek ise hayal gibiydi.

“KOBANE’DE IŞİD KARANLIĞINA DİRENENLERE SELAMI EKSİK ETMEDİ” 

Bekto’yla gizli buluşmalarımız partili bir ilişki olmasa da 1990’lara kadar sürdü. 90’ların sonunda Bektaş’a Avrupa’ya çıkma kararımı bildirdim, “Deyzeoğlu benim Mustafa’yı da alamaz mısın yanına“ oldu cevabı. Bekto’nun oğlu Mustafa’yı da yanıma alıp Yunanistan üzeri Almanya’ya geldim. Sonraki süreçte görüşmelerimiz azalsa da ilişkimiz hiç bitmedi. Almanya’ya geldiğinde misafirim oldu. Dedelik hizmeti ön planda olsa da solculuk vazifelerini de hiçbir zaman unutmadı. Yıllar sonra ilk kez memlekete gittiğimde de oturup uzun uzun konuştuk Bektaş’la. Yüreği, bilinci hala solda, sosyalizmde, devrimdeydi. Alevilikle bu düşüncelerini içiçe geçirmiş, sentezlemişti. Son süreçte örgütlü olarak değilse bile HDP’yi destekledi. Kobane’de IŞİD karanlığına direnenlere selamı eksik etmedi. Bekto’nun bu dik duruşu zaman içinde ona karşı oluşmuş kimi kırgınlıklarımı da sildi attı açıkçası. Neden kırıldın derseniz o da Bekto’yla benim aramda kalsın…

“BEKTO SOLCU OLMADAN ÖNCE DEDELİK YAPIYORDU”

Mustafa (Papur) Keskin, Bektaş Piroğlu’nun solcu olmadan önce dedelik yapmaya başladığını belirterek, “Solla, sosyalizmle tanışınca da dedelik ve solculuğu ustaca sentezledi kendinde. 90’lı yıllarda Alevi örgütlenmelerinin ortaya çıkmasında aktif olarak yer aldı ve sonrasında daha çok bu kurumlarda var oldu. Ama hiçbir zaman devletin Alevisi olmadı.

Bekto yoldaş hem dede hem de her daim gönlü solda bir talipti. Senin iyilikten, doğruluktan, dürüstlükten, dayanışmadan yana sesini devam ettireceğiz Deyzeoğlu. Hoşça kal Bekto Dede yoldaş…

PİRHA/İSTANBUL

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak