PİRHA- Tasavvuf, Alevilik, Bektaşilik, halk kültürü, ozanlık geleneği üzerine yazılar kaleme alan ve “Anadolu Tasavvufu” kitabının yazarı Akın Gülyurt, aynı zamanda öğretmenlik yapıyor ve amatör olarak kopuz çalıp deyişler söylüyor. Gülyurt, “Köylerde yürütülen geleneksel cem ortamından çok etkilendim. Zaten yolun temeli de cem olmak, vahdet neşesi içerisinde olmak yani cem olduğumuz canlarla, dostlarla o muhabbeti yaşayabilmek” diye konuştu.
Akın Gülyurt, kopuz çalıp, deyişler söylüyor. Alevilik, deyişler ve kopuz ile olan ilgisini PİRHA‘ya anlatan Gülyurt, “Köylerde yürütülen geleneksel cem ortamından çok etkilendim. Zaten yolun temeli de cem olmak, vahdet neşesi içerisinde olmak yani cem olduğumuz canlarla, dostlarla o muhabbeti yaşayabilmek” dedi.
“ANADOLU BİLGELİĞİNİ ANLAYIP, ANLATABİLMEYİ HEDEFLİYORUM”
Gülyurt, Alevilik ile olan yakınlaşmasını şöyle anlattı:
“Anadolu bilgeliğinin, Anadolu erenlerinin kelamını hem anlayabilmeyi hem de anlatabilmeyi naçizane hedefliyorum. Aslında böyle bir misyonu kendime yüklememiştim. Daha çok kendi hâlimde çalıp söyler, gezer dolaşır, okur yazardım. Fakat Alevilik ve Bektaşilikle birlikte daha kadim olan Melamilik, Kalenderilik veya Sünni ekolün içerisinde de sayabileceğimiz Bayramilik gibi farklı tasavvufi akımların bugün yaşadığımız İslam çizgisinden çok farklı akımlar olduğunu fark ettim deyişlerden, menakıpnamelerden, velayetnamelerden.
Bu İslam algısının, yani şeriat temelli olmaktan ziyade şeriat ötesi diyebileceğimiz veya bâtıni diyebileceğimiz, fıkhi bir sisteme değil, daha çok muhabbete, sevgiye, varlığın birliğine, vahdete dayalı bir itikat olduğunu hissettim, gözlemledim, yaşadım ve bunu derli toplu bir şekilde aktarmayı kendime adeta haddimi de aşarak ödev belirledim. Daha önce bahsettiğim yazılı kaynaklardan ya da deyişlerden tanımaya çalıştığım o manevi iklimi cemlere katıldığımda yakinen hissetme imkanına ulaştım.”
“GELENEKSEL CEM ORTAMINDAN ÇOK ETKİLENDİM”
Geleneksel cem ortamından çok etkilendiğini söyleyen Gülyurt, “Kurumsal cemevleri var ama bir tarafta da evde yapılan o geleneksel cem ortamından özellikle daha çok etkilendim. Yüzyıllara belki binyıllara dayanan bir itikadın son somut nişaneleri diyebileceğimiz bir ortam cem meydanı. O yüzden çok kıymetli. Zaten yolun temeli de cem olmak, vahdet neşesi içerisinde olmak yani cem olduğumuz canlarla, dostlarla o muhabbeti yaşayabilmek” ifadelerini kullandı.
“CEM OLABİLMEYİ SAĞLAYANLARA NE MUTLU”
Sünni bir ailenin mensubu olan Gülyurt, geleneksel köy cemlerine ilişkin şunları söyledi:
“‘Cemi’ ya da ‘cemevi’ dediğimizde etimolojik olarak da aynı kökenden geliyor ya da İslam’ın ilk yıllarına gittiğimizde aslında Hz. Peygamber’in sağlamış olduğu mescit ortamı bugünkü camilerden ziyade cemevine daha yakın bir atmosfer. Orada yine sohbet, muhabbet, müşküllerin çözülmesi, toplumsal meselelerin görüşülmesi, insanların eğitilmesi gibi durumlar söz konusu. Ama maalesef bugüne gelindiğinde camiler kurumsallaşmış ve sadece ritüeli yerine getirip sonra dışarı hayata devam etmek gibi bir durumla karşı karşıyayız. Özellikle geleneksel, kurumsallaşmanın henüz ulaşmadığı geleneksel köy cemlerinde İslam’ın ilk dönemlerindeki mescit ortamına yakın bir atmosferi görüyoruz. Tabii diğer kültürler ve geleneklerle de Alevilik beslenerek ortaya çıktığı için İslam’ın ilk yıllarında olmayan ama diğer geleneklerin etkisi ile Aleviliğin içerisinde var olan bir takım farklı ritüeller, telli Kuran dediğimiz saz, semah gibi unsurlar da bu inancın içerisine girmiş.
Elbette bütün cemevlerinde de belki bahsettiğimiz bu ortam sağlanmış değildir. Sadece ritüeli gerçekleştirip dışarıya çıkıp normal hayatın akışına devam etme durumu olan cemevi de cami de vardır. Mesele burada gerçekten kelimenin tam anlamıyla “cem olabilmek, hasbihal edebilmek” onu sağlayanlara ne mutlu. İster Sünni olsun ister Alevi olsun isterse dünyanın öbür ucunda herhangi bir kabileye mensup olsun kâinata vahdet nazarıyla bakıp her yerde Hak Teala’nın tecellisini görüp yaşadıktan sonra insan elbette cem olacak, elbette karşısındaki canda, dostta Hakk’ın nurunu görecek.”
“FARKLILIK HER ZAMAN ZENGİNLİKTİR”
Akın Gülyurt, Alevilere yönelik yüzyıllardır süren ayrımcılığa dair ise, “Bunlar bana çok yapay ayrımlar gibi geliyor. Tabii ki böyle ayrımlar hâlâ var ve toplumun birçok kesimine nüfuz etmiş durumda. Ama meselenin aslına baktığımızda çok yapay ayrımlardır. Çünkü zaten Alevilik yetmiş iki millete bir nazarla bakma üzerine kurulu bir itikat. Sünnilik: Kuran’ı Kerim’de “Ne tarafa dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır” denilir. Ya da “Biz sizleri tanışıp kaynaşasanız diye farklı kabileler kavimler olarak yarattık” denilir. Dolayısıyla farklılık her zaman zenginliktir. Kesretten vahdet doğar. Bizim de yüzyıllardır bu topraklarda bir arada yaşayan, komşuluk eden, akrabalık ilişkileri kuran toplumlar olarak aslında bu ayrımlardan sıyrılıp her iki geleneğin -aslında her iki geleneğin özü aynı noktadan geliyor, o noktanın- işaret ettiği gibi birliği, muhabbeti, dostluğu, sağlamak gerektiğini düşünüyorum. Etiketleme, kimlikler üzerinden ayrıştırma her dönemde olduğu gibi geçmişte de yapılmış, şimdi de devam ediyor. Keşke olmasa ama bahsettiğimiz bu bilinç durumuna toplum ulaşamadığı sürece var olmaya maalesef devam edecek” diye konuştu.
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
Yoruma kapalı.