PİRHA- HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, İstanbul Sözleşmesinin hükümet ve bazı kesimler tarafından iptal edilmesini ve kadına yönelik şiddeti PİRHA’ya değerlendirdi. Koçyiğit, “Her kadının hayatını korumak zorundayız. Bir bütün olarak laik, seküler, inanan, inanmayan, partili ya da partisiz hangi ideolojik hangi politik duruştan olursak olalım bu erkek egemen anlayışın karşısında bütünlüklü bir mücadeleyi yürümek zorundayız” dedi.
İstanbul Sözleşmesinin hükümet ve hükümete yakın çevreler tarafından iptal edilmek istenmesine ve artarak devam eden kadın katliamına tepkiler devam ediyor. Sokaklara inen kadınlar, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” derken, erkek şiddetine karşı hükümetin daha fazla önlem alması gerektiğini belirtti.
İstanbul Sözleşmesi’nin hükümet ve bazı kesimler tarafından iptal edilmesini ve kadına yönelik şiddetin artmasına dair Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, PİRHA’nın sorularını yanıtladı.
PİRHA-Kadına yönelik şiddet aslında Türkiye’de her zaman vardı ancak son yıllarda bir artış var. Bunu neye bağlıyorsunuz?
GÜLİSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT: Bunun birkaç nedeni var. Birincisi ideolojik olarak kadını koydukları yerle çok ilişkili. Kadını ikinci gören, evde olması gereken ve itaat etmesi gereken bir birey olarak görüyorlar. Onun için kadını sadece çocuk doğuran ve kocasına, babasına itaat etmesi gereken bireyler. Bu bakış açısını da her yere yansıtıyorlar. İkincisi hem İstanbul Sözleşmesi hem 6284’ten doğan aslında kadınları ve çocukları şiddete karşı koruyan yasaları etkin bir şekilde uygulamıyorlar. Bunun alt yapısını da oluşturmuyorlar. Özellikle hem kollukta hem yargıda hem de bütün devletin bürokrasisinde toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun bir eğitim verilmiyor ve aslında şiddete karşı durması gereken kolluk gücü, şiddete karşı durması gereken yargı erki birebir şiddetin uygulayıcısını, failini koruyan, şiddeti meşrulaştıran bir yaklaşım sergiliyor.
“TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ YÖNÜNDEN EĞİTMEYEN, DÖNÜŞTÜRMEYEN BİR AKP AKLIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”
-Bu durum bir politik tercih mi?
Kesinlikle. Çünkü kendi hakimlerini, kendi polis gücünü, kolluk gücünü toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına bakış açısı yönünden eğitmeyen, dönüştürmeyen bir devlet aklıyla, bir AKP aklıyla karşı karşıyayız. Tabi ki bununla beraber genel şiddet ortamının kadına yönelik şiddet üzerinde çok ciddi etkisi var. Bölgede savaş, uluslararası ülkelerde savaş gerçeği en nihayetinde şiddeti meşrulaştırıyor ve bölgede şiddetin yaygınlaşmasına da zemin oluşturuyor. Sürekli bu ülkenin temel sorunlarını demokratik ve barışçıl yollarla çözmek yerine güvenlikçi politikayı eksen alan AKP, aslında toplumsal alanda da bunu beslemiş oluyor, şiddeti beslemiş oluyor. Şiddet, şiddeti doğruyor diğer bir ifadeyle.
“ARTAN YOKSULLUK, İŞSİZLİK KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ARTTIRIYOR”
-Kadınlar aynı zamanda ekonomik krizden en çok etkilenen kesim. Pandemiyle birlikte bunun daha da arttığına dönük araştırma sonuçları var. Bu durum şiddeti nasıl etkiliyor?
Tabi ki artan yoksulluk, işsizlik ve bu şiddetin temel nedenlerinden biri biliyoruz ki yoksulluk birçok zaman aile içi şiddetin bir nedeni oluyor, gerekçesi haline gelebiliyor. Bu anlamda kadın yoksulluğunun artmış olması, kadınların işsizlik oranlarının artmış olması, kadının toplumsal yaşamında kendini bulamaması, okuyamaması, ayaklarının üzerinde duramaması ve erkek şiddetinin karşısında onu koruyan temel mekanizmalardan yoksun olması da bu şiddetin nedenleri arasında sayılabilir. Bunların toplamına bakacak olursak bu bir sistem sorunu. Bu bir patriarkalin yansıması, eril, devletçi aklın sonucu, kapitalist sistemin bir sonucu ve bütün bunlara dair adım atmayan aksine kadınların mücadelesiyle, kadınların bedel ödeyerek kazandıklarını yasal hakları da geri almaya çalışan bir iktidarla, bir devletle bir AKP iktidarıyla karşı karşıyayız. Bunların her birisi bu şiddet olayında kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet olayında AKP’nin durduğu ideolojik politik yeri de çok iyi bir şekilde tarif ediyor aslında. Şiddetin karşısında değil, birebir şiddeti doğuran, şiddeti destekleyen, şiddet failini koruyan, kollayan bir yerde durduklarını ifade edebiliriz.
“FATMA ALTINMAKAS’IN FAİLİ SİSTEMİN KENDİSİDİR”
Çok çarpıcı örnekler var. Örneğin en son Muş, Malazgirt’teki Fatma Altınmakas’ın kolluğa gidip şikayetçi olmasına rağmen mahkemeye gidip şikayetçi olmasına rağmen sırf Kürtçe konuştuğu için Türkçe bilmediği için orada Kürtçe tercüman bulundurulmaması nedeniyle ve aslında oradaki hakimin bir şekilde kadının yaşam hakkını gözetmeyen 6284’ü gözetmeyen yaklaşımı nedeniyle yaşamından oldu, kocası tarafından katledildi. Bu meselede biz sadece Fatma Altınmakas’ın kocasının faili olduğunu ifade edebilir miyiz? Hayır, burada failin asıl sistemin kendisi, failin kendisi yargı bu cinayetin bir parçası, kolluk bu cinayetin bir parçası, AKP bu cinayetin bir parçası, bir bütün aslında Fatma Altınmakas’ı ve kadınları öldürerek kendisi erkek egemen sistem. Bu sistemin karşısında durmak hepinizin her yerde mücadele etmesi gerekiyor. Şunu çok iyi biliyoruz ki biz mücadele etmezsek ve biz sesimizi çıkarmazsak bugünleri arayacak bir pozisyona geleceğiz.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ BİZİM YAŞAM GARANTİMİZDİR”
-Tablo böyleyken AKP imza attığı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı düşünüyor.
İstanbul Sözleşmesi aslında uluslararası bir sözleşme. Avrupa Konseyi’ne dair bir sözleşme. Bu sözleşmeye Türkiye ev sahipliği yapmış ve bu anlamıyla Türkiye aslından sözleşmeyi sahiplenen sözleşmenin gereğini yerine getiren ve diğer ülkeleri de sözleşmeye uyumlu olmaları yönünde davet eden uyarıcı bir pozisyonda olması gerekiyor. Bugün bakıyoruz AKP iktidarı İstanbul Sözleşmesi’nin aleyhine açıklamalar yapıyor. En son Numan Kurtulmuş’un yaptığı bir açıklama vardı İstanbul Sözleşmesi’ne dair. Yine dinci televizyonların ‘aile bütünlüğünü bozuyor, yuva yıkıyor’ gibi yaftalarla hedef göstermesi sonucunda İstanbul Sözleşmesi bir erkek egemen akıl tarafından AKP tarafından tartışmaya açılmış. Bunun kabul edilemez olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. İstanbul sözleşmesi de 6284 de nafaka hakkı da biz kadınların mücadeleleri sonucu kazanılmıştır. Bugün için bizim yaşam garantimizdir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak demek kadınların şiddet karşısında savunmasız kalması demek ve devletin ‘evet erkektir sizi öldürebilir ve ben de hiçbir şey yapmayacağım’ demesi anlamına gelir. O anlamda bu kadın cinayetlerinin kadın katliamlarına yol vermenin diğer adıdır İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmak ya da İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesi demek kadınların katliam fermanına imza atmak demektir.
“HER YERDE İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ DE 6284 SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
-Bu girişimlere karşı kadınlar olarak ne yapacaksınız?
Bu anlamıyla hiçbirimizin bunu kabul etmeyeceğini ifade etmemiz gerekiyor. Kadınlar kurbanlık koyun değillerdir. Bu şekilde kendi ideolojik zeminlerine kendi politik tercihlerine kadınları kurban etmelerine de asla izin vermeyeceğiz. AKP istediği kadar bu sözleşmeyi tartışmaya acısın biz kadınlar alanlarda sokaklarda her yerde İstanbul sözleşmesini de 6284 savunmaya devam edeceğiz. Her kadının hayatını korumak zorundayız. Burada bir parti ayrımı gözetmeden bütün kadınları Türkiye’de yaşayan bütün kadınları el ele vererek bu sözleşmeyi savunması gerektiğini önemle altını çizmek istiyorum. Bir bütün olarak laik, seküler, inanan, inanmayan, partili ya da partisiz hangi ideolojik hangi politik duruştan olursak olalım bu erkek egemen anlayışın karşısında bütünlüklü bir mücadeleyi yürümek zorundayız.”
PİRHA/ İSTANBUL
Yoruma kapalı.