PİRHA- Gözaltı, tutuklama, tehdit, kayyım, kapatılma, karartılma… Haber peşinde koşan gazetecilere yönelik tüm bu baskılar Oktay Aslan’ın ‘Gerçek’ adlı kısa metraj kurmaca filminde anlatılıyor. Aslan, “Özgür basın çalışanları bence bu ülkenin gizli kahramanları” diyor.
21 yıllık tekstil işçisi Oktay Aslan yıllarca yozlaşmaya, yoksulluğa, işsizliğe, sendikasızlığa kısacası toplumsal sorunlara karşı mahalle derneklerinde mücadele yürütmüş.
Muş Varto’lu Oktay Aslan, mahalle dernekleri aracılığıyla edindiği toplumsal sorunlara olan duyarlılığını sinema diliyle sürdürüyor. Sinematek’te katıldığı 3 aylık sinema atölyesinden sonra yaptığı ilk kısa film olan ‘Boşluk‘ta Aslan, atanamayan bir öğretmenin yaşadıklarını konu edinmiş. Şimdi ise ikinci kısa filmi olan ‘Gerçek‘ ile özgür basına yönelik uygulanan baskıları olabildiğince yoğun bir anlatımla perdeye taşımış.
Aslan ile ‘Gerçek’ adlı kısa metraj kurmaca filminin İstanbul’daki galasında konuştuk.
Sinemayla ilgisi ilk olarak 2013 yılında bir arkadaşının çektiği kısa filmde oynayarak başlayan Aslan, ardından da üç ay Sinematek’te yapım yönetmenlik dersi almış. Onun final projesi olarak da ‘Boşluk’ adlı ilk kısa metrajlı filmi çeken Aslan, ‘Boşluk’da üniversite mezunu bir adamın atanamadığı için sokakta kağıt toplamak zorunda kalışını anlatmış. Filmde boşluk kavramını işlemeye çalıştığını söyleyen Aslan, “İnsanın düştüğü boşluğu neyle doldurduğu ile ilgili, gerçek hayattan bir alıntıydı. Sosyal medyada da çok fazla duyduğumuz Ankara’da yaşayan ODTÜ Fizik mezunu bir arkadaşın atanmadığı için kağıt toplamaya başlamasından çok etkilenmiştim. Bunun hayatını film yapmaya karar verdim” dedi.
İlk filmden olumlu tepkiler alınca bundan sonraki yaşamına da sinemayla devam etme kararı alan Aslan, ikinci kısa filmini izleyiciyle buluşturdu.
Aslan, ‘Gerçek’ adlı kurmaca kısa metraj filmi ile son dönemde basına yönelik baskılara dikkat çekti. ‘Gerçek’ filminde Aslan, gazetecilere yönelik gözaltı, tutuklama, tehdit ile gazete ve televizyonların kapatılması veya kayyumların atanmasına değindi.
“ÖZGÜR BASIN ÇALIŞANLARI ÜLKENİN GİZLİ KAHRAMANLARI”
Filme ilişkin Aslan şunları aktardı:
“Sonuçta bu filmde birçok meseleyi gerçek üstü bir dille vermek istedik. Yani bir odada gerçekleşiyor sadece. Ama bir odada devletin kullandığı tüm materyaller var. Silahtan kelepçe ve telsize. Kimi zaman bunlar tehdit unsuru olarak kullanılıyor. Bunlarla basının yaşadığı zorluğu anlatmaya çalıştık. Zor bir şeydi. Diyalogsuz bir filmdi. Bilinçli olarak böyle bir şeyi tercih ettim. Günümüzde herkesin sustuğu sadece özgür basının konuştuğu bir dönemde bir anlamda da çarpıklık vermek açısından sessiz bir film yapmak istedim. Çünkü gerçekten günümüzde özgür basın çalışanları bence bu ülkenin gizli kahramanları. Bugün bir sinema filmine de baktığınızda bir yönetmeni herkes tanıyabiliyor. Ama bir senaristi herkes tanımaz. Özgür basın çalışanları da öyle. Bugün köşe yazarlarını tanıyabiliriz ama editörleri kimse tanımaz. O gidip gaz yiyen habercilerin isimlerini kimse bilmez. O açıdan onların da bu ülkede hak etmediği yerde olduğunu düşündüğüm için onları direk anlatan bir film yapmak istedim. O açıdan böyle bir tercih yaptım.”
FİLM İÇİNDE BİR ‘GERÇEK’
Filmde bir de gazeteci birini oynatmak istemiş Aslan. Kapatılan Özgürlükçü Demokrasi gazetesi çalışan Reyhan Hacıoğlu ile görüşen Aslan, “Kısa filmde oynamadan önce Hacıoğlu, ‘O güne kadar alınmazsam başıma bir şey gelmezse oynarım’ demişti. Ve filmin çekimlerine iki gün kala gözaltına alınıp tutuklandı. Şu anda da tutukluğu devam ediyor” dedi. Aslan, Hacıoğlu’nun tutuklanması ile yaptığı filmin ne kadar gerçek olduğunu bir kez daha gördüğünü söyledi. Aslan, “Benim açımdan da tarihsel anlamda da önemli bir süreç oldu. Onun oynamasını özellikle istemiştim. Çünkü onun çalıştığı gazete en çok baskılara maruz kalıyordu. Gözaltılar, tutuklamalar olmuştu. O da bekliyordu. Bana son sözü oydu. Gerçeği yansıtmış olduk bir anlamda” dedi.
Genel olarak da oyuncu bulmak konusunda da çok zorlandığını söyleyen Aslan, “Memur arkadaşlar, hakkında soruşturma olan arkadaşlar vardı geri çektiler kendilerini. Böyle bir filmde olmayı aslında çok istediklerini ama süreçten kaynaklı yapamayacaklarını söylediler. Böyle bir genel baskının yansıması olmadı değil” ifadelerini kullandı.
12 EYLÜL VE 90’LARDAN DA FAZLASI
Filmin 90’larda yaşananların anlatıldığı hissini yaşatıyor olmasına ise Aslan şöyle cevap veriyor:
“Biz bir şeyleri yaşarken geçmişten örnek verebiliriz. Ama 12 Eylül’ü yaşayanlar ‘biz 12 Eylül’den daha kötü bir süreçten geçiyoruz. Bu kadar baskı yoktu’ diyorlar. 90’larda da keza öyle. Çok ciddi baskılar vardı ama biz o dönemi yaşamadığımız için sanki o dönemi anlatıyormuşuz gibi. Şu anda hissedemiyoruz aslında. O açıdan ilk izleyenler açısından 90’ları anlatıyoruz hissi oluşmuş olabilir. Bunu birçok insan söylüyor. 90’larda tutuklanan gazetecilere baktığımızda şu dönemde tutuklananlardan daha az. 90’larda kapatılan gazete sayısı baktığımızda daha az. Şimdi radyolardan tutun da kanallara kadar daha fazla kapatılma ve tutuklama var. O açıdan biz süreci kendimiz yaşadığımız için göremiyoruz. Ama bir on yıl sonra gerçekten bu vahşetmiş diyebileceğimiz bir şey olduğunu düşünüyorum. O açıdan ben o bağlantı meselesini öyle görüyorum.”
“HERKES SUSARSA HEPİMİZ BİR ŞEKİLDE SUSTURULURUZ”
16 yaşından bu yana toplumsal meselelere karşı duyarlılık gösterdiğini söyleyen Aslan, “Bundan sonraki sürecimde sokakla birlikte de toplumsal meseleleri sinemayla anlatmaya çalıştım. O açıdan bu meseleyi işlemek gerektiğini düşündüm. Herkes susarsa hepimiz bir şekilde susturuluruz. Birilerinin susmaması gerekiyor. O açıdan Nazım Hikmet diyor ya: ‘Sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.’ Buradan baktığım için çok fazla önemsemedim bu meseleyi” diye konuştu.
Sevim KAHRAMAN-İsmet SEFER
İSTANBUL
Yoruma kapalı.