PİRHA – Kanun Hükmünde Kararnameyle ihraç edilen Mamoste Rıfat Yıldız, Karakoçan, Kiği, Adaklı, Yayladere, Yedisu (KAYYDER) Derneğinde dil dersleri veriyor. Kürt Böreği Festivalinde stand açan Yıldız “Burada amaç börek yemek değildir. Kendi topraklarımıza ve kültürümüze olan özlemi gidermektir. Dünyanın neresinde olursak olalım, kendi rengimiz ve ruhumuzdan kopmayalım” dedi.
Kanun Hükmünde Kararnameyle ihraç edilen Mamoste Rıfat Yıldız Karakoçan, Kiği, Adaklı, Yayladere, Yedisu (KAYYDER) Derneği’nde dil dersleri veriyor. Kürt Böreği Festivalinde kitap-dergi standı açan Yıldız PİRHA’ya konuştu.
Yıldız “Kürt Böreği’nin isim hakkını almak ve burada biraraya gelmek önemli. Burada amaç börek yemek değildir. Kendi topraklarımıza ve kültürümüze olan özlemi gidermektir. Dünyanın neresinde olursak olalım, kendi rengimiz ve ruhumuzdan kopmayalım” dedi.
İki yıl önce KHK ile ihraç edilen Tarih öğretmeni Rıfat Yıldız, şimdi İstanbul’da Karakoçan, Kiği, Adaklı, Yayladere, Yedisu (KAYYDER) Derneği’nde dil dersleri veriyor.
İstanbul’a gelmeden önce Muş Kurdi-Der’de dil dersleri vermiş. Aynı dönemde Muş Üniversitesi’nde Kürdoloji bölümünde öğrencilik yapan Yıldız, mastır eğitimine de aynı üniversitede devam ediyor.
Yıldız “Şimdi KAYYDER’de özel dersler veriyorum. Hafta sonları da toplu derslere giriyorum” diyor.
Bu derslerin hangi aralıklarla verildiğini ve ilginin nasıl olduğunu sorduğumuzda, “Kursiyerlere göre değişiyor. Kursiyer vardır her gün ders alıyor. Kursiyer vardır haftada bir gün alıyor. Kursiyer vardır haftada bir saat alıyor” cevabını veriyor.
“KÜTLERİN DIŞINDAKİ KESİMLERİN İLGİSİ DAHA YOĞUN”
İlgi konusunda ise şunları belirtiyor:
“Doğrusunu söylemek gerekirse bir alaka var. Fakat bu yeni siyasal atmosfer içinde biraz korku da var. Bu korkuya rağmen yine de alaka var. Bu ilgi sadece Kürtlerden gelen bir ilgi değil. Kürtlerin dışındaki kesimlerin de ilgisi yoğun.
Bu sene çoğunlukla öğrencilerim Türklerden oluşuyor. İki de yabancı vardı, bunlardan biri İngiliz, diğeri ise Amerikalıydı. Öğrencilerim arasında akademisyen var, sinemacı var, tiyatrocu var.”
“DİL DİSİPLİN VE SABIR İSTİYOR”
Dil kursuna gelenler öğreniyorlar mı peki diye soruyoruz? Mamoste Yıldız şöyle cevaplıyor:
“Öğreniyorlar elbette. Mesela Boğaziçi Üniversitesi’nden bir kadın geldi. Neredeyse benim kadar Kürt dilini ve gramerini gayet iyi öğrendi. Sonra geldi masallar üzerine çalıştık. Şöyle bir şey, dil konusunda öğrenmenin sınırı yoktur. Biraz sabır ve disiplin istiyor. Bu disiplin biz Ortadoğu halklarında fazla yoktur. Ama Avrupa terbiyesini almış insanlarda var. Bir de bilinen isimlerden Profesör Mesut Yeğen var öğrencilerim arasında. 7 aydır o da geliyor. Bir hayli ilerleme sağladı. Böyle isimler var yani. Biraz disiplin ve sabır istiyor. Yani ben ders veriyorum ama öğrencilerimden öğrendiğim çok şey de oluyor. Bu şekilde devam ediyor.”
“26 YILDIR ÇIKAN BİR DERGİ: KAYY-DER”
Mamoste Rıfat Yıldız, 3. Kürt Böreği Festivali’ne üzerinde dergi ve kitapların olduğu bir stand ile katılmış. Kitap ve dergi almaya gelenlere ekstra güzel sohbetini ve güler yüzlü duruşunu da ekleyerek sunuyor.
“Burada bir stand açmışız, kitap satıyoruz. Selahattin Demirtaş’ın Seher adlı kitabı ile yine cezaevinde olan İdris Baluken’in romanı Üç Kırık Dal adlı kitabını satıyoruz. İki tane de KAYY-DER bünyesinde çıkan dergimiz var” dedikten sonra dergiye ilişkin şu detayları veriyor:
“Son sayısı yani 51. Sayı ile bir önceki sayısı var standımızda. KAYY-DER’in dergisi 1992’den bu yana çıkan bir dergidir. Bu dergi Türkçe ve Kürtçe olmak üzere iki dilli olarak çıkıyor. Bu dergi üzerine de bir çalışmam oldu. Yani bu dergide kimler yazmış, nasıl bir yol izlemiş, kültürel çalışmalara, bölgenin folkloruna dair izler nasıl yer almış. Siyasi konulara mı yoksa folklora mı ağırlık verilmiş vb. konularda bir çalışma yürüttüm.
Tabi bir kitabın, derginin çıkarılması, yayınlanması günümüz koşullarında biraz zordur. Uğraş istiyor, emek istiyor. 28 yıldır bu kurum var dergi ise 26 yıldır çıkıyor. Bu 26 yıl içinde toplam 3 defa çıkmamış, bunun nedenlerine bakınca da ekonomik sorunların olduğunu görüyorsun.”
“BU DERGİ KENDİ BAŞINA BİR ARŞİV NİTELİĞİNDE”
Yıldız şöyle devam ediyor:
“Bu dergi kendi başına bir arşiv niteliği taşıyor. İsmail Beşikçi de dahil birçok kişi bu dergide yazmış. Peri vadisinde yaşayan ilçe ve köyleri yani o bölgeyi düşündüğümüzde oraya dair bu dergide derin folklorik izler görüyoruz. Şiirler, deyişler, türküler, atasözleri, deyimler ve masallar var.
Ayrıca Türkiye’nin siyasi atmosferi de bu dergilerde 26 yıl boyunca kendisini göstermiş. Bunu rahatlıkla görebilirsiniz.
KÜRT BÖREĞİ PATENTİ NEDEN ÖNEMLİ
Mamoste Rıfat Yıldız’a, “Dil üzerine çalışan birisiniz, özellikle Kürt Böreği’ndeki Kürt kelimesi üzerine tartışmalar yürütüldü. “Küt Börek” dendi, “Sade Börek” dendi, “Hamal Böreği” dendi ama bir türlü Kürt Böreği demeye diller varmadı. Nitekim KAYY-DER yönetimi uzun uğraşlardan sonra “Kürt Böreği” adı altında patent aldı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye soruyoruz. Yıldız söyle bir örnekle giriyor bu konuya:
“Şimdi şöyle bir gerçeklik var. Genel anlamda dikkatinizi devletli sistemlere ve onun sömürgeci aklına verdiğinizde bu tür sistemlerin hepsinde bu yaklaşım var. Mesela Fransa gidiyor Cezayir’i işgal ediyor. Orada sadece seni öldürmüyor, sadece kurşun sıkmıyor. Önce kurşunu senin ruhuna ve beynine sıkıyor. Neden yapıyor bunu? Unutman için, kendi kültürünü, tarihini, müziğini, folklorunu, sanatını vb. unutman için.”
“AMAÇ TARİHSEL HAFIZANIN BİTİRİLMESİ”
Devam ederek “Aynı şeyler burada da sürdürülüyor. Bakıyorsun önce ne yapmışlar, önce Kürt kendisinden utansın diye politikalar üretmişler. Yani dilinden, kültüründen, kimliğinden, tarihinden utansın istemişler. Şimdi tarihsel hafızanın bitirilmesi olarak da değerlendirmek lazım bunu. Bu politikaya karşı duruş önemlidir. “Kürt Böreği ismi burada semboliktir. Ama anlamı büyüktür. Burada insanların bu isim altında bir araya gelmesi önemlidir. Amaç börek yemek değildir. Başka bir şey vardır. Toplumun gönlünde aslında burada bir araya gelişin başka bir anlamı var. Bu aslında kendi topraklarına olan özlemi anlatıyor. Bu kent ortamında bir araya gelmenin koşulları kalmadığı için böylesi bir ortam oluştuğunda bir araya geliyor ve kendi kültürünü yaşatıyor. Özlemini gideriyor.
“RENGİNİ KORUMANIN ÇEŞİTLİ YOLLARI VAR”
Burada bir korkusuzluk da var. Bir direniş de var. Bu bazen bir festival ile olur. Bazen siyasetle olur. Bazen bir dilin kelimesini kullanmakla olur. Bazen bir şiir okumakla olur. Bu bazen bir dengbêjin sesini açmakla olur. Bazen bir kadının başındaki yazmayla, giydiği fistanla, erkeğin giydiği şalvarla olur. Biz kendi rengimizi koruyalım ve yansıtalım yeter ki. Ya rengimizi ve bize ait ruhu koruyacağız ya da bize dayatılan yaşama entegre olacağız.
Öncelikli olan ruhumuzdur bize ait olandır ve bizim bunu korumamız lazım. Dünyanın neresinde olursak olalım, kendi rengimiz ve ruhumuzdan kopmayalım” ifadeleriyle değerlendiriyor.
Suay ABAK/Turabi KİŞİN
Yoruma kapalı.