PİRHA-Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Başkanı Zeynel Kete, hükümetin Munzur Üniversitesi’nde yapmayı planladığı “Anadolu’nun Horasan’ı Tunceli Sempozyumu” eleştirerek, “Dersim’de yapılması istenen hem inanç olarak, hem politik olarak, hem gençliğe yönelik olarak, Dersim’deki Ra Heq toplumunun anlamsızlaştırılmasını esas almışlardır” dedi. Kete bunun çok yoğun bir kültürel asimilasyon politikası olduğunu sözlerine ekledi.
AKP hükümetinin Dersim’deki asimilasyon faaliyetleri çeşitli yöntemlerle sürüyor. Tunceli Valiliği’nin koordinasyonuyla, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve Munzur Üniversitesi işbirliğiyle, 16-17 Ekim 2024 tarihlerinde Munzur Üniversitesi’nde “Anadolu’nun Horasan’ı Tunceli Sempozyumu” gerçekleşecek.
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Başkanı Zeynel Kete, yapılacak sempozyumu PİRHA’ya değerlendirdi.
“TÜRKÇÜLÜK VE TURANCILIK HORASAN’I TÜRKLEŞTİREN BİR TEZDİR”
Zeynel Kete, sempozyumların kültürel soykırıma hizmet ettiğini anlamak ve bu sempozyumlarda kimlerin görev aldığını bilmek açısından, kurucu kodlara gitmek gerektiğini belirterek şunları söyledi:
“Gerçekten de kavram ve kuramların anlamını yitirdiği bir dönemde yaşıyoruz. Theodor W. Adorno’nun (Alman Felsefeci) belirlediği gibi günümüzün en büyük sorunu, anlam yitimi. Bir kavramın, bir değerin anlamı yitirildiği zaman tarihsel kök de uzaklaşır. Çok rahatlıkla bir yabancı yönetim, o topluma hakim olabiliyor. Son dönemlerde Dersim’de Munzur üniversitesi, Alevi Bektaşi Kültürü ve Cemevi Başkanlığı ve Dersim’deki halihazırdaki cemevi ve bunun arkasında Diyanet bir sempozyum yapıyor. Horasan’la ilgili bir sempozyum. Aslında bu sempozyumların, ötekilerine yönelik yapılan sempozyumların nasıl bir kültürel soykırıma hizmet ettiğini, bu sempozyumlarda kimlerin görev aldığını bilmek açısından biraz daha geriye gitmek lazım. O kurucu kodlara gitmek lazım. Çünkü Osmanlı’nın son yıllarında daha doğrusu Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının Osmanlı ve İttihat ve Terakki arasındaki ilişkiyi ve ötekilerine karşı bakış açılarını biraz daha açığa çıkarmak lazım. Osmanlı’nın son dönemlerinde özellikle Osmanlı subayları, “aydınları” diyebileceğimiz daha sonra Cumhuriyetin de kurucuları durumuna gelen birçok kesimin Alman emperyalistleriyle ciddi bir ilişki içerisinde olan bir İttihat Terakki anlayışı vardır. Bu dönemde aynı zamanda Türkçülük ve Turancılığın da fikrinin çok yoğun olduğu bir dönemdir. Ziya Gökalp, Halide Edip Adıvar, Ömer Seyfettin bu dönemin çeşitli dergilerinde edebi yazılar, hikayeler, makaleler yazarlar. Bu tezi geliştirdiler. Turancılık tezinin temeli Türklerin ana yurdu Orta Asya’dadır, Horasan’dır. Merkezi bir Türk tarih tezine dayanan, Horasan’ı da Türkleştiren bir tezdir. İttihat ve Terakki döneminden beri gelen bir tezdir. Nihayetinde bu Türkçü ve Turancı tez kendisini biraz daha böyle ütopik, Ergenekoncu, kızıl elmacı zihniyet olarak kendisine göründü. Bir coğrafya üzerinden hakimiyet kurma, bir coğrafyayı ele geçirme ve o coğrafyaya bir kimlik biçme durumu söz konusuydu.
“KÜRTLER, ALEVİLER VE RA HEQ TOPLUMUNUN VARLIĞI, KÜLTÜRÜ YATSINDI”
Nihayetinde Cumhuriyet’in kurucu kadroları da Osman son döneminde yetişmiş çoğu asker kökenli ve İttihat ve Terakkici bir zihniyetin taşıyıcılarıdır. Doğal olarak bu ilk kurucular İttihat Terakki’de almış oldukları toplum modelini, ötekine bakışı, kadına bakışı, doğaya bakışı, topluma bakışını da alıp buraya entegre ettiler. Ve bunun en somut belgesiyse daha sonra 1924 Anayasasıyla egemen ulus olmanın hukuk metnini oluşturdular. Cumhuriyet’in ulus devlet anlayışı ya da devletin ulus yaratma politikaları Cumhuriyet’in merkezileşmesi ve toplumsal ilişkiler devletin aygıtları üzerine çok yoğun bir şekilde görünür olmaya başladı. Özellikle okullar, camiler, hastaneler, kışlalar, hapishaneler, kültür merkezleri, açılan ocaklar, Türk yurdu dergileri benzeri kurumlar üzerinden bu tek dil, tek din, tek mezhep, tek kültür, teklik üzerinde ulus model tanrılaştırıldı. Kültürel ve fiziki soykırım söz konusuydu çünkü ötekiler bu anayasayı kabul etmedikleri zaman doğal olarak kendi hakikatlerinden gelen, doğal olan kendi varlıklarını, birliklerini, dirliklerini devam ettirme süreci başlıyordu ve bu sürece hayır diyen, demokratik haklarını en iyi şekilde, 21 Anayasasına verilen sözlerin yerine getirilmesiyle ilgili talepkârlıklar meydana geldiğinde topluma yönelik planlı programlı katliamlar süreci başladı. En yoğun olarak Kürtler, Aleviler ve Ra Heq toplumunun varlığı, kültürü yatsındı, kabul edilmedi. Toplumun kültür ve geleneğinin hepsi götürülüp Orta Asya ve Horasan’a dayandırıldı.”
“ORTAK AMAÇ RA HEQ TOPLUMUNUN VAROLUŞUNU YOK ETMEKTİR”
Özellikle seksenli dönemlerde Dersim’de yaşayan Kürt Alevilerini Türkleştirme, Alevileri ise Sünnileştirme anlayışının güçlü bir anlayış olduğunu belirten Kete, “Eğer asimilasyon had safhadaysa ve bugün Dersim’de Diyanet, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, Dersim’deki cemevi, sempozyumlarla Dersim’e yöneliyorsa hala şu vardır: Dersim’de o öze dönüşün devriye halinde olduğunu biliyor. Hakikatin orada tekrar bir daha ayağa kalkacağını biliyor, hakikat kaybedildiği yerden aranıyor” dedi.
“DERSİM’DE GENÇLİĞE YÖNELİK ÖZEL YÖNTEMLERLE ÇÖKTÜRME PLANI SÖZ KONUSU”
Zeynel Kete ayrıca Dersim’de gençliğe yönelik çok özel yöntemlerle çökertme planı söz konusu olduğunu belirterek “Yani gençlik toplumdan koparılıyor, kendi tarihsel kültüründen koparılıyor. Adına özgürlük denilen sosyolojik olarak çürüme, psikolojik olarak çökme durumu söz konusudur. Böyle olunca da toplumu anlamsızlığa itiyor. Toplum anlamsızlığa itildiği zaman ise bu toplumun bitişi demektir. Doğal olarak Dersim’de yapılması istenen hem inanç olarak, hem politik olarak, hem gençliğe yönelik olarak, Dersim’deki Ra Heq toplumunun anlamsızlaştırılmasını esas almışlardır.
Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı yapan kişinin, devletin ideolojik aygıtlarının ortak amacı Ra Heq toplumunun varoluşunu yok etmektir, tarihsel dinamiklerini ortadan kaldırmaktır” ifadelerini kullandı.
“DERSİM’E YÖNELİK ÇOK CİDDİ BİR KÜLTÜREL SOYKIRIM SÖZ KONUSU”
Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Dersim’deki cemevinin el ele vererek Dersim’deki Ra Heq inancını ve hakikatini tüketme planı içinde olduğunun altını çizen Zeynel Kete, “Alevi inancının örgütlüğü ocak sistemidir. Ocak sistemi ise özgür, özerk yaşamın formudur. Devlet dışı kalmış rıza toplumunun formudur. Şimdi bu form kendine yaşam alanı bulduğunda bu defa yabancı yönetime karşı direnişini de geliştirir. Sorunları kendi içinde var eder. Kadın özgürlükçü bir sistemdir. Doğal olarak da cinsiyetçi bu eril epistemoloji, böyle bir sistemden ileride kendisine zarar gelebileceğinin bilincindedir. Ocak sistemi demopolitik bir sistemdir. Demopolitik demek demokrasi, politik ve etik. Bu çerçevede düşünüldüğünde Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girdiğimizde Ra heq coğrafyasına, Alevi süreklerine yönelik ama özelde de Kürt Alevilerine veya Ra Heq Alevilerinin serçeşmesi olan Dersim’e yönelik çok ciddi bir kültürel soykırım söz konusudur. Dersim’deki üniversite, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Dersim’deki cemevi el ele vererek Dersim’deki Ra Heq inancını ve hakikatini tüketme planıdır” diye konuştu.
“KÜLTÜREL ASİMİLASYON POLİTİKASIDIR”
Dersim’de yoğun bir kültürel asimilasyon politikası olduğunu vurgulayan Kete şöyle devam etti:
“Bu resmi ideoloji, bu İttihat ve Terakki’nin modern mantığı 1915’te Ermenileri sürme konusunda Enver ve Talat Paşa’nın bir Harput ziyareti var ve Enver ve Talat Paşa Harput’u ziyaret ederken o dönemin postnişiyle de görüşmeler yapılıyor. Arguvan’ın Mineyik (Kuyudere) köyünde kırkın üzerinde ocak mensubuyla bir meclis oluşturuluyor, dedeler kurultayı yapılıyor. O dönemde de aynı mantık, bu kurultay sempozyumlarının tarihsel arka planı vardır. Benzeri yine Dersim’de yapıldı. Dersim’de bir dedeler meclisi kendini ilan etti. Ve o dedeler meclisindekilerin hemen hemen çoğu daha önce Ali Ekber Yurt’un yanındaydı. Büyük bir kesimi çeşitli dönemlerde Kerbela’ya götürülüp getirilmiş, resmi ideolojiyle ilişki halindedir.
Hatta Mart 2025 yılında da Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde bir sempozyum yapma çalışmaları vardır. Bu yıl Dersim’de meydana gelen festivalde Horasan konusunu özellikle son 5-6 yıl içerisinde adaletli bilim insanları Dersim ve Horasan arasındaki ilişkiyi incelediler. Masa başı değil, alana gidip Mezopotamya’daki kültürel, arkeolojik, etimolojik öğeleri, oradaki klan, kabile ve aşiret yapısını, dil bilimsel olarak da orada kullanılan lehçelerin etimolojik olarak çözümlemesini yaptıklarında şununla karşılaştılar; Evet, Dersim’den Horasan’a gidişler vardır. Bunu belgeler ile ispatladılar. Tekrar geri dönüşler de olmuştur ama Dersim’den oraya gidişler vardır. Çünkü Dersim’deki mevcut aşiret yapısının aynısını bir benzeri Horasan’da da vardır ve bu akademi konusudur ama bu konuda netleşildi. Dersim’den oraya gidişler olmuştur bu bir şekilde netleşti. Kısacası bu çok yoğun bir kültürel asimilasyon politikasıdır.”
Buse Nehir DEMİR/PİRHA
Yoruma kapalı.