PİRHA- KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak kayyımlara belediyelere kayyım atanmasına tepki göstererek, “Kayyum en basit haliyle seçme seçilme hakkının ortadan kalkması demektir. Seçme seçilme hakkının ortadan kalkması demokrasi talebinin ortadan kalması anlamına geliyor” dedi.
İstanbul Esenyurt, Mardin, Batman, Halfeti, Hakkari Belediyelerinin ardından Dersim ve Ovacık ve Bahçesaray Belediyelerine de kayyım atanması büyük tepki çekiyor. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, iktidarın kayyım politikalarını eleştirirken; kayyımların emekçiler, kadınlar ve ekonomi üzerindeki etkilerini de değerlendirdi.
“ÇATIŞMALARIN YOĞUNLAŞTIĞI DÖNEMLERDE EMEK GÖRÜNMEZ KILINIYOR”
Emek mücadelesinin yürütülmesinin ön koşullarından bir tanesinin demokratik bir ülkede yaşamak olduğunu belirten Koçak, şunları kaydetti:
“Öncelikli olarak Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) olarak biz bir emek örgütüyüz ama sadece bir emek örgütü değiliz. Demokrasinin oluşturmuş olduğu bir zeminin de olması gerekiyor. Doğal olarak biz KESK olarak emek mücadelesini yürütürken bir tarafıyla da demokrasi ve barış mücadelesinin de bir parçasıyız. Bu bağlamda kayyumları da değerlendirmek gerektiğini de düşünüyoruz. En nihayetinde toplumsal barışın olmadığı ortamlarda emek mücadelesi de çok hızlı bir şekilde kriminalize edilebiliyor ve bu iktidar da bunu maalesef çok iyi beceriyor. Özellikle çatışmaların yoğunlaşmış olduğu dönemlerde emek mücadelesi görünmez kılınıyor. Emek mücadelesini bıraktık, emeğin kendisi görünmez kılınıyor. İnsanların yaşamış oldukları derin yoksulluk görünmez kılınmaya çalışılıyor hatta yoksulluk öyle bir düzeye gelmiş durumda ki şu anda hiçbir şekilde saklanabilecek bir boyutu yok. İnsanlar artık gerçekten açlıkla baş etmek zorunda kalıyorlar. Bu şartlar altında açlığı ifade etmek dahi bu iktidar açısından bir tehdide dönüşmüş durumda çünkü bu iktidarın yürüttüğü 22 yıllık politikaları sonucu yaşamış olduğumuz açlık hali, geçinememe hali, geleceğini görememe hali. Elbette ki bu politikaların büyük bir kısmı da savaş ve rant politikaları üzerinden şekilleniyor.”
“KAYYUM SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ ORTADAN KALKMASI DEMEKTİR”
Kayyum politikalarının toplumsal barışa ciddi anlamda zarar verdiğinin altını çizen Koçak, “Kayyum en basit haliyle seçme seçilme hakkının ortadan kalkması demektir. Seçme seçilme hakkının ortadan kalkması zaten en asgari düzeydeki demokrasi talebinin ortadan kalmasını anlamına geliyor. Bir ilde değil, ilçede değil, bir muhtarlıkta dahi seçme seçilme haklı ortadan kaldırdığınızda aslında siz o ülkede hiçbir yerde seçme seçilme hakkının varlığından bahsedemezsiniz” dedi.
Koçak, “En nihayetinde kayyum atama meselesi muktedirlerin beğenmediklerinin yerine başka birisinin atılması anlamına geliyor. Hukuksal anlamda karşılığı olduğunda ve hukuksal bir çözüm arayışı gündeme geldi, seçilmişler üzerinden tanımlanan bir yerel iktidar ilişkisi geliştirmek derdi düşüldüğünde kayyum atamasına ihtiyaç kalmıyor” diye konuştu.
KESK Eş Genel Başkanı Koçak konuşmasının devamında şunları ifade etti:
“Diyelim ki belediye başkanıyla ilgili bir cezai süreç mi yürüdü? Bizim ülkemizde maalesef o süreç de tam olarak yürümüyor ama- o zaman seçilmişlerden yani belediye meclisinden de belediye başkanlığında görevlendirmeler çok rahat yapılabilecekken bu iktidar bunu tercih etmek yerine bir atama yöntemi tercih ediyor. Hatta bu durumu ortadan kaldırmak için kendine göre yasal değişikliklere gidiyor. Aslında anayasaya tamamen aykırı süreci yürütmek için kendine göre yasalar düşürmeye çalışıyor. En temelde anayasaya aykırı bir süreç yürüyor aslında şu anda. Zaten belediye başkanlarını istinaf edilen suçlamalar da incelendiğinde, hukukçuların da incelemeleri sonucunda görüyoruz ki gerçek anlamda bir suç da yok ortada. Delile dayanan bir süreç yok. Aynı süreci yaşamış olan başkalarıyla ilgili bir soruşturma yürütülmediği halde seçilmiş olan belediye başkanlarını gözaltına almak, tutuklamak için gerekçeler çıkartılıyor.”
“HAKSIZLIK DUYGUSU TOPLUMDA YER ETMİŞ DURUMDA”
Kayyımların toplumun iradesinin ortadan kaldırılması anlamına geldiğini belirten Koçak, “Biz illere gittiğimizde zaman zaman; 3 aylık belediye başkanlığının bedeli 19 yıl mı olmalıydı sözlerini duyduk. Bu ülkede yaşayan hiç kimse belediye başkanlarının görevden alınması meselesini bir hukuksal karşılığı üzerinden olduğunu düşünmüyor artık, 2016 yılından beri yürüyen süreç insanlarda bu duyguyu yaratmış. Bunun en bariz örneği de sayın Ahmet Türk özelinde açığa çıkıyor. 3 kere üst üste sayın Ahmet Türk’e kayyum atanarak belediye başkanlığı elinden alınıyor, başka bir atama gerçekleşiyor. Fakat aynı belediye başkan adayı Ahmet Türk, 3 dönem üst üste belediye başkanlığı için başvuruda bulunuyor ve yine Seçim Kurul’u tarafından kabul görüyor. Demek ki önceki kayyumların gerçek bir karşılığı yokmuş. Apaçık bir hukuksuzluk ve haksızlık duygusu bütün toplumda yer etmiş durumda. Toplumun iradesinin ortadan kaldırılması, yok sayılması anlamına geliyor ve geleceğin belirsizliği anlamına geliyor” diye konuştu.
“YEREL YÖNETİMLERİN HESAP SORULABİLİRLİĞİ ORTADAN KALMIŞ DURUMDA”
Belediye başkanlarını seçtiğinizde o gelen kişinin size vaatleri olur, topluma vaatleri olur. Bu vaatlerin de karşılığını bekler o toplum. Seçilmiş olana göre aralık yerine kamu yönetimi gönderdiğimizde o vaatler ilişkisi ortadan kalkmıştır. Yani toplumun seçtiğinden beklentisi vardır, sizin atadığınızdan değil. Dolayısıyla toplumla yürütme arasındaki ilişkiyi koparmış oluyorsunuz. Bu boyutuyla da yerel yönetimlerde toplumun yönetimle ilişkisi ortadan kalkmış oluyor, yönetimin şeffaflığı ilkesi ortadan kalkmış oluyor. Daha önceki deneyimlerde biz çokça gördük, Sayıştay raporlarına da yansıdı. Yerel yönetimlerin kasalarının boşaltılmasından, çok ciddi borçlanmalara kadar birçok sorunun varlığını gördük ve bunun maalesef hesap verilebilirliği, hesap sorulabilirliği ortadan kalkmış durumda.”
“KAYYUM İŞ GÜVENCESİNİ ORTADAN KALDIRIYOR”
“Seçime seçilme hakkının yaratmış olduğu bir de gerçeklik vardır; bu hesap verilebilirlik.” diyen Ayfer Koçak, şu ifadeleri kullandı:
“Kayyum meselesinin bir başka boyutu emekçiler açısından, yani o belediyelerde çalışanlar açısından da bir risk görüyoruz. Çalışanların çok hızlı bir şekilde sürgüne gönderilmesi, atanmış olan kayyumun kendine göre bir ekip oluşturma meselesi ve bu ekip oluşturulurken daha önce var olan ekibin yerinden, işinden çıkartılması. Bu liyakat esaslı değil maalesef, yandaşlık ilişkisi üzerinden şekilleniyor. Özellikle kamu emekçileri açısından çok yoğun sürgün ve mobbing ve soruşturmalarla yürüyen süreç, belediyelerde de çok yoğun bir şekilde yürütülen iştirakler üzerinden hizmet satın alma süreçlerinin, sözleşmelerinin fes edilmesiyle birçok insan işsiz bırakılıyor. Sadece Mardin’de 420’den fazla kişinin işine son verildiği bilgisi bize geldi. Bu çok açık bir şekilde güvencesiz çalışmak anlamına geliyor. İş güvencesi ortadan kalkması anlamına geliyor. Aynı zamanda iş yerinde mobbing ve baskı süreçlerini olağanlaşması anlamına geliyor ve angarya çalışmayı olağanlaştırıyor. Çalışma hukukunda, çalışma disiplininde de ciddi bir erozyon yaratıyor. Toplumsal anlamda barış ortamını ortadan kaldırdığı gibi otoriter bir yaklaşım bu kayyum meselesi. Bir tarafıyla da emekçilerin çalışma alanındaki, çalışma hayatındaki barış ortamını da ortadan kaldırıyor”
“EN EMEKTEN YANA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ ESENYURT VE BATMAN’DA YAPILMIŞTI”
Kayyım atanan Esenyurt ve Batman belediyelerinde yapılmış olan toplu iş sözleşmelerinin emekçiden yana en olumlu toplu iş sözleşmelerinin yapıldığı belediyeler olduğunu belirten Koçak, “Yerel yönetimlerde kendine özgü bir bütçesi de olmasından kaynaklı yerel yönetimler üzerinden bir toplu iş sözleşmesi yetkili sendika tarafından gerçekleştiriliyor. O belediyedeki yetkili sendika yürütüyor bu süreci. Bize bağlı olan TÜMBELSEN de birçok belediyede yetkili, özellikle kayyum atanan belediyelerde yetkiyi almıştır. Birçok belediyede olduğu gibi o belediyelerde de bir toplu iş sözleşme süreci gerçekleştirildi hatta şunu söyleyebiliriz şu ana kadar bu dönem atanmış olan kayyum belediyelerinden hem Esenyurt hem de Batman yapılmış olan toplu iş sözleşmeleri açısından emekçiden yana en olumlu toplu iş sözleşmelerinin yapıldığı belediyeler” dedi.
“KAYYIMLAR GELDİĞİNDE KADIN KURUMLARINI DA KAPATIYOR”
Kayyım atanan belediyelerin aynı zamanda; pozitif ayrımcılık noktasında kadın dikkate alınarak, toplumsal cinsiyet rollerini de dikkate alan, toplumsal cinsiyete duyarlı toplu iş sözleşmesini de gerçekleştirmiş belediyeler olduğunu söyleyen Koçak, şunları ekledi:
“Hem toplu sözleşmesi açısından hem de bütçenin oluşturulması açısından toplumsal cinsiyete duyarlı bir çalışma yapılmış olduğunu söylemek mümkün fakat bu kayyumlarla beraber önce zaten bu toplu iş sözleşmeleri feshediliyor, kazanılmış olan o haklar da ortadan kaldırılıyor. Atama yapıldığı andan itibaren arkadaşlarımız hem ekonomik olarak kayıplarını çok açık bir şekilde yaşıyorlar hem de toplumsal anlamdaki kazanımlarını kaybediyorlar. Sadece toplu iş sözleşmesinde değil aynı zamanda belediyenin kendi politikaları açısından da kadın politikalarına yaklaşım biçimi önemlidir. O yereldeki kadın çalışmaları, kadına yönelik şiddete karşı kadınları koruma açısından da önemlidir. Eğer bu anlamda bir politika yürütemiyorsa kadınlar orada daha yalnız kalmış oluyorlar, şiddetle karşılaştıkları zaman kendilerini yalnız hissediyorlar. Kayyumların geldikleri dönemlerde daha önceki deneyimlerimiz için de bunu çok açık söyleyebiliriz; kadın kurumları da kapatılıyor.
“KAYYUM BİR ÇOK BOYUTUYLA BİZİM İÇİN SORUN”
Belediyelerin daha önce yürütmüş oldukları politikalar gereği kadın sığınma evleri, kadın çalışma alanları, istihdam alanları oluşturulmuşsa o alanlar, dayanışma evleri ya da kadın politikaları müdürlükleri işlevsiz hale getiriliyor ya da kapatılıyorlar. Böylece o bölge kadına dair, kadını koruyan, koruyacak politikalarda yürürlükten çıkmış oluyor. Kayyum birçok boyutuyla bizim açımızdan sorun. Öncelikle demokrasinin yerleştirilebilmesi açısından önemli bir sorun ortaya çıkartılıyor, bir kara deliğe dönüşmüş bir yönüyle. Kayyumun başlı başına bizim kabul edebileceğimiz bir uygulama değil, hukuki anlamda da bir karşılığı yok. Bizler açısından aynı zamanda da oluşturmuş olduğumuz bütçenin bizlerden bihaber bir şekilde, hiç hesap verilmeden tüketilmesi anlamına geliyor, bu yönüyle de kayyum aslında halkımız açısından bir hırsızlık olarak tanımlanabilir.”
“ANA DİLİNDE HİZMET ALABİLME HAKKININ TANIMLANMASI GEREKİYOR”
Ana dilinde hizmet alabilme hakkının tanımlanması gerektiğini vurgulayan Koçak, şunları kaydetti:
“Bu iktidar aynı zamanda açılımlar dediği dönemler içerisinde halkların dillerine ilişki hiçbir sorunları olmadığını da iddia ettiler. Hatta TRT’de bir kanal açtılar. O zaman da samimiyetsizliğine dair kaygılarımız olduğunu ifade etmiştik, bugün çok daha açık bir şekilde bu kendisini gösteriyor. TRT’de halkın bütçesiyle devam eden bir basın yayın organı, orada Kürtçe olanak ayırdığınızı söylüyorsunuz ama kendi istediğiniz şeyleri söyleyecek biçimiyle Kürtçeyi kullanabilme hakkını veriyorsunuz. Aynı dilin bir şehrin insanlarının en çok ihtiyaç duymuş olduğu trafik işaretlerinde, yol güzergahlarında kullanılmasına tahammül edemiyorsunuz. Bunun anlaşılır bir tarafı yok. Ana dillerinde hizmet alabilme hakkının tanımlanması gerekir. Sadece ve sadece hizmet almak için yaşamlarını sürdürebilmek için başka bir dili bilme, öğrenme zorunluluğun ortadan kalması gerektiğini söylüyoruz. Kendini en iyi ifade ettiği dilde kendisini tanımlamalı ve taleplerini ifade edebileceğini söylüyoruz. Bu anlamda bir ana dil tartışması yürütüyoruz. Ama bu iktidar yoldan geçmek için ihtiyacı olan, o yolu kullanmak için ihtiyacı olan yazışmaların Kürtçe olmasını reddediyor ama TRT’de bir kanalda kendi politikalarını Kürtçe anlatmak için, Kürtçe bilenlerin de kendi politikalarını duyması için o dili bir araca dönüştürüyor. Bu da bize ne kadar samimiyetsiz olduğunu, halkın değerlerine karşı yaklaşımının ne kadar samimiyetsiz olduğunu gösteriyor. Belediyelere atanan kayyumların da ilk iş olarak tabelaları değiştirme, trafik yazılarını değiştirme derdine düşmesinin de demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmasını beklemek mümkün değil. Varlık biçimi zaten demokrasiyle ilintili değildir. Dolayısıyla yürüteceği politikaları da buradan doğru tanımlamanın çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum.”
“ÇÖZÜMÜ TARTIŞACAKSAK İLK ŞARTLARINDAN BİRİ DEMOKRATİKLEŞME OLMALIDIR”
“Çatışmasızlık meselesi gündeme gelecekse bu ülkede bunun ilk şartlarından bir tanesi demokratikleşme olmalıdır” diyen Ayfer Koçak, “Tekrar bir barış ortamı yaratılabilir mi? Bir çözüm süreci tartışmaları yürütülebilir mi? tartışmalarının tam ortasında hatta başladığı günlerde kayyumlarla tekrardan güne uyandık. Biz hele ki KESK olarak aynı dönemde 30 Kasım mitingini, ‘Geçinemiyoruz’ mitingini örgütlemeye çalışıyorduk. Evet biz merkezi bütçenin oluşturulmasının ne kadar adaletsiz olduğunu söylüyorduk, Vergide adalet talebimiz bütçenin adaletli bir şekilde oluşturulması ile ilgilidir. Ama bir de bütçenin tüketilmesi meselesi var, onun ne kadar adaletsiz olduğunu da ayrıca tartışıyorduk. Merkezi bütçeyle ilgili süreci yürütürken, yerel bütçelere de bu şekilde el konularak yürütülüyor olmasını anlamak, kabul etmek bizim açımızdan mümkün değil. Bundan sonrası açısından da bir an önce bu politikalardan vazgeçilmesini talep ediyoruz. Gerçek anlamda bir çözümü tartışacaksak, gerçek anlamda bir çatışmasızlık meselesi gündeme gelecekse bu ülkede bunun ilk şartlarından bir tanesi demokratikleşme olmalıdır. Halk için bütçe, demokratikleşmenin de en temel ilkelerinden birisidir, öyle değerlendiriyoruz ve oradan doğru da mücadelemizi yürütmeye devam ediyoruz” diye kaydetti.
Cebrail ARSLAN-Buse Nehir DEMİR/ANKARA
Yoruma kapalı.