PİRHA – Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 27 Ağustos Salı günü ülke genelinde tüm emekçilerle birlikte 1 günlük grev yapacak.
Haberin videosu
1 Ağustos 2019’da başlayan 5’nci Toplu Sözleşme görüşmeleri 28 Ağustos tarihinde son bularak Kamu Hakem Kurulu Heyeti’ne havale edildi.
KESK, Hükümet ve MEMUR-SEN’in sunduğu tekliflerin TÜİK’in enflasyon rakamlarının çok altında kaldığını belirterek duruma tepki gösterdi.
KESK Genel Merkezi’nde yapılan basın açıklamasında “Gelinen noktada yakıcı hiçbir sorunumuzun çözülmediği TİS sürecinden kamu emekçilerinin hiçbir beklentisi kalmamış olup, 27 Ağustos Salı günü ülke genelinde tüm emekçilerle birlikte üretimden gelen gücümüzü kullanacağız” denildi.
“KAMU EMEKÇİLERİYLE AÇIKÇA ALAY EDİLDİ”
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik’in okuduğu basın açıklamasında, “Söz konusu teklifte sadece maaş artışı rakamlarına yer verilmiştir. Kamu emekçilerinin hem genelde hem de hizmet kolları bağlamında yaşadığı yüzlerce soruna ilişkin tek cümle dahi edilmemiştir. Altışar aylık dilimlere bölünerek sunulan maaş artışı teklifinde ise, 2020 yılını ilk altı ayı için %3,5 ikinci altı ayı için %3, 2021 yılının ilk altı ayı için % 3, ikinci altı ayı için % 2,5 maaş zammı teklif edilmiştir. Yani, o günde vurguladığımız üzere beş milyonu aşkın kamu emekçisi ve emeklisi ile açıkça alay edilmiştir” İfadelerine yer verildi.
Basın açıklamasında şu hususlara da vurgu yapıldı:
“Hükümet adına ‘müjde’ gibi sunulan bu teklifler son günlerde oldukça popüler olan bir şarkının sözlerini hatırlatmaktadır. Karşılıksız bir aşk hikâyesini anlatan Karadeniz esintili o popüler parçanın bir yerinde “Ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun. Ellere yağmur oldun bana damlamayisun” denilmektedir. Bu sözler, biraz arabesk koksa da ne yazık ki yaşadığımız durumu özetleyen sözlerdir.
Çünkü kamu işvereni olan hükümet bu 20 günlük süreçte beş milyonu aşkın kamu emekçisinin ve emeklisinin insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli iş güvenli gelecek taleplerine kulaklarını tıkamıştır. En yalın şekilde ifade ettiğimiz taleplerimizi anlamazdan gelmiştir.
Bu anlayıp da anlamamazlıktan gelme hali, bir emek ile sermaye arasında, alın teri ile rant arasında, üretenler ile istihdam yaratmadan halkın, emekçiler olarak bizim cebimizden aktarılan teşviklerle, vergi afları, vergi indirimleri ile yaşayan asalaklar arasında yapılan bir tercihtir.
Sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi, ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması, gelir vergisi ve ek gösterge adaletsizliğine son verilmesi bir yıl önceki seçimlerde verilen 3.600 ek gösterge sözünün gereğinin yerine getirilmesi, maaşların insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çekilmesi başta olmak üzere kamu emekçilerinin temel taleplerini masaya taşıdık.
Kadrolu personel alımının durma noktasına geldiğini buna karşın sözleşmeli istihdamda bir patlama yaşandığını devletin resmi kurumlarının verileri ile açıkladık. Kimseden bir itiraz gelmedi.
Görüşmelerde zaman zaman sanki 17 yıl önce taş devrinde yaşıyormuşuz ya da göçebe bir toplummuşuz da bizim haberimiz yokmuş gibi takınılan nobran tavra, abartılı rakamlara itiraz etmek zorunda kaldık.
17 yılda Türkiye’nin nüfusunun 66 milyondan 82 milyona çıktığı göz ardı edip ‘Kamu personel sayımız şu kadar arttı, öğretmen sayımız, hemşire sayımız, doktor sayımız şu kadar arttı” gibi söylemlere Türkiye’de kamu emekçilerinin diğer ülkelerdeki emsallerine göre iş yükünün daha fazla olduğu gerçeğini hatırlattık. OECD ortalamasına göre bir kamu emekçisi 15 vatandaşa hizmet verirken Türkiye’de bir kamu emekçisinin 29 vatandaşa hizmet verdiğini yani Türkiye’de kamu emekçilerinin OECD ortalamasının iki katı kadar çalıştığını buna rağmen çalışanların mili gelirden aldığı pay bakımından Türkiye’nin 38 OECD ülkesi içinde sondan beşinci sırada yer aldığını bir daha anlattık. Dolayısıyla Türkiye’de rekor kıran işsizliğin azaltılması için hem kamuda istihdamın artırılmasının hem de dünya ülkelerine göre uzun olan çalışma saatlerinin düşürülmesinin elzem olduğunu ifade ettik.
Bizi ezenin TÜİK vasıtası ile açıklanan çarpık enflasyon rakamları değil, bu rakamlara perdelenmek istenen sokakta, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon olduğunu vurguladık. Maaşlarımızın, yıllardır bu çarpık rakamlara göre belirlenmesi, hiçbir zaman tutmayan enflasyon hedeflerine göre artırılması sonucunda her geçen gün daha eridiğini ifade ettik.”
“KAYIPLARIMIZI BİR ABAKÜSLE ANLATMADIĞIMIZ KALDI”
“Maaşlarımızda yaşanan erimeyi anlatabilmek için çeyrek altın fiyatından gram altın fiyatına, döviz kurundaki artıştan açlık yoksulluk sınırının geldiği noktaya kadar pek çok somut örnek sunduk. Kayıplarımızı bir abaküsle anlatmadığımız kaldı.
Hükümet kanadı tarafından sunulan neredeyse tüm rakamların abartılı olduğunu, örneğin en düşük kamu emekçisi maaşının hali hazırda 3.700 TL değil, 3.055 TL olduğunu ifade ettik. Geçmişteki kayıplarımızın karşılanması için en düşük kamu emekçisi maaşında yoksulluk sınırının temel alınmasını, kamuda yoksulluk sınırı altında maaş kalmaması gerektiğini kaydettik.
İşin garip tarafı bu teklifimizin yandaş konfederasyonda da karşılık bulduğuna, 1 Ağustos’ta yapılan toplantıda malum konfederasyon Genel Başkanın “bu masa yoksulluk sınırı altında maaş kalmasın diye mücadele eden bir masa” sözleri ile teyit edilerek kayıtlara geçtiğine şahit olduk.
Ama kamu işvereni yine anlamdı. Daha doğrusu anlamazdan, duymazdan gelmeye devam etti.
Kısacası çizilen pembe tablolara rağmen kamu emekçilerinin, emeklilerin yaşadığı sorunların arttığını, özellikle OHAL döneminde ve son bir yıldır yaşanan ekonomik krizin bu sorunları daha derinleştirdiğini vurguladık.
Öte yandan son 22 günde yaşadığımız süreç Türkiye’deki mevcut toplu sözleşme sürecinin iflas ettiğini bir kez daha teyit etmiştir.
Bu karanlık tablodan tek çıkış yolu yetkinin asıl sahiplerinin kamu emekçilerinin ve emekliklerinin ortak sorunları için bir araya gelmesinden, “hak verilmez mücadele ile alınır” ilkesi ile ortak mücadeleyi yükseltmesinden geçmektedir.
En başından beri bu ilke doğrultusunda, kamu emekçilerinin ortak çıkarları için mücadele eden, bunun için bedeller ödeyen konfederasyonumuz KESK her zaman olduğu gibi bugün de üzerine düşen sorumluluğun gereğini getirmeye hazırdır.
Üzerimize düşen bu sorumluğun gereğini yerine getirmenin bir adımı olarak bağlı sendikalarımızın üyelerinin katılımı ile 27 Ağustos Salı günü üretimden gelen gücümüzü kullanarak tüm yurtta 1 gün iş bırakacağız. 27 Ağustos’ta “İNSANCA BİR YAŞAM VE GÜVENCELİ İŞ İÇİN G(Ö)REVDE OLACAĞIZ!
Sözlerimizi tamamlarken tüm konfederasyonları, sendikaları, hangi sendikanın üyesi olursa olsun ya da herhangi bir sendikanın üyesi olmasın tüm kamu emekçilerini bizi yok sayan, alay eden teklifler sunanlara karşı haklarımızı korumak için 27 Ağustos’ta omuz omuza vermeye, g(ö)reve çağırıyoruz.”
PİRHA / ANKARA
Yoruma kapalı.