Alevi Haber Ajansi

Kenanoğlu: Hubyar Sultan Tekkesi hepimizin inanç merkezidir, kimsenin mülkü değil!-VİDEO

PİRHA – HDK Eş Sözcüsü Ali Kenanoğlu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Hubyar Sultan Tekkesi’ne yönelik yeniden açtığı davaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Daha önce aynı gerekçelerle açılan davaların kesinleşmiş yargı kararlarıyla sonuçlandığını hatırlatan Kenanoğlu, sürecin yalnızca hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir yönü olduğuna dikkat çekti.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Tokat’ın Almus ilçesinde bulunan Hubyar Sultan Tekkesi’ni bünyesine almak amacıyla yeniden dava açması, Alevi kamuoyunda tepkilere neden olurken, gözler 30 Aralık’ta görülecek duruşmaya çevrildi.

HUBYAR SULTAN’IN ALEVİ İNANCINDAKİ YERİ

Gelişmelere ilişkin konuşan Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Kurucu Başkanı ve HDK Eş Sözcüsü Ali Kenanoğlu, Hubyar Sultan Tekkesi’nin Alevi inancı içerisindeki yerinin sıradan bir mekân olarak değerlendirilemeyeceğini vurguladı. Tekkenin tarihsel, inançsal ve toplumsal özelliklerine dikkat çeken Kenanoğlu, Hubyar Sultan’ın birçok özgünlüğü bir arada barındırdığını ifade etti.

Kenanoğlu, Hubyar Sultan Ocağı’nın hem ocak hem de tekke işlevini birlikte yürüten nadir inanç merkezlerinden biri olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Hubyar Sultan, aynı zamanda bir Türkmen ocağı olduğu halde Dersim’deki Kürt ocaklarıyla da ilişkili. Pir-Mürşit ilişkisi açısından da Üryan Hızır’la da bağlantısı var. Diğer taraftan da Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Sivas bölgesindeki tarihsel politik süreçlerde önemli roller oynayan bir dergah. Diğer taraftan Alevi inancı içerisinde yürütmüş olduğu sürekler açısından da zaman zaman kamuoyunda tartışma yaratan; yani Alevi sürekleri bilmeyenler açısından tartışılan bir takım özgün süreklere de sahip.”

II.MAHMUT DÖNEMİNDE BAŞLAYAN MÜDAHALELER

Hubyar Sultan Ocağı’nın tarih boyunca çok sayıda baskı ve müdahaleyle karşı karşıya kaldığını ifade eden Kenanoğlu, bu sürecin Osmanlı döneminden itibaren sistematik bir şekilde ilerlediğini dile getirdi. İlk büyük kırılmanın II. Mahmut döneminde yaşandığını hatırlatan Kenanoğlu, yaşananları tarihsel bağlamıyla aktardı:

“II Mahmut döneminde Bektaşi tekkeleriyle birlikte bizim tekke de yıkıma uğratılıyor. Akabinde ocak evlatları sürgüne gönderiliyor. Köy dağıtılıyor. Zaten dağ köyüyüz, kalan belli bir kısmı dağlara gizlenip yaşamlarını sürdürüyor. Aileler tümüyle sürgün hayatı yaşayıp, taliplerinin bulunduğu köylere gidiyor. Bu müdahaleyle ocak kurumsal yapılanmasına müdahale ediliyor. Daha sonraki yumuşama dönemlerinde toparlanmalar yaşanıyor ama o toparlanmalar ‘devletle işbirliği halinde’ toparlanma oluyor. Devlet, ‘benim çerçevesini çizdiğim koşullarda senin varlığını kabul ederim’ diyor.”

Cumhuriyet döneminde ise yeni bir müdahale sürecinin başladığını belirten Kenanoğlu, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun Aleviler açısından yarattığı sonuçlara dikkat çekti:

“İkinci bir müdahale Tekke ve Zaviyeler Kanunu’yla birlikte geliyor. Yani devletin kontrolünde yürüyen bir şeyhliğe rağmen 1925’te tekkeye kilit vuruluyor. Nakşi ve benzeri tekkelere de kilit vuruyorlar. Onlar daha sonra camiler içerisinde faaliyetlerini sürdürüyorlar ama Alevilerin cami gibi  bir ibadethanesi olmadığı için mekansal faaliyetleri tümüyle ortadan kalkıyor.”

MÜLKİYETİN EL DEĞİŞTİRMESİ VE ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR

Bu süreçle birlikte mülkiyet meselesinin de derinleştiğini ifade eden Kenanoğlu, tekke ve zaviyelere ait taşınmazların nasıl el değiştirdiğini şu sözlerle anlattı:

“Bundan sonra ortada bir vakıf varsa tekkelerin, zâviyelerin mülkiyetleri Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçiyor. Yoksa hazineye devrediliyor. Bizim gibi dağ köylerindekiler ise kaderine terk ediliyor. Yani son tekke bakıcısı kimse, onun ailesinin özel mülkü haline dönüşüyor. Müştemilatlar, tekkenin arazileri, hatta kutsal emanetlerin hepsi özel mülk haline dönüşüyor. Böylelikle bunun getirdiği sorunlar da ortaya çıkıyor.”

Bu durumun yeni bir inançsal ve siyasal ilişki ağı yarattığını vurgulayan Kenanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“‘Hangisi daha iyi?’ diye sorarsanız, ikisi de birbirinden kötü durum. Tabii bu özel mülkiyet haline dönüşmesi ile birlikte burası bir ailenin mülküymüş gibi davranılıyor. Bu durumla birlikte orada bir inançsal otorite oluşturuluyor. Bu otorite de sağ siyasetçilerin işine yarıyor. Tıpkı II. Mahmut döneminde olduğu gibi Demokrat Parti, Adalet Partisi ve beraberinde gelen partiler bu tekke sahipleriyle, tırnak içerisinde ‘sahipleri’ diyorum, o sahiplenenlerle ilişkilere geçiyor.”

VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN YENİ DAVASI

Güncel dava sürecine de değinen Kenanoğlu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün gerekçelerini ve önceki yargı süreçlerini hatırlattı. 2017 yılında tekke tapusunun muhtarlığa geçtiğini belirten Kenanoğlu, buna rağmen yeniden dava açıldığını söyledi:

“2017 yılında tekke tapusunu muhtarlık aldığı halde Vakıflar Genel Müdürlüğü bu sefer ‘Vakıflar yasasının 30. maddesi gereğince burası bir vakıf mülküdür ve mülkiyeti bize geçecek’ diyor. Daha doğrusu, ‘Mülkiyeti eski vakıflardan olan Hubyar Tekkesi Vakfı’na aittir’ diyor. Hubyar Tekkesi Vakfı’nın 1560’larda kurulduğu ifade ediliyor. Ortalıkta olmayan bir vakıf! Dolayısıyla bu tür vakıflara da mazbut vakıf diyorlar. Mazbut vakfın bütün mal varlıkları da işte Tekke ve Zaviyeler Kanunu gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne oluyor. Onun üzerinden de Vakıflar Genel Müdürlüğü buraya el koyuyor. Bu gerekçeyle.”

Kenanoğlu, bu süreçte yetkililerle yapılan görüşmelere de değinerek şunları aktardı:

“Akabinde biz gittik vakıflar genel müdürüyle de bölge müdürüyle de görüştük. Dönemin vakıflar genel müdürü aynen şunu söyledi ‘Bu beni aşan bir durum’. Burada başka bir siyasi durum var. ‘Siz gidin dava açın’ dedi. Ve biz o lafın üzerine dava açtık. Dava 5 sene falan sürdü ve muhtarlık davayı tekrar kazandı. Yargıtay da onayladı. Arkasından Vakıflar Genel Müdürü tekrar dava açıyor.”

“AYNI KONUDA İKİNCİ KEZ DAVA AÇILAMAZ”

Kesinleşmiş yargı kararına rağmen aynı konuda yeniden dava açılmasının hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Kenanoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Şimdi şöyle enteresanlık var; hukuk sistemine göre bir konuda siz dava açmışsınız ve o dava kesinleşmişse aynı amaçla tekrar ikinci bir dava açılamaz. Mahkeme karar vermiş, muhtarlığa teslim etmiş. Muhtarlık da zaten bir kişinin değil.”

Son olarak 30 Aralık’ta Tokat’ta görülecek duruşmanın önemine dikkat çeken Kenanoğlu, Alevi kamuoyuna çağrıda bulunarak davaya sahip çıkılması gerektiğini vurguladı.

Eren GÜVEN/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.