PİRHA-Hızır ayına ilişkin açıklamalarda bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, “Hızır kar tanesinin altında şu anda toprakta saklı bulunan ve hiç düşünmediğimiz ve toprakta kendiliğinden çatlayıp dışarı fışkırmayı bekleyen tohumdur, yeşilliktir, meyvedir” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, Aleviler için kutsal olan Hızır ayına ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Hızır, ateş, su, toprak ve havanın yani çar anasının doğada, maddede, canda tecelli etmesidir” diyen Bülbül, Hızır ayında yapılanlara değindi. Bülbül şöyle konuştu:
“Hızır ayındayız. Bu ayda Hızır orucu tutulur. Hızır lokması yapılır. Hızır Cemi yapılır. Üç temel erkân var. Hızır’ın anlamını iyi bilmek lazım. Hızır anlam itibariyle yeşil demek Arapçada. Hızır ile Hıdır aynı anlamdadır. Hızır ayında ne olur? Hızır aylarında, tarla sürülmüş hasat yapılmış, yazdaki harıl harıl çalışma bir anlamda dinginliğe ulaşmış ve aslında ibadet dönemi başlamıştır.
“HIZIR, YAŞAMIN DOĞADA YENİDEN YEŞERMESİDİR”
Aynı zamanda doğanın rahminde yaşam yeniden yeşerecektir. Doğanın rahminde yeşeren sürece Hızır diyoruz zaten. Önceki dönemlerde koç katımı olurdu. Koç katımı bolluk bereket olsun diye dualarla, ritüellerle yapılır. Çok önemli bir süreçti. Çünkü sağlıklı kuzular olsun, bereket olsun, bolluk olsun, yani hayvandan kaynaklı geçime dayalı bir şey olduğu için zaten iki tür geçim kaynağı vardı. Hayvan ve tarımla geçim kaynağı. Bunun için ikisi için de törenler, dualar, ibadetler yapılırdı.
Ve ekinokslar vardır. Ekinoks sözcük anlamı dışında da en uzun gece ve en uzun gün vardır. En uzun gece 21 Aralık’ta, biz buna Şebi-Yelda diyoruz. En uzun günde 21 Haziran’dadır. 21 Aralık’taki en uzun gece ile 30 Ocak arasında geçen süreye biz zemheri diyoruz. Çılle yani 40 sözcüğünden geliyor. Bu süre içerisinde de doğa dardadır, zordadır ve doğanın rahminde tohum vardır. Ama doğada yaşam neredeyse durağanlaşmış, yaşamı yok gibidir.
“HIZIR ERKÂNINDA ÜÇ İBADET YAPILIR”
Ama birdenbire yaşam fışkıracak içinden. Dedik ki 21 Aralık ile 30 Ocak arası zemheri. Büyük Çille, birinci Çille. 30 Ocak’la 20 Şubat arası da ikinci Çılle. İşte Hızır Erkanı ikinci çille içerisindedir. Ve 13-14-15 Şubat’tadır. Yerellere göre farklılık arz ediyor. Mesela bazı yerlerde 10’unda, bazı yerlerde, 7’sinde, bazısında, 9’unda.
Bunun sebebi şudur. Önceki dönemlerde pirler canları görmeye giderlerdi ve canları, taliplerini görme sürecini zamana yaymak için Hızır erkanında da birkaç günlük farklılaşma, takvimi ileri, geri alma gibi durum söz konusu oldu. Onun için yerelde bazen takvim farklılığı söz konusu oluyor.
Hızır erkanında üç tane ibadet yapılır dedik. Birincisi oruç, ikincisi lokma, üçüncüsü cem. Ve bu da doğada artık yaşam yeniden başlıyor. Doğa dardan, zordan kurtuluyor. Bunu kutlama, bir anlamda Hızır’ı imdada, cara çağırma, Hızır’ı yardıma çağırma, bir anlamda da Hızır’la buluşmadır aslında bu. Ve hemen akabinde, 19 Şubat’ı, 20 Şubat’a bağlayan gece birinci cemre havaya, 26 Şubat’ı, 27 Şubat’a bağlayan gece ikinci cemre suya, 5 Mart’ı 6 Mart’a bağlayan gece üçüncü cemre toprağa düşer.
“NEWROZ’A, ŞAHI MERDAN ALİ’NİN DOĞUM GÜNÜ DENİYOR”
Hava, su, toprak, bir de ateş vardı. Cemre ateş demek zaten. Dolayısıyla dört element yani çar anasır buluşmuş olur. Zaten inancımıza göre çar anasır buluşmadan yaşam olmaz. Çar anasır buluşmadan canlı, doğadaki varlık oluşmaz. Dolayısıyla çar anasır buluşması, birbiriyle tepkisi sonucu yaşam oluşur. Ve dikkat ederseniz burada da cemre, havaya, suya, toprağa düşüyor. Yani ateş havaya, suya, toprağa düşüyor. Ve tekrar yaşam belirtileri oluyor.
Tohum çatlıyor, ot yeşeriyor. Ağaçlar dallarına, damarlarına su yürüyor. Yapraklar açılmaya başlıyor ve biz bu süreçte Newroz’a doğru gidiyoruz. Gece ve gündüzün eşit olduğu bir gün. Newroz aslında inancımıza göre, kainatın yaratımının, var olumunun tamamlandığı gün. Kainatın hakkın kendisinden var olduğunun, hakkın kendisinin bir tecellisi, yansıması olduğu, süduru olduğu gün kabul ediyor inancımız. Bunun için Newroz gününe Şahı-Merdan Ali’nin doğum günü deniyor. Bunu birçok insan anadan doğum günü sanıyor. Öyle değil.
“İNSANDA VAR OLAN HER ŞEY EVRENDE TECELLİ EDİYOR”
Kainatın oluştuğu gün, kainattaki güzellik, kainatın balkıması ve yansıması, şahı Merdan Ali’nin veçhesi yani sureti, yani görüntüsü kabul edildiğinden mütevellit o güne Şahı Merdan Ali’nin doğum günü, yani kainatın tecelli ettiği, kainatın var olduğu gün. Biz kainata Şahı Merdan, kainata hak, kainata cümle mevcudatın tecellisi kavramını yüklüyoruz ve diyoruz ki kainat hakkın kendisidir. Kainat Hakk’tan var oldu. Ve haktan var olan bu kainatın candaki tecellisi olarak da insan var oldu.
Bu nedenle birçok ermişimiz, dervişimiz, pirimiz, mürşidimiz Hallac-ı Mansur da dahil olmak üzere, derler ki, insan küçük bir kainat, evren de büyük bir insandır. Yani evrende var olan her şey insanda tecelli ediyor. İnsanda var olan her şey evrende tecelli ediyor gibi. Dolayısıyla bakarsanız burada basit gibi görünen ama aslında diyalektik olan bir ilişki söz konusu. İnsanın evrenle, insanın hakla, insanın toprakla, insanın Hızır’la, Hızır’ın toprakla insanla karşılıklı bir ilişkisi, bir diyaloğu, birbirini var etme durumu söz konusu.
“HIZIR DOĞADIR, TOPRAKTIR, KAR TANESİDİR”
Bu var etme sürecindedir ki darda, zorda kalanların, “Ya Hızır’” demesi aslında carına yardımına darda kalmasına yoldaşını, yarenini, eşini, dostunu çağırması, onda Hızır’ın tecelli etmesini beklemesidir. Aslında Hızır denilen şey bize çok uzak değil. Bizde, çevremizde, doğada, kainatta var olan, belki bir dostumuz, belki akrabamız, belki eşimiz, belki canımız, belki evladımız, belki yarenimiz, belki bütün bunların toplamı. Dolayısıyla Hızır kainattır, Hızır evrendir, Hızır topraktır, Hızır doğadır. Hızır kar tanesidir.
Hızır kar tanesinin altında şu anda toprakta saklı bulunan ve hiç düşünmediğimiz ve toprakta kendiliğinden çatlayıp dışarı fışkırmayı bekleyen tohumdur, yeşilliktir, meyvedir. O anlamda Hızır erkanı çok önemli Hızır erkanı bir devri daimdir, bir döngüdür. Yani doğada yaşamın var olması, bitkinin nebatatın açması insanların canlıların bundan yararlanması, giderek sönümlenmesi sonbahara doğru gitmesi, ilkbahara doğru gelmesi ve bu mevsimsel devri daimin kendisi Hızır’dır. O nedenle biz diyoruz ki “Ya Hızır! Kainat senden var oldu”.
“HIZIR’IN KENDİSİ HAKK’TIR”
Hızır’ın kendisi Hakk’tır. Hızır’ın kendisi Şahı Merdan’dır, Hızır’ın kendisi insanın tahayyülünde, aklında, duygusunda tanımlamaya çalıştığı ama tanımlamakta zorladığı bu cümle kainatın bütünüdür. Bizim söylediğimiz sadece yerde, toprakta insanın çevresinde meydana gelen oluşum, meydana gelen dönüşüm, meydana gelen canlanmadır diye ifade edebiliriz. Tabii bunu ifade ederken bir kere daha söyleyelim. Diyelim ki zor günler geçiriyoruz, doğrudur. Ekonomik anlamda zor günler, efendim, siyasi anlamda zor günler, inançsal anlamda zor günler. Her bir yandan kuşatılmış, her bir yandan darda zorda bırakılmışız. Bizim Hızır’ımız var. Bizim erkanımız, ibadetimiz, inancımız, cesaretimiz var. Biz “Ya Hızır” deriz darda zorda kalınca.
“DARDA KALANLARIN CARINA HIZIR YETİŞE”
Irkçılığa karşı mücadele ederken de yokluğa, yoksulluğa karşı mücadele ederken de baskıya, zulme karşı mücadele, inkara karşı mücadele ederken de inancımızın, dilimizin, kültürümüzün, tarihimizin inkar edilmesine karşı mücadele ederken de carımıza Hızır yetişe deriz. Bu anlamda yoldaşımızı Hızır bilelim yoldaşımız bizi Hızır bilsin ve biz de o donanımla, o inançla, o bakış açısıyla sorunları çözmeye çalışalım diyelim. Darda, zorda kalanların carına Hızır yetişe. Özgürlük, eşitlik, adalet için mücadele edenlerin canına Hızır yetişe ve bu sürecin bahara evrilmesi, bu sürecin özgürlüğe, eşitliğe, adalete evrilmesi noktasında emeklerimiz, emeklerimiz zayi olmaya, daim Hızır bekleye, gözleye rehberlik ede öncülük ede cesaret vere ya Hızır ya Hızır ya Hızır.”
PİRHA / ANTALYA
Yoruma kapalı.