PİRHA – Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nde yıkıma karşı mücadeleyi yükseltmeye çağrı yapan Hasankeyf Koordinasyonu’ndan Ali Ergül, ülkede büyük bir korku ikliminin hakim olduğunu, ekoloji alanında da büyük yıkımlar yapıldığını belirtti.
Hasankeyf, Dicle Vadisi ve bir bütün ekolojik yıkımlara ilişkin PİRHA’ya konuşan Hasankeyf Koordinasyonu’ndan Ali Ergül, “Hasankeyf’te, Temmuz ayında Ilısu barajı kapakları kapatıldı, gölet giderek büyüyor. Bir taraftan Tarihi Liman adını verdikleri alan bitmek üzere. Hemen arka tarafında bütün Ilısu barajının bütün projeleri gibi Tarihi Liman projesi de sıkıntılıydı. Bitirdiler şu anda yeni bir güçlendirme yapıyorlar alanda. Tarihi çarşı boşaltıldı, orda yıkımlar devam ediyor bir taraftan arkeolojik kazılar devam ediyor. El Rızk Cami’sinin son parçası kalmıştı bu bölgede. Onun taşınmasına yönelik yeni bir yol inşaatı var. Bütün bir yıkımın, yok etmenin hâkim olduğu bir alanla karşı karşıyayız şu anda Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nde. Biz de buna karşı, bütün bu yıkıma karşı mücadeleyi yükseltmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
“BİRÇOK YERDE DEVLET AKILLARI DİRENİŞİN KARŞISINDA VAZGEÇTİ”
Mücadeleyi her daim sürdüreceklerini belirten Ergül, Hasankeyf’teki yıkıma ilişkin şunları söyledi:
“Hasankeyf için Dicle Vadisi için her zaman umut vardı. Başından beri mücadele yürütücüleri ve şu anda bizler şunu söylüyoruz. O baraj bitti, su da tutuyor. Hasankeyf sular altında kalabilir, Dicle Vadisi sular altında kalabilir. Bu olsa bile mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü bu bütünüyle yıkmaya, yok etmeye yönelik Ilısu baraj projesinin neresinden dönersek hiç fark etmiyor, yani neresinden dönersek yaşam için hafıza için tarih için canlılar için insanlar için herkes için bütünüyle iklim için son denemde çok konuşulan iklim değişikliği meselesi için bile çok önemli. Neresinden dönebilirsek neresinden tutabilirsek bir kazanım olacaktır. Dünya da bunun örnekleri de var. İran’da var, Yunanistan’da var, çeşitli ülkelerde baraj projesi bitmiş, inşaat bitmiş gövdesi tümüyle bitmiş projeler halkın tepkisinden dolayı iptal edildi. Çünkü doğru değildi. Yöneticiler, devlet aklı en sonunda bu direnişin karşısında doğru bir şey yapmadığını fark etti, vazgeçti. Ilısu baraj projesi de neden öyle olmasın. Çünkü diğer projeleri düşündüğümüz zaman Ilısu baraj projesi bunun daha önceden vazgeçilmesi gerekiyordu. Bir devlet ısrarı var, devlet aklı, devlet projesi olarak duruyor karşımızda. Devlet bundan vazgeçmiyor, yanlış yapmadığı üzerine kuruyor ama ilk önce kurdukları biçimle bugün arasında dağlar kadar fark var. Düşünemedikleri, akıl edemedikleri çeşitli şeyleri eklemek zorunda kaldılar. Hala ısrar ediyorlar ve bu ısrarlarından dolayı ciddi bir tahribat söz konusu.”
“MÜCADELENİN YÜKSELMESİ GEREKİYOR”
Türkiye’deki enerji politikalarını, kalkınma zihniyetini eleştiren Ergül, “Türkiye’de şu anda sadece bugünkü hükümetten bahsetmek elbette ki yanlış olur. Türkiye’deki enerji politikaları, kalkınma zihniyeti, biçimi bütünüyle doğayı, halkı, tarihi hafızayı yok eden, bunu hiçbir şekilde önemsemeyen bir noktadaydı. Bu hükümetle birlikte bu tahribat daha da görünür oldu. Çünkü her tarafta, Türkiye’nin dört bir yanında farklı isimlerle kimisinde RES, kimisinde HES, kimisinde JES diye. Farklı isimlerle doğa yok edildi. Ama şunu biliyoruz. Türkiye’nin bir enerji ihtiyacı yok. Şu anda elektrik mühendisleri odasının akademisyenlerle yaptığı, uzmanlarla yaptığı, yıllardır bunun mücadelesi veriyor ve Türkiye’nin bir enerji ihtiyacı yok. Buna karşılık şunu görüyoruz. Bütünüyle bir yıkım söz konusu. Bir taraftan doğa saydığımız enerji politikası üzerinden yok ediliyor, diğer taraftan da maden politikaları üzerinden yok ediliyor” dedi.
“Dersim’de yıllarca Munzur’u barajlarla yok etmeye çalıştılar, orada ciddi bir hukuki mücadele yürütüldü. Barajlar iptal edildi. En son 1 ay önce tekrar bir baraj iptal edildi orada yürütülen mücadeleyle. Bu sefer barajlarla yok edemeyecekleri yerleri madenle -aynı gündü sanırım. Baraj iptal kararı paylaşıldı hukukçular tarafından. Aynı gün şeyi öğrendik. Dersim, bütün o Munzur, madem arama sahası olarak kabul edilmiş, böyle garip her tarafı yok eden bir zihniyetler karşı karşıyayız açıkçası” diye konuşan Ergül, ülkedeki korku ikliminin ekolojiye yansımasını şöyle aktardı:
“Türkiye’de şöyle bir mesele var. Sürekli şu söyleniyor, gündem sürekli değişiyor diye. Hayır bu ülkede gündem değişmiyor ne yazık ki… Türkiye’nin son 40-50 yılını düşündüğümüz zaman dört tane meselesi var. Bu meselelerden bir tanesi; kadınlar, çocuklar sokak ortasında öldürülüyor. Diğeri işçiler, iş cinayetine kurban gidiyor. Bir diğeri de çevre ve ekoloji meselesidir. Bütünüyle birbirine bağlı meselelerden bahsediyoruz ve çeşitli zamanlarda çeşitli bölgelerde ekoloji mücadeleleri veriliyor ama şunu anlatamadık sanırım. Ekoloji mücadelesi yürütenlerin de bir kusuru olarak yaşam mücadelesi yürütenlerin bir kusuru olarak da karşı çıkış, çevreci daha marjinal, görünen bir biçimdeyken yavaş yavaş toplum şunu da fark etmeye başladı. Özellikle 2000’li yıllarda Kürt illerinde bu ciddi bir şekilde fark edildi. Son dönemde biraz daha Ege, Kaz Dağları üzerinden söyleyebiliriz. Toplumun geneli ekolojik yıkımın aslında bütün bu meselelerin öznesi olduğunu, nedeni olduğunu, dünya yeni yeni iklim krizi üzerine tartışıyor. Yeni yeni fark edilmeye başladı. Çünkü siz bir doğayı yok ederseniz insan sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisi oluyor. İnsan biraz da insanın çıkarcı tarafından baktığınız zaman, insanın ben-merkezci tarafından börtünün-böceğin onun için kıymetli olmadığını düşündüğümüzde bile aslında oradaki börtünün-böceğin, onun yaşamı açısından ne kadar kıymetli olduğunu fark etmeye başladı. Tekrardan bir mücadele yürütülüyor, yükselmesi gerekiyor. Tabi çok zorlu gidiyor. Biz bir taraftan zorlu giden bir mesele var. Ülkede bir korku iklimi hâkim. Bu ekoloji mücadelesine de yansıyor açıkçası.”
“TEMEL HEDEFLERİ; BÜTÜN HAFIZA ALANLARINI YOK ETMEK”
Bölgedeki yıkıma dikkat çeken Ergül, şunları kaydetti:
“Meselenin paydasına baktığımız zaman şunu görüyoruz. Kürt illerinde bir yıkımdan bahsediyoruz. Hasankeyf’ten üzerinden bahsettiğimiz zaman 5 tane ilden bahsediyoruz. Dersim’de veya Karadeniz’de ciddi hafızanın birçok toplumun yaşadığı bir alanda oluyor. Ege’de biraz daha mitolojiden başlayıp günümüze geldiğimiz farklı toplumların hafızası var ve bu hafızaların hepsini yok etmeye çalışıyorlar. İstanbul’un hafızasını yok etmenin çok bir şeyi yok. Temel hikayeleri bütün bu hafıza alanlarını yok etmek. Onlar açısından şunu söylüyoruz. Bir enerji politikası var. Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var gibi bir şeyler var ama gizili ajandanın hedefi Türkiye’de bu topraklarda, Mezopotamya’da yani şu anda sadece yaşayan halk açısından söylemiyorum. Hasankeyf örneğinde gördüğümüz bütün dünya halklarının ayak izleri var. Bu ayak izlerini yok etmeye çalışıyorlar ve bu yok olursa tam da TOKİ mantığıyla tek tipleşen bir toplum yaratmanın önü daha da açılmış olacak. Hedefleri bu açıkçası.”
“HİÇBİRİMİZİ AYIRMIYORLAR, ORTAK MÜCADELE ETMEMİZ GEREKİYOR”
Ergül, Kanal İstanbul Projesi’nin İstanbul’u öldüreceğini belirterek, “Kanal İstanbul ile ilgili sanki yeni önerilmiş bir projeden bahsediliyor gibi konuşuluyor. Bu kenti öldürecek bir proje. Tam da bunu söylemek lazım. İstanbul’u, İstanbul’un çevre illerini öldürecek bir projeden bahsediyoruz. Bütünüyle sıkışmış, ekonomik krizin bir şekilde yine şişirilerek inşaat sektörü üzerine tekrardan yerine getirilmesi tekrardan biraz daha toparlama gibi göstermeye çalışıyorlar ama İstanbul’un hikayesi o. Biraz da uluslararası güçlerin dengesini biraz da tehdit etmek. Gerçekleşen birçok şey görülmüyor. İşin ilginç bir tarafı var. Kanal İstanbul’daki o tarihi alanların nasıl korunacağı ile ilgili bölümlerde şunu yazıyor. Hasankeyf’te şunu başardık, yani tarihi alanını taşıdık, başarılı bir işti, Kanal İstanbul’da da bunu yapacağız. Hasankeyf’te tarihi alanı kurtarma kazılarıyla temizledik, tespit ettik. Üzerine betonla kapattık, başarılı. Kanal İstanbul’u da bu şekilde yapacağız. Aslında bütünüyle birbiriyle bağlantılı. Şöyle düşünün, Hasankeyf’in genişletilmiş ÇED’i yapıldı, biraz uluslararası mahkememeler için. Oranın bilirkişi ekibindeki kişi Mudanya’daki arkeolojik alan üzerinde -biliyorsunuz AVM yapıldı- orayı onaylan kişi muhtemelen aynı ismi şeyde görüyoruz Kanal İstanbul’da görüyoruz” dedi.
Ergül, “Organizeler ve bu organizasyon ciddi bir şekilde toplumun bütün kesimlerini -çok demokratlar bu noktada sanırım- hiçbirimizi ayırmıyorlar. Ülkenin bütün dört parçasını da aynı şekilde yok etmeye yöneliktir. Ama bizim bu noktada ortak mücadele yürütmemiz lazım. Çünkü ekoloji mücadelesi, yaşam mücadelesi dediğimiz şey sadece o değil. Kaz Dağları’nda yürütülen mücadeleyi de sahiplenip, Ege’de yürütülen mücadeleyi de sahiplenip bütün bu mücadeleleri de ortaklaştırdığımız zaman kurtarabiliriz. Çünkü biz Dicle Vadisi’ni kurtardık. Hadi Hasankeyf mücadelesi başarılı oldu diyelim. Kaz Dağları’ndaki yıkım, Hasankeyf’i de etkiliyor. Oradaki insanları da etkilediği için ortak mücadele yürütmemiz gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.