PİRHA – DEM Parti Grup Başkanvekili, TBMM’de yaptığı basın açıklamasında, katledilen ve baskıya maruz kalan gazetecilere dikkat çekti. Temelli, 5 yılda 13 gazetecinin yaşamını yitirdiğini söyledi ve “Bu konu dünya basınında gündem yapılmakta, fakat Türkiye’de bu konuyu gündem yapanlar gözaltına alınmakta” diye ekledi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli’nin öncelikli gündemi gazetecilere yönelik saldırılar oldu.
Sezai Temelli, Suriye’de katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anarak şunları söyledi:
“İki gazeteciyi, iki özgür basın çalışanını yitirdik. 5 yılda tam 13 gazeteciyi yitirdik. Dolayısıyla bu çok önemli bir sorundur. Bu konu dünya basınında gündem yapılmakta, fakat Türkiye’de bu konuyu gündem yapanlar gözaltına alınmakta. Şişhane’deki protestolarda 59 kişi gözaltına alındı, 9 kişi tutuklandı ve bunların arasında yine gazeteciler var. Gazeteci Öznur Değer için de bugün bir soruşturma başlatılmış. Soruşturmanın nedeni de kamu görevlilerine hakaret. Aslında olay canlı yayında da önümüze çıktı. Kamu görevlilerinin ağza alınmayacak hakaretlerine karşı bir tepkiydi. Türkiye’de katliama dair soruşturma açılması ve konunun aydınlatılması bir yana, tam tersine, konunun aydınlatılmasına yönelik taleplere yönelik saldırılar, gözaltılar ve tutuklamalar devam ediyor.”
“TEZKERECİ BİR MECLİS”
Sezai Temelli, Roboski Katliamı’nın yıldönümü sebebiyle de konuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin son bir yıllık faaliyetlerine de değinen Temelli, şöyle devam etti:
“Roboski’de 34 masum yurttaş hava saldırısında katledilmişti. Şimdi de İHA ve SİHA’larla Suriyeliler, gazeteciler, masum insanlar katledilmeye devam ediyor. Roboski’nin aydınlatılmaması, işte bu zihniyetin kendisini yeniden üretmesine ve bu katliamları yapmasına neden oluyor. Bu vesileyle, bir kez daha Roboski’de katledilenleri rahmetle anıyorum; sabırla adaletin tecelli etmesini bekleyen halkımıza da başsağlığı diliyorum. Yılsonuna geldik, bir yılı geride bıraktık. Bir yıl boyunca Meclis ne yaptı? Halk için bir şey yapmadı. İktidar ve sermaye için bir şeyler yaptı. Bu şiddet aklını üretmek için, bu savaş aklını üretmek için elinden geleni yaptı ama ne emekçiler ne emekliler ne de engelliler için bir şey yaptı. Başta Kürt halkı olmak üzere, bu ülkede mağdur olanlar için bir şey yapmadı. Toplumsal barışa dair bir adım atamadık ve bir seneyi de böyle geçirdik.
Bu hafta devlet memurlarıyla ilgili kanun teklifi gelecek. Bu kanun teklifinde bir yıl boyunca yaşadıklarımız tekrar edecek. Herhangi bir sorunun çözümüne dair bir kanun teklifi değil. Torba yasa mantığıyla hazırlanmış ve önümüze gelmiş bir kanun teklifi. Meclis’in kanun tekliflerine ve çalışma şekline baktığımızda adeta bir noterlik makamı gibi çalıştığını görüyoruz. Saray’da hazırlanan kanun teklifleri geliyor. Bu kanun tekliflerinden yasalaşanların birçoğu Anayasaya aykırı. Bunlar Anayasa Mahkemesinden dönüyor, ancak başka bir kanun teklifinin içinde aynı maddeler tekrar geliyor. Aynı yöntemle, oy çokluğuyla geçip gidiyor. En çarpıcı konulardan biri de tezkere konusu. 1980’den beri 80 tane tezkere çıkmış. Bir barış siyaseti üretmek yerine hala militarist akılla tezkereler üreten bir meclis. Bu karakterini koruduğu için de ne ülkeye beklenen barış geliyor ne toplumsal barış geliyor ne de Ortadoğu için belki de elzem olan barış ve diyalog sürecinin önü açılıyor. Her şeyden önce, önümüzdeki dönemde Meclis tezkereci bir meclis olmaktan mutlaka kurtulmalıdır.
NARİN GÜRAN CİNAYETİ VE TBMM’DE YAŞANANLAR!
Çok acı olaylar yaşandı, bunlar Meclis gündemine de geldi. Bunlardan biri de Narin Güran cinayeti. Narin’in katledilmesi, vicdanlarda kabul edilemez yaralar açtı. Hem katledilme şekli hem de naaşına o kadar gün sonra ulaşılması ve orada yaşanan olaylar özelinde aslında önemli bir duyarlılık Meclis’e taşındı. Mücadelemizle bir araştırma komisyonu kuruldu. Tabii ki mesele bir tek cinayet değildi. Bu ülkede çocukların uğradığı şiddet, taciz ve istismar meseleleri çok önemlidir. Bu konu araştırılsın diye bir araştırma komisyonu kuruldu ama maalesef Genel Kuruldaki AKP-MHP zihniyetinin komisyonlara da yansıdığını görüyoruz. Komisyonlar meselelerin üzerine sağlıklı bir şekilde gidebiliyor mu? Bu konuda olumlu konuşamayacağım. Araştırma komisyonları, kurulmuş olmak için kurulmamalı; gerçek anlamda işlevlerini yerine getirebilmelidir.
“KADIN CİNAYETLERİ KOMİSYONUN BAŞKANLIĞINA BİR ERKEK GETİRİLDİ”
Bir başka olay da “Yenidoğan Çetesi” olarak karşımıza çıktı. Bu konuda da mücadelemiz ve toplumun çok önemli duyarlılığıyla bir araştırma komisyonu kuruldu. Bu konuda da çalışmalar var ama iktidar meseleyi tıkamaya, geçiştirmeye yönelik tavırlar sergiliyor. Bu kabul edilemez. Olayın her boyutuyla açığa çıkması önceliğimizdir. 425 kadın katledildi şu saate kadar. Resmi rakamlar bunlar. Resmi olmayan rakamlar da var. Farklı nedenlere bağlanan cinayetler var ama 425 kadın cinayeti de az değil. Bu konuda da bir araştırma komisyonunun kurulmasını önerdik. Komisyon kuruldu ama başkanı erkek. Bu bile meseleye yaklaşma açısından AKP iktidarının zihniyetini ortaya koyuyor. Dolayısıyla kadınlar bir erkek şiddetiyle karşı karşıyalar. Bazen cinayet olarak, bazen farklı saldırılar olarak karşımıza çıkıyor. Bir komisyon kuruyorsunuz ve başına bir erkeği getiriyorsunuz. Bu konuda söylenecek söz açıkçası bulamıyorum.
“İMRALI’NIN KAPILARININ AÇILMASI GEREKİYOR”
Sezai Temelli, geride bırakılan yılın önemli bir başlığının da kayyımlar olduğunu söyledi. Kürt halkının iradesinin 2024 yılında da yok sayıldığını vurgulayan Temelli, İmralı tecridini de hatırlatarak şöyle devam etti:
“Darbe dönemini savunanların, darbe hukukunu savunanların o mekanikten beslendiklerini çok iyi biliyoruz. Bunun iptaline yönelik de 10 muhalefet partisinin ortaklaştığı bir kanun teklifi verildi. Bunun bir an önce yasalaşması, iktidarın da bu konuda adım atması iktidara çağrımızdır. Çünkü Türkiye’nin sorunlarını çözmek istiyorsak, bu ancak demokrasinin şartlarıyla mümkün olabilir. Darbe şartları içinde bunu sağlayamazsınız.
Gelir dağılımındaki adaletsizlikler ortada, bölgesel eşitsizlik ortada. Bugün Kürt illerinin yaşadığı mağduriyet çok ciddi boyutlara ulaşmıştır. Fakat biz bütçe görüşmelerinde ‘şu kadar büyüdük, AB’de şöyle olduk’ gibi bir hamasi sözler dinledik. Hamaset sadece siyasette yapılmıyor, ekonomide de yapılıyor. Ekonomideki hamaset bu bütçeye damgasını vurdu. Halkın hiçbir derdinin çözülemeyeceği bir bütçe bizi bekliyor.
Hukuk devletini var edeceğimiz en önemli mekan da Meclis’tir. Meclis’in barışa, demokrasiye ve müzakereye açık bir zihniyete vardırılması gerekiyor. Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi değil yeniden kazandırılması gerekiyor. Siyasi tutsaklığa son verecek yasaları hayata geçirecek adımların atılması gerekiyor. Kürtçeye saygı gerekiyor, mikrofonun kapatılmaması gerekiyor. Bugün artık Türkiye halklarının barışa olan özlemi bu kadar büyümüşse, İmralı kapılarının açılmasının arifesinde herkes büyük bir beklenti içindeyse Meclis de üzerine düşeni yapmalıdır.”
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.