Alevi Haber Ajansi

Karanlıktan çıkıp sofra kurdu: Ayşe Tükrükçü’nün isyanı ve inadı-VİDEO

PİRHA –Çocuk yaşta tecavüze uğradı, ailesi tarafından yok sayıldı, devlet gözetiminde sigortasız geneleve satıldı. Hayatı boyunca bir kez bile korunmadı ama kimsenin korumadığı hayatları korumayı seçti. Ayşe Tükrükçü en karanlık diplerden, en görünmez yerlerden çıkıp bugün İstanbul’un ortasında bir sofrayı, bir dayanışma ocağını ayakta tutuyor. Kurduğu Hayata Sarıl Lokantası’yla “yok sayılanların” hayatına dokunan Tükrükçü, kendi küllerinden yalnızca bir kadın değil, bir mücadele ağı, bir isyan hattı inşa etti.

YALNIZ BIRAKILAN BİR KIZ ÇOCUĞU

Hayata Sarıl Derneği, toplumun yok saydığı insanların buluşma ve kimi ihtiyaçlarının giderilmesi için çaba sarf eden bir kurum olarak işlevini sürdürüyor.

Ayşe Tükrükçü tarafından Şubat 2017’de kurulan dernek, ‘Hayat sarılınca güzel’ sözüyle yola çıkıyor. Dernek, Beyoğlu ilçesinde Hayata Sarıl Lokantası’yla da sokakta yaşayan ve dezavantajlı bireylere her gün ücretsiz dağıttığı yemekle tanınıyor. Gönüllü çalışanların da destek sunduğu mekan, gündüz saatlerinde ise normal bir ticari kuruluş gibi misafirlerini ağırlıyor.

Hayata Sarıl Lokantası, toplumsal bir dayanışma örneği olarak bugün işlev görmekle. Ancak bu birlikteliğin arkasında, hayatının her anını mücadeleyle geçiren bir isim var; Ayşe Tükrükçü.

1967 yılında Antep’te dünyaya gelen Ayşe Tükrükçü, 7 yaşından sonra ailesiyle Almanya’ya gidiyor. İki yılın ardından Türkiye’ye, babaannesinin yanına gönderilen Tükrükçü, bundan sonraki süreçte hayatının en ağır travmasıyla adeta bir başına bırakılıyor. Öz amcası tarafından tecavüze uğrayan Tükrükçü, o süreçte dokuz yaşındaydı.

Yaşanan sorunlar ardından tekrar Almanya’ya götürüldüğünü anlatan Tükrükçü, 11 yaşındayken, davranışları sebebiyle okul öğretmeni tarafından fark edildi. Alkolik olan babasından sürekli şiddet gördüğünü anlatan Tükrükçü, “Öğretmenim, bir şeylere maruz kaldığımı fark ediyor ve beni sıkıştırıyor. Ağustos ayında kırmızı bir kazak giymiştim. Üzerine de bir yelek… Neyi saklıyorum yani Ağustos’ta? O dönem oklavayla dayak yiyen çocuktum. Ama annemin hatalarıydı, beni hep şiddete maruz bıraktı. Şimdi bana ‘Çocukluğun neydi?’ diye sorarsan ‘Yoklukta babaanne’ derim. Geri kalan 5,5 yıl ise çocuk esirgeme kurumunda kaldım” diye aktardı.

“YAŞADIKLARIM HİÇBİR ZAMAN EVDE KONUŞULMADI”

Esirgeme yurdunda yeniden yaşama tutunduğunu anlatan Tükrükçü, 23 yaşına kadar Almanya’da kalarak eğitimini sürdürdü. Diploma sahibi olup satış departmanlarında görev alan Tükrükçü, o yıllarda ailesiyle de tüm bağlarını kopardı. “Tecavüz ortaya çıktığında, aile beni kabul etmedi. Babam kafasını bile kaldırmadı. Yaşadıklarım hiçbir zaman evin içerisinde konuşulmadı. Ama annemin, bana çocukluk dönemim de dahil hep aşağılayıcı hakareti vardı”

“DİBİN KARANLIĞINDAN GENELEVE SATAN SUÇSUZ SATILAN SUÇLU

23 yaşında tekrar Türkiye’ye dönüş yaptığını söyleyen Ayşe Tükrükçü, yaşadıklarını şu sözlerle özetledi:

“1989’da eşim olacak adamla tanıştım. O dönem birahanede çalışıyordum ancak alkol kullanmıyorum. Ama bu durum insanlara tuhaf geliyor. Bunun sebebi, bana tecavüz edenin alkolik olması sebebiyledir. Bu nedenle alkolden hep uzak kaldım. Evlendim ama Türkiye’de kültür çok farklıydı. 3,5 yıl evli kaldım. Köy hayatım Maraş’taydı. Eşim futbolcuydu. Anlaşamadık ve boşanmaya karar verdim. O süreçte bir de köyün tuvaletinde düşük yapıp evladımı kaybettim.

Sonrasında Antep’te yaşamaya başladım. Türkiye’de o yıllarda boşanmış bir kadının yeri neydi? Onu bilmiyordum. Almanya kültüründe büyümüşüm, biraz daha farklıyım. Boşanmış bir kadın sokağa çıkmaz, şunu bunu yapmaz! Mecburen de ikinci bir evlilik yaptım. Adamın terzilik mesleği vardı ama bir ek mesleği de beni geneleve satmakmış. 1993 yılında evlenmek üzere gittiğim Mersin’de boş kağıda imza attım. Dünyada eğitim şarttır ama Türkiye’de iki defa şart. Boş kağıda imzayı atıyoruz ancak arzuhalciler bizim yerimize evrak dolduruyor. Attığım o imza, geneleve satışımmış. 1993 yılında 240 milyon karşılığında Mersin genelevine satıldım.

Hangi erkeğe ‘Geneleve gittin mi?’ diye sorsam ‘yok’ diyecektir, babama da sorsam o da yok der. Ama ‘yalan söylüyorsunuz’ derim. Bizler, 15-16 yaşındaki çocuklara neden satıldık? 8 kürtaj geçirdim. Türkiye genelinde 7 geneleve satıldım. Söyleyin, satan mı suçlu, satılan mı? Maalesef satan suçlu olmadı. Yıllarca bir de sigorta davalarım için koştum. Devletin verdiği evrakta 11 Kasım 1993 yılında ‘Mersin genelevinde çalışmaya başlamıştır’ ibaresi var. Çalıştıysam neden sigortam yapılmadı? Polis, bekçi kapısında niye bekliyor o zaman? Neden haftada iki sefer muayeneye gidiyoruz? Yani haksızlığın, acımasızlığın, ötekileştirilen, yok sayılan insanların en dibinden gelenleriz. Türkiye genelinde şu anda 62 genelevi var. Genelevine canlı girersin, çıkarken ölün çıkar. Size göre ben şimdi yaşıyorum!”

DEVLETİN DIŞLADIĞI KADINLARIN YAŞAM HAKLARI YOK SAYILDI

Ayşe Tükrükçü, seks işçilerinin toplum tarafından nasıl dışlandıklarına da vurgu yaptı. “Yaşam hakları adeta ellerinden alınıyor” diyen Tükrükçü, sözlerini şöyle sürdürdü:

“1996 yılında 3. eşim olan bir müşterimle evlenip genelevinden çıktım. Ama bedeli çok ağırdı. Emniyete, ahlak şubesine, imama rüşvet verdim. O zamanın parası vizite 740 lira iken imama 30.000 verdim. Devlet tarafından ‘5 sene evli kaldıktan sonra bütün sicilin temizleniyor’ denildi. Ama bizlerin sicili öldükten 40 sene sonra temizlenebiliyormuş.

Kadın sığınma evleri bizi almıyordu. Devletin, bizi yok saydığı bir dönemdi. Ardından 2001 yılında Şefkat Derneğine gittim. O dönem N. Ç. davasının patlak verdiği dönemlerdi. Yani bir sığınma evine alınmıyor, bir iş hakkı verilmiyor, bir yaşam hakkı sunulmuyorsa bizim o zaman toplumun gözünde ne yapmamız lazım? Ben genelevde çalışmak için doğmadım. 16 Mart 2002’de boşandım ve o tarih benim geçmişim oldu.

Babamın emekliliğinden faydalandığım için çalıştığım yerlerde sigorta girişimi yaptırmıyordum. Aslında mecburiyetten öyle davranıyordum çünkü son sigortalı çalıştığım yer genelev olarak çıktığı için işten olmayayım istiyordum. Bu sebeple ayakta durmak için hep ikiyüzlülük yaptım aslında. Çalmadım, çırpmadım, hayatımı insanlardan sakladım. Ama bitti. 2007 yılında İstanbul’da bağımsız milletvekili adayı oldum. Amacım, bizlerin var olduğunu, yaşam hakkı olduğunu göstermekti. Bir dönem İstanbul’da en yüksek vergi ödülünü alan Manukyan’dı değil mi? 12-13 yaşında kızları genelevlerine nasıl soktuğunu anlatmazken ben, oradan çıkanlarla sofradayım! O dönem bana ‘Milletvekili seçilirsen Ne yapacaksın?’ diye sorduklarında ‘Meclisin karşısında bir daire tutup sığınma evi yapacağım’ dedim. Çünkü hayat kadınları hiçbir şekilde sığınma evine alınmıyor.

2014 yılında Hakkari Üniversitesi’ne aktivist ‘eski genelev kadını’  olarak konuşmacı gittim. Yenisi nerede? Yenilerini de konuşalım o zaman. Yeniye kim gidiyor? Protokolde oturan tüm erkeklere ‘Hocam, geneleve gittiniz mi?’ diye sordum. Hiçbiri gitmiyormuş! ‘Hocam o zaman ben orada ne geziyordum?’ dedim. Türkiye’de neden o zaman 63 tane genel evi var?

Bu toplumda bir belediye başkanı, kurban keserek genelevi açarsa, öbür belediye başkanı da küçük geliyor diye yıkarsa ben burada Ayşe Tükürükçü olarak sorgularım. Çalınan hayatlarımızı geri iade edeceksiniz! Devletin en ağır mesleği buysa, en ağır beden işçiliği ise ben onu yaşadım. Ayık ve alkolsüz yaşadım! Benim 3 yılım 30 yıla bedeldir. Belli mesleklerde yıpranma payı var, ben 3 yıl çalıştım ama sigortamı da yapmamışlar.”

DAYANIŞMAYA UZANAN YOL KÜÇÜK BİR OCAK OLSA 

2014 yılında evsizlere çorba dağıtmaya başladığını söyleyen Tükrükçü, 2 yıl boyunca gündüzleri kendini idame edeceği işlerde çalıştı. Tükrükçü, hayalleri yolunda şu kararlarla ilerlediğini anlattı:

“Şefkat Der’de çorba yapıyordum. Hayatları farklı olup ama sığınma evinde yaşayamayan insanlar benim evde kalıyordu. 2 sene boyunca da bunu yaptım. Ardından şunu gördüm; Gezi Parkını kıyafetle doldurduk ama çevremdeki evsizlerin üstünde düzgün bir elbise yok. ‘Artık yeter’ dedim. Çalışıyorum, malzeme alıyorum, çorbaya koyuyorum, evsiz gene evsiz, işsiz gene işsiz! Bu arada nerede bir boş bina görsem hep hayalim canlanıyordu. ‘Küçük bir ocak olsa, şurada bir çorba, kısır yapar satarız, kendimizi geçindiririz, başkasına iş veririz’ diyordum. 2 yıl sonra ‘Yeter artık, ben hani ben sigortalı iş istiyorum. Yapılacaksa böyle bir şey olsun’ dedim.”

Ayşe Tükrükçü ile Hayata Sarıl Lokantası’nın dünü ve bugününü konuştuğumuz röportajın devamı 25 Kasım’da…

Eren GÜVEN/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.