PİRHA- Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği, ‘İstanbul Sözleşmesi ve Sonrası’ konulu panel düzenledi. Panelin konuşmacılarından İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin “İstanbul Sözleşmesi, bizim coğrafyamızdan çıkan bir mücadelenin sonucu ortaya çıktı” dedi.
Kadınlar ve LGBT+lar, İstanbul Sözleşmesi’ni ve sözleşmeden bir gecede çıkılmasının beraberinde gelen şiddeti ve sorunları konuşmak için Karşı Sanat’ta bir araya geldi. İnsan Hakları Derneği(İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Gazeteci Evrim Kepenek, Feminist Feride Eralp ve Diyarbakır Barosu’ndan avukat Aslı Pasinli’nin konuşmacı olduğu panelin moderatörlüğünü avukat Jiyan Tosun yaptı.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET POLİTİKTİR”
İlk konuşmayı yapan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin sıkça devlet şiddetine çekerek, “Şöyle bir belirleme vardı sözleşmede; hiçbir örf, hiçbir adet, hiçbir ahlak anlayışı kadına yönelik şiddetin gerekçesi olamaz, devletlere bunu yüklüyordu. Sen toplumsal cinsiyetçi ahlak anlayışını değiştireceksin. Bunu ilk başta evet imzaladılar. 2011’de yürürlüğe girdi ama çok tartışılmadı. İşte kadına yönelik şiddet politiktir, o politik ortamın daha da gerileşmesi, daha sağcılaşması, ırkçı milliyetçiliğin yükselmesi, LGBT+lara yönelik nefretin örgütlenmesi sonucunda sözleşmeden imza çekildi. Aslında bu bizim politik olarak yaşadığımız bir süreci de gösteriyor” dedi.
“O SÖZLEŞMEYİ GERİ ALACAĞIMIZA İNANIYORUM”
Keskin, kadın kurtuluş mücadelesinin biat etmez mücadelelerden olduğunu vurgulayarak, “Devletin dili de son derece sertleşmişti. Mesela 90’larda, 12 Eylül öncesinde devlet reddeder, yapmadık derdi hepimiz bilirdik yaptığını. Son 10 yıllık süreçte yaptık diyorlar, yaparız biz diyorlar. O nedenle zaten şiddet bu kadar gelişti. Devletin kullandığı dil topluma yayılıyor ve en çok kadını vuruyor. Bu kendi yarattıkları sistemin devamı için aileyi kutsuyorlar. Çünkü aileden başka hiçbir dayanakları yok. İstedikleri o resmi ideolojiyi Türk İslam sentezci ideolojiyi aile içinde örgütlüyorlar. Aileye bu yüzden ihtiyaçları var. Bu yüzden kadını aileye eve kapatmak istiyorlar. Ama ben kadın hakları mücadelesinin, kadın kurtuluş mücadelesinin bu coğrafyadaki gerçekten en biat etmez mücadelelerden biri olduğunu düşünüyorum. Kürt hareketi, kadın hareketi, LGBTI+ hareketi bu 3 hareket devletin bam teline basıyor. O nedenle de ben İstanbul Sözleşmesi tartışmalarının hiçbir zaman bitmeyeceğine ve bu sürecin devam edeceğine inanıyorum. O sözleşmeyi geri alacağımıza inanıyorum” şeklinde konuştu.
“KADINLARIN HAYATLARI SAYILARA İNDİRGENEMEZ”
Eren Keskin’in ardından konuşan Gazeteci Evrim Kepenek, sözleşmenin feshi ve sonrasında medyanın etkisini vurgulayarak, “İstanbul Sözleşmesi’den çekildikten sonra Türkiye’de şiddet nasıl arttı, arttı mı? En fazla sorulan soru bu. Bizim devlet yetkililerine sorduğumuz soru da bu. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, sahaya vakalara erkeklere nasıl yansıdı diye sayı olarak baktığımız zaman, biz İstanbul Sözleşmesi’nden 21 mart 2020 birde çekilmişiz. Nisan’dan başlayarak 2021, 2022 ve 2023’ün Aralık ayına baktığımız aman cinayet sayının 863 olduğunu görüyoruz. Toplamda yaralı kadın sayısınınsa 2.108 olduğunu görüyoruz. Önce şunu söylemek gerekiyor, tabii ki bu sadece basına yansıyan veriler. Elbette bu sayının çok çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Yine bu meseleye bakarken şunu da hatırlatmak gerekiyor, kadınların hayatları sayılara indirgenemez” diye konuştu.
“GÜÇLÜ BİR KADIN HAREKETİ VAR”
Ülkede güçlü bir kadın hareketinin olduğunu sözlerine ekleyen Kepenek, Bu sayının çok olması ya da az olması aslında bize bir şey söylemiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekildik diye erkek şiddeti arttı şeklinde bir somut bir veri ortaya koyamam. Bunun ne kadar etkilediğini bence biz önümüzdeki yıllarda çok daha fazla göreceğiz. Yani İstanbul Sözleşmesi tartışması bizlerin gündeminden düşerse eğer belki o zaman göreceğiz. Şu anda bunun değerlendirmesinin tespitini yapmak için çok erken. Ama şunu biliyoruz ki ben o dönem İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği zaman avukat arkadaşlarımızı arayıp sorduğumda herkes çok öfkeliydi. Sahalar doldu, alanlara inildi, insanlar sürekli tepkilerini dile getirdi. Avukatların şöyle uyarısı oldu, iyi ki olmuş. Avukat arkadaşlar “Lütfen haberlerinde şu vurguyu yap, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi diye kadınlar korumasız değil” dedi. Yine de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var, yine de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi var. Aksine evet İstanbul Sözleşmesi yok ama bu ülkede çok güçlü bir kadın hareketi var. Feminist avukatlar var, kadın avukatlar var. Siz şiddet uyguladığınızda ceza alacaksınız” ifadelerini kullandı.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN BUGÜN ARKASINDA DURMUYORSANIZ, YARIN 6284’Ü KAYBEDERSİNİZ”
Feminist Feride Eralp konuşmasında “Çoğunlukla uygulayıcıların yapması gerekeni yapmadığı için kadınların öldürüldüğü, yani süren bir şiddet sonucunda gerekli müdahaleler yapılmadığı için kadınların öldürüldüğü çocukların istismar edildiği bir ortamda bir de böylesi bir işte sırt sıvazlama gerçekleşmiş oluyor” diyerek karakolların, savcılardan, hakimlerin görevini yapmadığını İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin yol açtığı sorunlara değindi. Eralp, şöyle devam etti: “Yasayla uygulama arasındaki açığının iyice büyüdüğünü gördük ve bunun sonucunda 6284, Medeni Kanunu yani tüm yasal haklar bir nevi tartışmaya açılmış oldu. Yani İstanbul sözleşmesinden çekilirken işte AKP’li kadınların çok söylediği bir şey vardı, “Merak etmeyin önemli değil 6284 var” diyorlardı. O zaman biz de bağıra bağıra anlatmaya çalışıyorduk. İstanbul Sözleşmesi’nin bugün arkasında durmuyorsanız, yarın 6284’ü kaybedersiniz. Onlar zannettiler ki böyle bir şey olmayacak ama İstanbul Sözleşmesi’nin hemen ardından 6284’ün bu özellikle uzaklaştırma kararlarında delil olması olmaması meselesi üzerinden nasıl tartışmaya açıldığını gördük. Halihazırda zaten etkili, uygulanmayan uzaklaştırma kararlarının bir de delil gerektirilmesi gibi bir yavaşlatılmayla kadınlar açısından nasıl iyice uygulanmaz, iyice şiddete açık hale getirir şey olacağını öngörmek zor değil” diye belirtti.
YARGI TACİZİNİN YENİ ÇEŞİDİ: ÖRGÜT ÜYELİĞİ SORUŞTURMASI
Paneldeki son konuşmayı Diyarbakır Barosu’ndan Avukat Aslı Pasinli yaptı. Pasinli, “8 Mart, 25 Kasım gibi etkinliklere Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de katılan arkadaşlarımıza 2911 yani gösteri kanunu muhalefetten soruşturmalar açılırken aynı eylemleri Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Van’da katılmak bizler açısından silahlı terör örgütüne üyelikten soruşturmaya yol açıyor. Bu da tam olarak anlatmaya çalıştığım çoklu temel ayrımcılık meselesinde belirleyici bir husus çünkü yargı tacizin aslında yeni bir çeşidi ortaya konmuş oluyor” dedi.
Panel, konukların sorduğu soruların cevaplanması ile son buldu.
Dilan ŞİMŞEK/ İSTANBUL
Yoruma kapalı.