PİRHA – Sol-sosyalist parti ve işçi örgütleri, ekonomik kriz ve savaş politikalarına karşı İstanbul’da miting yaptı. Okunan açıklamada“gündüzlerinde sömürülmediğimiz ve gecelerinde at yatmadığımız bir ülkeyi kurmak için, gerçek çözüm olan sosyalizm için ileri atılmak gerek” denildi.
İşçi, öğrenci ve emekliler, “Hayat pahalılığına, savaş politikalarına karşı topyekün direnişi büyütelim” çağrısı ile Kartal Meydanı’nda miting düzenledi.
Eylemin yapıldığı alana “Topyekün saldırılara karşı topyekün direnişi büyütelim” pankartı asılırken “Birleşe birleşe kazanacağız. Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği. ” sloganları atıldı.
Yapılan eyleme, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu,Birleşik İşçi Hareketi, Dostluk ve Kültür Derneği, Devrimci Partili İşçiler, İşçi Birlikleri Sendikası, İşçinin Kendi Partisi, Kaldıraç Hareketi, Köz, Partizan, Proleter devrimci Duruş ve Yeni Dünya İçin Çağrı örgütleri destek verdi.
“PATRONLARIN NASIL ZENGİNLEŞTİKLERİNİ GÖRÜYORUZ”
Kutay Soybil‘in okuduğu ortak basın metninde işçi ve emekçilerin yaşadığı ekonomik krize vurgu yapıldı. İşçilerin maaşlarından kesilen vergilerin yüzde 124’ü bulduğunu söyleyen Soybil, şu açıklamayı yaptı:
“‘bin kez korkuya boğdular zamanı / bin kez ölümlediler / yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.’ diyerek şairin sözleriyle başlayacağım.
Az sonra bu kürsüyü direnenlere bırakacağız. Burjuva basında yer bulamayan, her sözleri, eylemleri büyük bir karanlıkta bırakılmak istenenler, gün doğmadan yola çıkıp karanlıkta evine dönenler konuşacak, yine onlar dinleyecek. Çünkü biz birbirimizi dinledikçe ve birbirimizden öğrendikçe, birleştikçe güçleneceğiz, kazanacağız.
Mitingimizin başlığını ‘düşük ücretlere, hayat pahalılığına, vergi soygununa ve savaş politikalarına karşı topyekûn direnişi büyütelim’ koyduk.
Düşük ücretler ve hayat pahalılığı konusunu bugün bu alana gelen herkes her gün kat be kat yaşayarak biliyor. Artık garsonların bahşişlerinden asgari ücrete, kıdem tazminatımızdan sendikal haklarımıza her şeye göz dikmesiyle bilinen OVP’yle her geçen gün saldırılar da artıyor, bunun sebeplerini biraz açalım. Vergi soygunu diyoruz; Dünyanın en fazla kâr eden 250 inşaat firmasının 43’ü ülkemizden ve bunların 20’si geçtiğimiz yıl tek bir kuruş vergi vermedi. Birçok işkolundan işçiler burada, kendi emeklerini sömürerek patronların nasıl zenginleştiğini görüyor. Mesela bu zenginliğini herkesin bildiği Koç’un Ford Otosan’ının kazandığı gelirden verdiği vergi oranı yüzde 5.5, Otokar’ın yüzde 1.2 oldu. 2 trilyon 210 milyar TL, işte geçtiğimiz yıl devletin patronlardan “affedip” almadığı vergi bu, 176.800 emeklinin maaşı ediyor.
Peki biz işçiler, emekçiler? Bizim ücret ve maaşlarımızdan kesilen vergiler ise yüzde 124 arttı. Biz işte sermayenin bu soygun saldırısına karşı direnişi büyütelim diyoruz.
İnsanca bir yaşam diyoruz; hepimiz ay başında kiralarımızı zar zor ödedik. Barınma, eğitim, sağlık, doğalgaz, elektrik, ulaşım en temel insan haklarıdır bunlar. Biz bunların insani ihtiyaç kadarının ücretsiz olması için mücadeleyi büyütelim diyoruz. Bu gerçekleşemez bir hedef mi dediniz? Mesela Cengiz Holding’in 3. Havaalanındaki işletmelerinin kiralarının borçları 2043’e ertelendi, o zaman da alınacak mı meçhul. Yani ‘milletin anasını bellemekle’ ünlenen Cengiz, kira vermese olabiliyor, işte biz bu düzene karşı hakkımız olanı almak için bir araya gelelim diyoruz.”
“HANGİ VATANIN SAVUNMASI?”
Yapılan açıklamada, işçi ve kamu sendikalarına da eleştiri yöneltildi. İşçilerin, disiplinli mücadele içerisinde olması gerektiğine dikkat çekilerek şöyle devam edildi:
“Savaş politikalarından işçi-emekçilere ölüm ve sömürü dışında bir şey çıkmaz diyoruz; daha geçtiğimiz hafta kredi kartı limiti 100 bin üstü olan herkesten 750 lira ‘savunma sanayii’ne haraç kesmeyi tartıştılar. Ne için kullanacaklar bu parayı? Neyi savunacaklar? NATO üyesi, emperyalistlerle işbirliği yapanlar Libya’dan Suriye’ye, Kürdistan’dan Irak’a her yeri kan gölüne çeviren katillerin suç ortağı olan bu ülkenin egemenleri bize hangi vatanın savunmasından bahsediyor? Bu ülkenin yönetenleri, iktidarıyla bütün tezkereleri onaylayan burjuva muhalefetiyle savaşı yaymaya çalışırken, halkların üstüne bombalar yağdırırken biz işçilerin aklında olması gereken şudur ‘onların vatan dedikleri Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topudur, onların vatan dedikleri çiftlikleri, kasaları ve çek defterleridir, onların vatan dedikleri fabrikalarınızda al kanımızı içmektir.’ Bu savaşlardan zenginleşen yine onlardır, tıpkı bizim her gün ürettiğimiz tüm zenginliğe çöküp bize kırıntılarını vermeleri gibi bu savaşlardan bize düşen de yalnızca ölüm ve sömürü olacaktır. Mesela İsrail Merkezi İstatistik Bürosu resmi verilerine göre 2024 Haziran-Temmuz-Ağustos Türkiye’den İsrail’e toplam ticaret: 227,4 milyon $. Güya ticareti yasaklamışlardı değil mi? İşte size soykırımın destekçileri. Sermaye sınıfı ve bu ülkenin yönetenleri biz işçilerin ürettiği çimentoyla, petrolle, soykırımcı İsrail’i besliyor. Biz işçi sınıfı da direnen Filistin halkının yanında olmak için tıpkı Filistinli sendikacıların çağrısına uyarak bu üretimi durdurmalı, sevkiyatları engellemeliyiz. Savaş politikalarını durduracak tek güç işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarıyla örgütlenmemizi büyütmekten geçiyor.
Bize bugün reva görülen baştan aşağıya çürümüş bir sistemde hayatta kalmaya çalışmaktır. Rant için, kar için, madenler için doğayı talan edenler, madenlere bizleri gömüp üzerimize toprak atanlar bizden bunu kabul etmemizi istemektedir.
Kadınların sokaklarda kafaları kesilirken, kadınlar her gün ‘aile’ adı altında şiddete, tacize, tecavüze uğrarken bu çürümüşlüğe ses çıkartmamızı istemektedirler.
Bir çocuk kayboluyor tüm devlet bütün güçleri ile arıyor da günler sonra cansız bedenini buluyor. Bu yalana bu pervasızlığa inanmamızı bekliyorlar. Söyleyelim, bir köyde bir çocuğu bulamayacaksanız bırakın biz yönetelim.
Bu sistem, yeni doğan bebekleri öldürüp üzerlerinden para kazanmayı insan aklına sokan bir pisliktir.
Bu çürümenin içerisinde sessiz kalarak, sadece küfrederek, ağlayarak insan kalmak mümkün değildir. Bizim yaşamamız için bu düzenin baştan aşağı yıkılıp, bu sefer biz işçiler, kadınlar, halklar, öğrenciler tarafından yeniden kurulması gereklidir.
Bunlar sermaye sınıfının yaptıklarıdır. Peki biz ne yapıyoruz?”
“YOKSULLUĞU TARİHE GÖMECEK OLAN SOSYALİZMDİR, İŞÇİ SINIFIDIR”
“Hayır! Güya koskoca konfederasyonların bürokratlarının işçi sınıfını uyutmak için hamasî nutuklarını, göstermelik eylemlerini kastetmiyoruz çıkış yolu için.
Bebelerimizi 8 bin lira için katledenlere karşı, üç otuz paraya bizi açlığa mahkûm edenlere karşı, sendika istediğimiz için kapı önüne koyanlara karşı, kadın cinayetleriyle üçer beşer öldürenlere karşı, geleceksizliği dayatanlara karşı, doğamızı yağmalayanlara karşı… Ne yapıyoruz ve ne yapmalıyız?
Bugün bu alanı dolduranların her biri direnişin bir ucundan tutuyor. İçinden geçtiğimiz bugünlerde As Plastik’ten Polonez’e, kadınlardan öğrencilere yanan her bir çoban ateşi yarınlarımıza ışık oluyor.
Bize gerek olan şudur, şimdi bu çoban ateşlerini harlamak için direnişleri birleştirmek. Bir yangına çevirmek sermayeyi küle çevirmek için ‘genel grev genel direnişi’ de kapsayan bir mücadele hattı, topyekûn direnişi büyütmek gerek.
İşçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, kadınların, halkların, savaşlarda katledilmediği, emeğinin sömürülmediği, aşağılanmadığı, açlık ve yoksulluğu tarihe gömecek olan sosyalizmdir, işçi sınıfının iktidarıdır.
Bize şimdi ‘gündüzlerinde sömürülmediğimiz ve gecelerinde at yatmadığımız’ bir ülkeyi kurmak için, gerçek çözüm olan sosyalizm için ileri atılmak gerek.
İşçilerin disiplinli direnişi, öğrencilerin bir hışımla patlayan isyanları, kadınların cüreti, halkların boyun eğdirilemeyen iradesi bunu başaracak gücü barındırıyor. Gücümüzü örgütleyelim, direnişi büyütelim kazanalım!
İşçi sınıfı ya devrimcidir her şeydir ya değildir hiçbir şeydir! Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır! Yaşasın devrim ve sosyalizm.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.