PİRHA- Konferansın 2. ve 3. oturumlarında gözaltında kayıplarda cezasızlık, bu cezasızlıkla mücadele konuları konuşuldu.
Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)’nın ortaklaşa düzenlediği “Hakikat ve Adalet Plaza de Mayo’dan Galatasaray’a Gözaltında Kayıplar Mücadelesi” başlıklı panel 2. ve 3. oturum ile devam etti.
Konferansın ikinci oturumunun moderatörlüğünü İHD Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri yaptı.
“ÇABALARINIZ DEĞERLİDİR”
Bu oturumunun ilk konuşmasını Gözaltında Kayıplar ve AİHM konusu ile Prof. Dr. Osman Doğru gerçekleştirdi. Doğru, “Herkesin zorla kayıp edilmesine karşı Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir sözleşme var. Türkiye bu sözleşmeye taraf değil. Türkiye bu anlaşmanın yükümlülüklerinin gereğini yerine getirmiyor.Esas yönünden bir sonuç elde edemediğinizi biliyoruz. Failler ortada yok. Bu üzüntüye bir giderim sağlayabilecek bir cevap da vermiyor devlet. Üstelik usulden reddediyor başvuruları. Sizin mücadeleniz bu sözleşmeye taraf olmayı zorlayabilir. Sizin çabalarınız ne olursa olsun değerlidir” diye konuştu.
“DERİN DEVLETİN YENİ SAHİBİ AKP”
Kayıp davaları ve Cezasızlık ile ilgili CHP Milletvekili Hukukçu Dr. Sezgin Tanrıkulu konuşma yaptı. Tanrıkulu, gözaltında kayıp davaları ve cezasızlık politikalarını anlattı. Kayıp yakınlarını selamlayarak sözlerine başlayan Tanrıkulu, kayıpların avukatı Tahir Elçi’yi andı. OHAL sürecinde 22 kayıp olduğunu vurgulayan Tanrıkulu, “Derin devletin yeni sahibi AKP’dir” dedi.
“MÜCADELEMİZİ YÜRÜTÜYORUZ”
Av. Gülseren Yoleri, polis saldırısının gerçekleştiği Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemi ve sonrasındaki gelişmeleri aktardı. Yoleri, “Bugün hala Galatasaray Meydanı’na çıkmamız yasak. Yasağa rağmen gözaltında kayıplarla ilgili mücadelemizi yürütüyoruz. Hem 700’ncü hafta yaşadığımız yasak kararına karşı hem yaşanan şiddete karşı başvurularımızı yaptık. Israrcıyız, kayıp yakınları o sokaklara sıkıştırmalarına rağmen mücadelelerinde vazgeçmiyor” dedi.
“İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR BU TOPRAKLARDA YAŞANANLARLA GİRDİ KAYDA”
“Gözaltında kayıplar mücadelesinde insan hakları yaklaşımı” başlıklı üçüncü oturumunda Prof. Dr. Şebnem Koru Fincancı, Prof. Dr. Ümit Biçer, Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu sunumlarıyla devam etti.
Moderatörlüğünü de Prof. Dr. Şebnem Koru Fincancı gerçekleştirdi. Fincancı,”Resmi kayıtlarda belki de zorla kaybetmeyle ilgili ilk belgeler 1941 yılına ait ve gece ve sis ile anılıyor. İnsanlığa karşı suçlar da bu topraklarda yaşananlarla kayda girdi dünyada. Ermeni Soykırımı sürecinde başlayan ve sonrasında bir türlü yüzleşemediğimiz için de bugüne kadar gelen ağır hak ihlalleriyle hepimizin omuzlarında. Bunlara karşı mücadele etmediğimizde biz geleceğe bakamayacağız; geçmişimizle yüzleşemediğimiz için” dedi. Fincancı, salonda bulunan Cumartesi Anneleri’nin Anneler Günü’nü kutladı.
“YENİ BİR SABAHINIZ VE GELECEĞİNİZ YOK”
‘Kaybedenleri aramak’ başlığıyla Prof. Dr. Ümit Biçer sunumu ile devam etti.
“Burada insanların kemiklerinden söz ettiğimizde aslında sahici insanlardan söz ediyoruz” diyen Biçer, “Arjantin’deki kayıpları arayan ekiplerin oluşturduğu çalışmalar bize önayak oldu. Bir gömülme gerçekleşmişse bile insanların kendi ölülerini usulüne uygun olarak gömme ve vedalaşma hakkı ihlal ediliyor. Bu, salt bir geleneğin yerine getirilmesi değil; o insanların nasıl öldürüldüğünü bilmek, onu öldürenlerle ilgili gerekli yargılamanın adil bir sistemin akabinde onarımın gerçekleşmesini talep etmek ama asıl önemlisi bir daha tekrarlanmamasını istemekti” ifadelerini kullandı. Biçer, “Biz insanların sabaha doğru evlerinden alındığını biliyoruz. Çünkü bize de ‘Yeni bir sabahınız ve geleceğiniz yok’ demek istiyorlar. O insanları kendi evlerinden gözaltına alırken “Sizin güvenenecek, kalacak bir mekanınız yok” demek istiyorlar” dedi.
“BİZDEN ALMAYA ÇALIŞTIKLARINI YENİDEN İNŞA ETMEKTEN BAŞKA ŞANSIMIZ YOK”
Biçer sözlerini şöyle sürdürdü: “Kayıp yakınlarından söz ettiğinizde artık ikinci ve üçüncü derece yakınlardan söz etmeye başlıyoruz. Bu toplumda Ermeni Soykırımı’ndan başlayarak hiçbir zorla kaybetmeyi konuşamadığımız sürece sorunlar giderek çözülemez bir hale geliyor. Eğer bir şeyler yapmak istiyorsak bu suça karşı birlikte neler yapmamız gerektiğini düşünmemiz gerekiyor.Bizim yapabileceğimiz yegane şey, ortak bir mekan yaratmak ve ortak bir mücadele sürdürmek. Bu insanların sahici insanlar olduğunu hatırlamak ve hatırlatmaya devam etmek… Bizden koparıp almaya çalıştıkları geçmiş, gelecek, değer, onur, mekan kavramlarını yeniden inşa etmekten başka şansımız yok. Zorla kaybetme suçu bizim buna karşı ses çıkarmamızı, ağıt yakmamızı engelleyen bir suçtur. Sesimizi kısmaya çalıştığı için buna karşı ses çıkartmak durumundayız. Ama bu sesi Cumartesi İnsanları’na bırakmadan bu sorumluluğun hepimize ait olduğunu bilerek”
“KAYBEDİLENLER İKİ KORKUYU AYNI ANDA YAŞIYOR”
‘Gözaltında kaybedilenlerin tutulamayan yası’ başlıklı sunumuyla Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu söz aldı. Kaptanoğlu, “Yakının kaybedilmesi, gerçek hukuk devletinde adaletin yerini bulması durumunda bile radikal bir adaletsizlik. Çünkü kaybedilenin yerine konabilecek hiçbir şey yok. Zorla kaybedilme, ortadan kaybedilme var. Diğer kayıplarda olduğu gibi kaybedip kaybetmediğimizi bilemiyoruz ve “belki yaşıyordur” umudu her zaman için var. Bu bizi arafta tutuyor. Ölenin geri gelmeyeceğini bildikten sonra yasımız başlıyor; o yüzden törenler var. Peki kaybedilen ne yaşıyor? İnsanın en önemli korkularından biri ayrılma ve aşina şeylerden uzaklaşıp yabancı bir ortamda kendini bulmaktır. Kaybedilenler bu iki korkuyu aynı anda yaşıyor. Yas çalışması, yas tutanın ölen kişiyle ilişkisini yavaş çekim olarak gözden geçirilmesini kapsar. Ancak zorla kaybetme olduğunu bu gözden geçirme olamıyor”
Oturumların ardından kayıp yakınları tek tek söz alarak Galatasaray Meydanı’nda ve kayıplarını aramaktan asla ve asla vazgeçmeyeceklerini dile getirdiler. Konferans soru cevap şeklinde devam etti.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.