PİRHA- Barış Vakfı Genel Başkanı Hakan Tahmaz, ülkemizdeki mevcut siyasi duruma, barışın neden sağlanamadığına ve barışı kurmak için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine ilişkin konuştu. Tahmaz, “Son yıllarda barış ikliminden oldukça uzaklaştık. Türkiye kendi iç barışını sağlayamadığı sürece büyük bir bataklığa saplanıyor. Barış konusu Türkiye’de siyasette çok fazla araçsallaştırıldı” dedi.
İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle milyonlarca insan katledildi, soykırıma uğradı ve yok edildi. Bu acıların bir daha yaşanmaması için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1 Eylül tarihi 1981 yılında Dünya Barış Günü olarak ilan edildi.
İlan edilişinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne, dünyada ve yaşadığımız coğrafyada savaşlar, çatışmalar, cinayetler ve tecavüzlerin hala yaşanmaya devam ettiği bir ortamda gidiliyor.
Barış Vakfı Genel Başkanı Hakan Tahmaz, ülkemizdeki mevcut siyasi duruma, barışın neden sağlanamadığına ve barışı kurmak için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine ilişkin PİRHA’ya konuştu.
“TÜRKİYE’NİN BÜYÜK BİR BATAKLIĞA SAPLANDIĞINI GÖRÜYORUZ”
Barış Vakfı olarak barış denildiğinde ilk akıllarına gelenin Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesi olduğunu ifade eden Tahmaz, barışın sağlanabilmesi için Kürt halkının eşit yurttaşlık hakkının tanınmasının zorunlu olduğunu söyledi.
Bütün toplumsal kesimlerin eşit yurttaşlık temelinde haklarını alabilmesinin, eşit şekilde yaşayabilmesinin bugünkü ortamda mümkün olmadığını belirten Tahmaz, “Son yıllarda barış ikliminden oldukça uzaklaştık. Türkiye kendi iç barışını sağlayamadığı sürece büyük bir bataklığa saplanıyor. Son birkaç gündür yaşananlara bakın, sosyal medya ifşaatları ile gündeme gelen vakalar bu bataklığı açıkça gösteriyor. Hatırlarsınız bir Susurluk olayı yaşanmıştı. Bu vaka nedeniyle ortalığa saçılan yasa dışı, hukuk dışı olaylar vardı. Ona benziyor.
“TEK ADAM REJİMİ TÜRKİYE’Yİ YOLSUZLUKLARA, HIRSIZLIKLARA GÖMDÜ”
Son süreçte Türkiye bir yola girdi. Tek adam rejimi şu anda hakim. Bu sistemi getirirken koalisyonlarla ülkenin yönetilmesinin krizlere yol açtığı söylendi ve bir beka sorunu olduğu söylendi. Beka sorunu da Suriye, Ortadoğu ve Kürt meselesi üzerinden ele alındı. Bu durumun nelere yol açtığını Türkiye’nin yolsuzluklara, hırsızlıklara nasıl gömüldüğünü bugün yaşayarak görüyoruz. Türkiye’de demokratikleşme yönünde adım atabilmek için Kürt sorununun çözümünde geleneksel devlet yaklaşımından uzaklaşmak gerekiyor. Buradan ne denli uzaklaşırsak o derecede barışa, çözüme yaklaşacağımızı da görmemiz gerekiyor” diye konuştu.
“BARIŞ KONUSU TÜRKİYE’DE SİYASETTE ÇOK FAZLA ARAÇSALLAŞTIRILDI”
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra barışın insanlığın en vazgeçilmez haklarından biri olduğunu, Birleşmiş Milletler’in ve uluslararası hukukun kabul ettiği bir hak olduğunu hatırlatan Tahmaz, sözlerine şöyle devam etti:
“Barış konusu Türkiye’de siyasette çok fazla araçsallaştırıldı. Barış hakkının araçsallaştırılmaya çalışıldığını en net çözüm sürecinde gördük. Siyasi partilerin yapıları, barış konusuna araçsal yaklaştı. Bunu saha araştırmasına göre söylüyorum. Barış Vakfı’nın en son Mayıs ayında kamuoyuyla paylaştığı ‘Toplumsal barış’ başlıklı raporu vardı. Profesör Ayşe Betül, Profesör Mehmet Güleryüz ve Evren Balta’nın hazırlamış olduğu bir rapor. Bu raporda; barış meselesine, Kürt meselesine bütün siyasi partilerin tabanlarının, seçmenlerinin ve parti yöneticilerinin karşı tarafın pozisyonuna göre yaklaştığını gördük. Bu soruna seçim endeksli yaklaşmanın oldukça sorunlu olduğunu söylemeliyim. Bu yaklaşım, sorunu kronikleştiriyor. Muhalefet HDP seçmeninden nasıl oy alırım zihniyeti ile bu meseleye yaklaşmamalı.”
“BARIŞ TEMEL BİR HAKTIR”
Muhalefetin, Kürt sorununu gerçek anlamda eşit yurttaşlık temelinde çözmek için bir irade ortaya koyması gerektiğini vurgulayan Tahmaz, “Aynı şekilde bu durum sivil toplum kuruluşları için de geçerlidir. Bizim yaptığımız araştırmalarda sivil toplum kuruluşlarının yakın oldukları siyasi partilere göre kendi konumlarını, kendi duruşlarını, kendi taleplerini dillendirdiklerini ya da şekillendiklerini görüyoruz. Halbuki barış hakkı, barış meselesi evrensel bir haktır. Bu hak Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukukta kabul görmüştür. Bu hak hukuksal olarak da tarif edilmiştir. Sivil toplum örgütleri de kendi işlevlerini yerine getirebilmek için siyasetin arka bahçesi olarak davranmadan barış hakkını savunmalıdır” dedi.
“BUGÜN İNSANLAR HALA ÇOCUKLARININ KEMİKLERİNİ ARIYOR”
Türkiye’nin barış konusunda ilerleyebildiği noktada demokratikleşeceğini ve huzura kavuşacağını dile getiren Tahmaz, son olarak şunları aktardı:
“Barışı sağlamayı yaşanan acıları, hukuk dışılıkları görerek ve onların üzerine giderek başarabiliriz. Örnek verecek olursam, bugün hala devam etmekte olan bir Kobani Davası var. Bir komplo davası olarak nitelendiriyorum. Çözüm sürecinde görev almış siyasetçilerin yargılandığı bir dava. Yani aslında çözüm süreci yargılanıyor. Türkiye çözüm sürecinden sonra büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Kentler yıkıldı ve insanlar katledildi. Bugün insanlar çocuklarının kemiklerini arıyor. Basına yansıdı sabah, bir baba oğlunun kemiklerini 7 yılın ardından alabildi. Bu ülkede binlerce insan çocuğunun, evladının, anasının, babasının, kardeşinin kemiğini arıyor. Bu acıları kapatacak bir yola girmemiz gerekiyor. Sivil toplumun da, siyasetin de taşın altına elini koyması lazım. Barışı tesis etmek, bugünden yarına olmayacak ve eski yöntemlerle de olmayacak. Kürt sorunun çözümü, çatışmaların durması, insanların evlatlarının kemiklerini aramadığı ve ölüye saygısızlığın son bulduğu bir siyasal düzleme doğru ilerlersek barış var olacaktır.”
Melis CİDDİOĞLU/ANKARA
Yoruma kapalı.