Alevi Haber Ajansi

‘İktidar, ‘sürecin sonuna geldik diyerek’ aslında var olan soru işaretlerini büyütüyor’-VİDEO

PİRHA – Meclis komisyonu üyesi Meral Danış Beştaş, barış sürecine dair yorumunda “Hükümetin isteksiz, cimri ve zamana yayma halinden herkes muzdarip” eleştirisini yaptı. Beştaş, “Barışı, adımların atılmadığı bir zeminde yaşatmanın mümkün olamayacağını” ifadesini kullanırken “Bir kere demokratik entegrasyon, ilk başta kabul edilmesi gereken nokta” diye de ekledi.

Abdullah Öcalan tarafından 27 Şubat’ta yapılan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ardından çok sayıda önemli adımlar atıldı. O adımlardan birisi de örgüt tarafından 26 Ekim’de yapılan “Türkiye’den çekilme” kararı oldu.

Sürecin ikinci aşamasına geçildiği ifade edilirken, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu da çalışmalarını sürdürüyor. 18 Kasım’da 17. toplantısını yapacak komisyonda, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın sunumları dinlenecek.

“HER APRTİ RAPOR HAZIRLIĞINI YAPIYOR”

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, gelinen süreçte PİRHA’nın sorularını yanıtladı. Meclis komisyonunun, henüz rapor yazılımına başlamadığını belirten Danış Beştaş, şu bilgileri paylaştı:

“Tabii ki her parti kendi hazırlığını yapıyordur. Gündemdeki en önemli meselelerden biri, komisyonun hazırlayacağı rapor içeriği. Hangi konularda ortaklaşılabilir; temaslar, diplomatik ilişkiler devam ediyor. Ayrıca meclis başkanı da zaten raporun açıklanacağını ifade etmişti. Ama şu anda gündem itibariyle henüz bunu konuşmadık. Yani nasıl bir yöntemle raporu sunacağımız konusunda bir ortaklaşma yok. Ama tabii ki gündemde ve herkes hazırlığını yapıyor.”

“SAYIN ÖCALAN’IN KOMİSYON TARAFINDAN DİNLENMESİ GEREKİYOR”

Meral Danış Beştaş, süreç içerisinde İmralı’ya gitmenin neden önemli olduğunu da açıkladı. Beştaş, Mecliste birçok kesimin dinlendiğinin altını çizerek “Bu sürecin temel aktörlerinin başında Sayın Öcalan geliyor. Kendisinin komisyonla görüşmesi gerektiğini ilk gün günden itibaren söyledik. Hatırlarsanız Bahçeli’nin ilk yaptığı çağrıda da Umut Hakkı’nın uygulanmasını, gelip mecliste konuşması yönünde bir beyanı vardı. Ondan sonra zaten görüşmeler, temaslar başladı. Şimdi neticede çok önemli bir problemi çözmeye çalışıyor Türkiye ve bu konuda komisyon, bir çalışma yürütüyor. PKK’nin kurucu lideri bu dönemde rol oynayan, çağrılarına karşılık bulan, şu anda çatışmasızlık zeminini sağlayan baş siyasi aktörün tabii ki komisyon tarafından dinlenmesi gerekiyor. Meclis başkanı, ‘komisyon gündemine resmi olarak gelmedi’ gibi geçmişte bir beyanda bulunmuştu. Neticede resmi dediğiniz gündeme yazılmamış olabilir ama hepimizin temel gündeminde her gün konuşulan bir mesele bu. Bu yönüyle daha fazla bu sürecin uzamaması gerektiğini sizler aracılığıyla da ifade etmek istiyorum” dedi.

“İMRALI KAPISININ AÇILACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM”meclis

 

Abdullah Öcalan’ın önermelerinin, “çok aydınlatıcı, yol gösterici” olduğunu söyleyen Beştaş, gazeteciler ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin de İmralı’ya gidebilmesi gerektiğini söyledi. Meral Danış Beştaş, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:

“27 Şubat çağrısıyla sonrasındaki beyanlarıyla da bu süreçte en pozitif rolü oynayanların başında Sayın Öcalan geliyor. Bu yönüyle evet komisyon Öcalan’ı dinlemeli.

İmralı açılmalı. Yani sürecin ruhu bunu gerektiriyor. Neticede kendisinin de bu konuda beyanları, talepleri, önerileri var. Aslında esas itibariyle Sayın Öcalan’ın özgürlük koşullarında bu süreci yönetmesi gerekiyor. Özgürce çalışabilmesi gerekiyor. Var olan, görüşme taleplerini karşılayabiliyor olması gerekiyor. Tabii ki gazeteciler bu meselenin, en önemli noktalarından bir yerde duruyor. Her şeyden önce halkın haber alma hakkı var. Diğer yandan gazeteciler sorularını sormak isterler. Birinci ağızdan bu sürece dair görüşleri, açıklamaları dinlemek ve kamuoyuna ulaştırmak gibi bir görev ve sorumlulukları mevcut. Bununla birlikte bu meseleyi çalışan çok sayıda akademisyen var. Sivil toplum alanında farklı görüşlerde olsalar da bu temasın sağlanmasının kimseye bir zararı olmayacağı gibi çok büyük bir katkı yapacağını düşünüyoruz. Ben açıkçası kendi adıma söylüyorum. Önümüzdeki dönemde İmralı kapısının açılacağını düşünüyorum. Özellikle bize de ulaşan çok sayıda gazeteci, bilim insanı, siyaset insanı, çalışanlar, akademisyenler görüşme taleplerini iletiyorlar. Önümüzdeki dönemde de en önemli gündem maddelerinden biri de bu olacaktır tabii ki.”

“ALEVİ TOPLUMUNUN DA TARİHİ BİR MÜCADELESİ SÖZ KONUSU”

Meral Danış Beştaş, sürecin Alevilerin sorunlarının çözümüne nasıl yansıyacağına da cevap verdi. “Barış ve Demokratik Toplum Süreci, adından da anlaşılacağı üzere barışın ve demokrasinin birlikte ilerlemesi gerektiği temel tezinden ve düşüncesinden yola çıkılıyor” diyen Beştaş, görüşlerini şu cümlelerle paylaştı:

“Barışı, adımların atılmadığı bir zeminde yaşatmak, kalıcı kılmak mümkün olmaz. Yani şu anda zaten bir negatif barış iklimini yaşıyoruz. Çok şükür ki uzun süredir yani işte bir yılı aştı, bir ölüm, bir çatışma haberi duymuyoruz. Aslında bu bile başlı başına çok önemli, çok değerli. Ama bunun kalıcı hale gelebilmesi için silaha sebep olan gelişmelerin, dayanakların da ortadan kalkması gerekiyor. Barış ikliminin kalıcı olabilmesi için bir eşitlik hukukuna ihtiyaç var. Bu eşitlik hukuku, eşit yurttaşlık meselesi, hukuki zeminin oluşturulması meselesi sadece Kürt halkı için değil. Tabii ki başta Kürt toplumu için. Çünkü Kürtler, tarihsel olarak büyük bir inkar politikasıyla karşı karşıyalar. Yani bu adaletsizlik ve haksızlığı ortadan kaldırmak için haklarının, dilinin, kimliğinin, kültürünün kabul edilmesi gerekiyor ve bu sadece sözlü bir kabulden geçmiyor tabii ki. Bunun hukuksal bir çerçeveye ulaşması gerekiyor. Benim çok kullandığım bir söz var; Kürtlerin hukuk kapısından içeri girmesi gerekiyor. Yani mevcut anayasanın yasaların Kürtleri de kapsaması gerekiyor. Ama tabii ki Türkiye’deki en büyük nüfuslardan bir tane tanesi de Aleviler. Alevi toplumu ve hani farklı etnik kimliklerde de olsalar inançlarını özgürce yaşama konusunda Alevi toplumunun da çok tarihi bir mücadelesi, direnişi söz konusu ve bu konuda taleplerinin karşılanması gerektiğini zaten bu süreçten önce de ifade ederek geldik. Bu konu da bizim temel mücadele alanlarımızdan biri ve bu demokratik toplum sürecinde Alevilerin de tabii ki başta cemevlerinin ibadethane statüsünün kabulü olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması yine çok mühim bir yerde duruyor. Diğer yandan ayrımcılık politikaları, ayrımcı söylemler de hala maalesef günümüzde devam ediyor. Yani bu demokratik toplum anlayışımızda ve bu süreci yürütmenin arka planında tabii ki toplumun ayrımcılığa, ötekileştirmeye maruz kalan, hakları kabul edilmeyen herkesin kapsanması gerekiyor ve ancak bu şekilde barış ve demokrasi birbirini tamamlayabilir. Yani birilerine demokrasi, başka birilerine antidemokratik uygulamalar zaten hani hayatın olağan akışına da uymaz. Biz herkes için adalet, herkes için eşitlik ve herkes için hukuk talep ediyoruz.”

DEMOKRATİK ENTEGRASYON, BİR ASİMİLASYON DEĞİL!”

Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” manifestosunda ifade ettiği “demokratik entegrasyon” başlığı da sürecin önemli aşamalarından birini oluşturuyor. Meral Danış Beştaş, demokratik entegrasyon yasalarında “eşit yurttaşlık” konusunun da tartışmaya açılacağını ifade ederek, hükümetin bu konudaki yaklaşımını şöyle değerlendirdi:

“Tabii ki demokratik entegrasyonun kendisi aslında bizce daha çok tartışılmalı. Çünkü bunu çok farklı şekillerde nitelemek isteyenler, bunu manipüle edenler, farklı speküle araçları olarak kullananlar da yansıyor bizlere. Bir kere demokratik entegrasyon, ilk başta kabul edilmesi gereken nokta. Bir asimilasyon değil. Tam tersine herkesin kendisi olarak bu toplumda yaşamasının koşullarının oluşturulması gerekiyor. Tabii ki burada da hukuk devreye girer. Demokratik sistemlerde hukuk, en büyük güvence araçlarındandır. Şimdi demokratik entegrasyonda yani bir Alevi yurttaş, Alevi olarak o entegrasyonun içinde olacak ve entegre olacak. Bir Kürt, Kürt olarak entegre olacak ve hani o farklılıklarla beraber bir birliktelikten söz ediyoruz. Demokratik entegrasyon yasalarında tabii ki eşit yurttaşlık zaten ilk başta tartışılacak ve düzenlenmesi gereken meselelerin başında geliyor. Yani neden eşit yurttaşlık diyoruz? Çünkü Türkiye’de hala tek dil, tek kimlik, tek inanç, birçok şeyi meseleyi teklik adı altında niteleyen bir siyasi ve hukuki anlayış yürütülüyor. İktidarlar değişse de maalesef bu konuda politikalar değişmedi ve bugün de hala bunun sonuçlarını yaşıyoruz. Yani demokratik entegrasyon yasaları içinde hani sesli düşünecek olursak mesela ana dil önündeki engellerin tabii ki kalkması gerekiyor. Kamusal alanda ana dilin kullanımının özgürleşmesi gerekiyor. Kültürün yaşatılması, gelecek nesillere aktarılması konusunda yine çok önemli bir hukuksal çerçevenin oluşması gerekiyor. Toplumda var olan kutuplaştırmanın, ötekileştirmenin ve ayrımcılığın önlenmesi için de belirli tedbirlerin alınması gerekiyor. Yani şu anda bunu henüz konuşmaya başlamadık ama komisyon gündemi itibariyle söylüyorum, önümüzdeki orta vadede bence konuşmamız gereken en önemli başlıklardan bir tanesi de ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik yaklaşımını tam anlamıyla oturtmak.

Yine bu entegrasyon yasaları arasında Türkiye’de farklı inançlara sahip yurttaşlar mevcut ve din ve vicdan özgürlüğü anayasada yazılı ama bu inanç özgürlüğü, farklı inançların eşit olduğunu hiç kimse bugün iddia edemez aslında. Örneğin kaç Alevi yurttaş bugün valilik koltuğunda? Koltuğu tabii metafor olarak ifade ediyorum. Bu çok basit bir örnek gibi görülebilir ama öyle değil. İşe alımlardan tutalım, üst düzey bürokrasideki görevlendirmelere kadar… Birçok alanda Aleviler yer alamıyor. Yer alıyorsa da kendi kimliğini inkar ederek olabiliyor. Ama bizim savunduğumuz demokratik entegrasyon meselesi, kendi kimliğiyle orada var olabilmesi, o temsil gücüne kavuşabilmesi anlamına geliyor. Yani demokratik entegrasyon çok geniş çerçevede düşünmemiz gereken bir olgu olarak önümüzde duruyor.”

“HÜKÜMETİN İSTEKSİZ HALİNDEN HERKES MUZDARİP”

Hükümet yetkililerin “Süreçte sona yaklaştık” sözlerini değerlendiren Beştaş, son olarak şunları söyledi:

“Henüz sona yaklaşmadığımız belli. Neticede bu konuda adımlar atıldı. Şu anda PKK diye bir örgüt yok. Çünkü kendilerini feshettiler ve çalışmalarını sonlandırdılar. Ama onlar adına yapılan açıklamalarda henüz mesafe alınmadığını biliyoruz. Hala biz İmralı Adası’nda bir görüşme bile gerçekleştiremedik. Doğru, yani iklim olumsuzdur diyemeyiz. Ölümler yaşanmıyor. Bu konuda umut tohumları güçlü bir şekilde yeşeriyor. Ama diğer yandan da adımlar konusunda çok büyük bir isteksiz ya da cimrilik ya da zamana yayma halinden muzdarip herkes. Barış ve demokrasinin yeşermesi, büyümesi ve kalıcı hale gelebilmesi için vatandaşların da bu sürecin aktif özneleri olması gerekiyor. Aslında herkes bu meselenin sahibidir ve çözümünde de rol almalıdır. Ancak iktidar bu konuda adımları atmayarak, zamana yayarak, bir de ‘sürecin sonuna geldik diyerek’ aslında var olan soru işaretlerini büyütüyor. Tam tersine bu konuda hepimizin görmesi gereken, atılması gereken adımlar olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu adımlar atılmadan sürecin sonlanması zaten hayatın olağan akışına ve çatışma çözüm deneyimlerine, dünya örneklerine aykırı bir tablo oluşturur. Süreç devam ediyor. İnişli çıkışlı da olsa iki haftadır mesela komisyon toplanamadı ve bu birçok kesimde rahatsızlığa sebep oldu. Komisyon toplantılarını işte düzenli yapmalı diye önerilerimiz her zaman vardı. Hatta biz dedik ki haftada bir gün, iki gün değil, her gün toplanabiliriz. Çünkü daha büyük bir meselemiz söz konusu değil. Ama bütün bunlara rağmen sürecin devam ediyor olması ikinci aşamaya geçmiş olmamız tabii ki değerli ve bizim buna tutunup bunu büyütmemiz gerekiyor. Yani olumsuzlukla, sadece eleştirilerle yol alamayacağımızı biliyoruz. Ama yapıcı eleştirilerle bu sürecin önündeki engebeleri, provokasyon ihtimallerini aşmak da mümkün. Açıkçası biz o iradeyle yola devam ediyoruz. Sürecin ilerlemesi için bütün gücümüzle çalışmamız, çabamız devam ediyor.”

Eren GÜVEN/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.