PİRHA – İHD İstanbul Şubesi ve TİHV’in 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Sultanahmet Meydanı’nda yaptığı açıklamada, “Dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz” denildi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında Sultanahmet Meydanı’nda açıklama yaptı.
Açıklamaya, Türk Tabipleri Birliği (TTB) üyeleri, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu(DİSK), HDK Eş Sözcüsü Ali Kenanoğlu, Cumartesi Anneleri/İnsanları ve çok sayıda kişi katıldı. “Savaş öldürür barış yaşatır” pankartının açıldığı açıklamada sık sık, “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, “İnsan hakları ile insandır” ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganları atıldı.
“2024 YILINDA DA ÜLKE GENELİNDE KAYGI VERİCİ BOYUTTA YAŞAM HAKKI İHLALİ YAŞANDI”
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, siyasal iktidarın, insan hakları fikrini referans almaktan tümüyle vazgeçtiğini, ayrımcılığı ve ırkçılığı yaygınlaştırarak toplumu kutuplaştıran, ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucu 2024 yılında da ülke genelinde kaygı verici boyutta yaşam hakkı ihlalleri yaşandığına dikkat çekti.
Yoleri, yaşam hakkı ihlallerinin, sadece savaş ve silahlı çatışmalar ya da devletin güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen ihlaller ile sınırlı olmadığını da belirterek, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Birimi/Merkezi verilerine göre 2024 yılının ilk 11 ayında yaşanan hak ihlallerini sıraladı.
Ortak basın metnini ise TİHV Aktivisti Gülnarin Demirel okudu.
“EVRENSEL BİLDİRGE 76. YILINDA İNSANLIĞIN YOLUNU AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR”
Gülnarin Demirel, ilk olarak kabul edilişinin 76. Yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin insanlığın yolunu aydınlatmaya devam ettiğini belirtti. Demirel, 2024 yılının, 2023 yılı gibi toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü açısından kısıtlama ve ihlallerin kural, özgürlüklerin kullanımının ise istisna olduğu bir yıl olduğuna vurgu yaparak “Yıl içinde her toplumsal kesimden kişi ve grup, bilhassa da seçtikleri belediye başkanlarının yerine iradelerini hiçe sayarak kayyım atanmasını protesto eden Kürt seçmenler, toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini mülki idare amirlerinin yasakları ve/veya kolluk güçlerinin fiili müdahaleleri sonucunda kullanamamışlardır” dedi.
“KAYYIM ATAMALARI ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN DE AĞIR İHLALİDİR”
Demirel, 2024 yılında insan hakları örgütlerinin, dernek, vakıf, emek ve meslek örgütleri ile siyasi partilerin çok sayıda üye ve yöneticisinin gözaltına alınıp tutuklandığını, haklarında açılan davalar ile üzerlerinde baskı oluşturulmaya çalışıldığını hatırlatarak “Seçmen ve yurttaş iradesinin gaspına dayalı, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan hakları ve demokrasi değerlerine tümüyle aykırı bir yerel yönetim rejiminin ifadesi olan kayyım atamaları aynı zamanda örgütlenme özgürlüğünün de ağır ihlalidir” diye kaydetti.
“KÜRT SORUNU DEMOKRATİKLEŞMENİN ÖNÜNDEKİ EN TEMEL ENGEL”
Kürt sorununun, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en temel engellerden biri olarak varlığını koruduğunu da söyleyen Demirel, şöyle devam etti:
“Sorunun barışçıl, demokratik ve adil çözümüne yönelik esas olarak iktidar tarafından içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması, yanı sıra Ortadoğu’daki gelişmelerin de etkisi ile 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin hemen ardından başlayan silahlı çatışma ortamı halen sürmekte ve başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açmaktadır. Hak savunucuları olarak bizler, Kürt sorununun her zaman demokratik, barışçıl ve adil çözümünü savunduk. Bugün Ortadoğu’daki son gelişmeleri ve dalga dalga yayılan savaş tehdidini düşünürsek barış ve çözüm ısrarımız daha da güçlenmektedir. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Çatışmasızlık ortamının tesisi ile birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLME KARARININ NE ANLAMA GELDİĞİNİ ANLADIK”
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının kadınlar ve LGBTİ+’lar için ne anlama geldiğini 2024 yılında yüzlerce kadının erkekler tarafından öldürülmesi; LGBTİ+’ların ayrımcı, fobik ve nefret içerikli saldırılara maruz kalması; kadın ve LGBTİ+ hakları için yapılan barışçıl toplantı ve gösterilerin yasaklanması, şiddet uygulanarak müdahale edilmesi; yüzlerce kadın ve LGBTİ+’nın işkence ve diğer kötü muamele ile gözaltına alınması; yetkililerin bizzat desteği ile LGBTİ+ karşıtı nefret mitinglerinin yapılması ve her bakımdan derinleşen ayrımcılık ile çok iyi anlamış olduk.
“IRKÇILIĞA VE NEFRETE MARUZ KALAN MÜLTECİLER YAŞAMLARINI YİTİRDİ”
Artık Türkiye toplumunun bir parçası, asli unsuru haline gelen mülteciler/sığınmacılar, hala her türlü ayrımcılığa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye yoğun bir şekilde maruz kalıyorlar. 2024 yılında da, Kayseri örneğinde olduğu gibi ırkçı ve nefret içerikli şiddete maruz kalan mülteciler/sığınmacılar yaşamlarını yitirdiler. Ülkede yaşanmakta olan ağır krizin fiziksel, ruhsal, sosyal ve ekonomik tüm sonuçlarından en derin şekilde etkilenen ve mülteciler/sığınmacılar, ne yazık ki toplumumuz açısından görmezden gelinen, hatta gözden çıkarılan hayatlar oldular.
Türkiye uzunca bir süredir Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşıyor. Yıllardır uygulanan borçlanmaya dayalı neoliberal ekonomi politikalarının, savaş ve çatışma harcamalarının sebep olduğu ekonomik kriz ve derin yoksullaşma, yurttaşların hem biyolojik hem de sosyal yaşamlarını sürdürülebilmelerini tümüyle imkânsız kılan ağır insan hakları ihlalidir. Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, güvencesizleşme ve örgütsüzleşme en çok kadınları, çocukları, mültecileri/sığınmacıları vurmaktadır. Bu koşullarda işçi ve emekçilerin kıdem tazminatı gibi kazanılmış haklarına dokunulmamalı, enflasyon rakamları manipüle edilmemeli ve iş cinayetleri önlenmelidir. İşçi ve emekçilerin hak arama eylemleri yasaklanmamalı, sendikalaşma, grev ve toplu eylem hakkı güvenceye alınmalıdır.
“İNSAN HAKLARININ KURUCU DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Son söz olarak; hep vurguladığımız gibi, var oluş nedenleri hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan bizler, dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.