PİRHA-İHD Mersin Şubesi, İHD’nin 36’ncı kuruluş yıldönümüne ilişkin yaptığı açıklamada, Türkiye’deki sorunların çözümü için diyalog kanallarının her zaman açık olması gerektiğini belirterek, “İHD’nin bu mücadelesi Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürünün oluşmasına önemli katkılar sunmuş ve sunmaya devam etmektedir” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şubesi, İHD’nin 36’ncı kuruluş yıldönümüne ilişkin dernek binasında açıklama yaptı. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu bileşenlerinin destek verdiği açıklamayı İHD Mersin Şubesi Eşbaşkanları Hakkı Demir ve Zeynep Benli okudu.
Demir, derneğin kuruluş amacının insan hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak olduğunu vurgulayarak, “Kurucular arasında mahpus anneleri ve yakınları, aydınlar, yazarlar, gazeteciler, yayıncılar, akademisyenler, avukatlar, hekimler, mimar ve mühendisler, öğretmenler vardı. Kurucularımızdan yaşamını yitirenleri sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz. İHD, kurulduğu 17 Temmuz 1986 tarihinden beri Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sorunu olduğunu ifade etmekte ve bu sorunun giderilmesine katkı sunmak için mücadelesini ısrarla, inatla ve umutla sürdürmektedir. İHD’nin bu mücadelesi Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürünün oluşmasına önemli katkılar sunmuş ve sunmaya devam etmektedir. Bu nedenle diyoruz ki, iyi ki İHD var” dedi.
İHD Eşbaşkanı Zeynep Benli de, Türkiye’nin en önemli sorunu olan gördükleri Kürt sorununun çözülememesinin yarattığı ağır tahribatlar devam ettiğine işaret ederek, “Silahlı çatışma ve savaşın coğrafi alanı Türkiye’nin yanı sıra Suriye ve Irak’ın kuzeyinde de bütün şiddeti ile sürmektedir. Ağır yaşam hakkı ihlalleri gerçekleşmektedir. Bununla birlikte ağır ekonomik krizin devam eden silahlı çatışma halinin sonuçları ile bağlantılı olduğu açıktır. Türkiye’nin demokratikleşebilmesi bakımından Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözmesinin zorunlu olduğunu her zaman olduğu gibi bir kez daha hatırlatmak isteriz” diye konuştu.
Benli, sorunların çözümü için ise şu talepleri sıraladı:
“-Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için demokrasi ve insan hakları sorunlarını gerçek bir çatışma çözüm süreci ile çözmesi ve geçmişi ile yüzleşmesi gerekmektedir.
-Türkiye’nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır.
-İfade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. İfade özgürlüğü demokrasinin temelidir. Demokrasiye giden yolun açılabilmesi için ifade özgürlüğünün mutlaka sağlanması gerekir.
-Başta toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yaşanan ihlaller olmak üzere diğer ayrımcılık türlerinin yol açtığı ihlallerin ve her türlü ayrımcılığa yol açan politikaların, pratiklerin ortadan kaldırılmasının son derece önemli olduğunu vurgulamak isteriz.
-Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli bir kazanım olan ve toplumsal cinsiyet rollerini tanıyan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması mücadelemiz devam edecektir.
-Avrupa Birliği’nin Kopenhag siyasi kriterleri olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları değerleri yerine otoriteliği getiren Ankara kriterlerine karşı olduğumuzu, AB sürecinin demokratikleşme süreci olması nedeni ile desteklediğimizi ve AB ile Hükümete bu hususu bir kez daha hatırlatmak isteriz.
-Siyasi ve toplumsal muhalefetin en geniş tabanda demokrasi ve insan hakları ilkesinde birleşik mücadele yürütmesi halinde verilecek mücadele ile Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlanabilir.
-Kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi kendisini bağımsız ve tarafsız yargıda gösterir. Hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanması olmadan adaletin yerini bulması mümkün değildir.
-Rusya’nın, Ukrayna işgali ve devam eden savaş ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin yaşandığını göstermektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini düzenleyen BM Roma Statüsü, Türkiye dahil tüm ülkelerce derhal onaylanmalı ve işletilmelidir. Cezasızlıkla mücadele için adalet şarttır.
-Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi devlet içi çete yapılanmalarının tasfiye edilmemiş olmasıdır. Cezasızlık politikası ve kültürüne son verilerek, suç işleyen devlet görevlilerinin korunmasından vazgeçilmeli, OHAL döneminde çıkarılan özel yasalar geri alınmalıdır.
-Otoriterleşme ile birlikte ekonomik ve sosyal haklardaki gerileme artarak devam etmektedir. Covid-19 salgını nedeni ile işsizlik ve yoksulluk daha da artmıştır. İşçi ve emekçilerin haklarının verilmemesi için de otoriterleşmede ısrar edilmekte, temel ekonomik istatistikler üzerinde maniplasyon yapılarak ağır hak kayıplarının yaşanmasına neden olunmaktadır. Ekonomik krizin giderek büyüyeceği belli iken daha fazla ekonomik ve sosyal hak mücadelesi verilmelidir.
-İHD 36 yıl önce çocukları hapishanelerde işkenceye ve kötü muameleye uğrayan annelerin çabaları ile kurulmuştur. Cezaevi koşulları düzeltilmeli, ağır hasta tutuklular serbest bırakılmalıdır.
-OHAL’in etkilerinin silinmesi için başta OHAL ihraçları olmak üzere tüm haksız ve hukuksuz uygulamaların geri alınması ve mevzuatın gözden geçirilerek normalleşmeye geçilmelidir.
-OHAL sonrası dönemde örgütlenme, toplantı ve gösteri haklarına ilişkin yasaklamalar ve bu haklarını kullanmak isteyenlere yönelik ihlallerde maalesef artış devam etmektedir. Bu ihlaller sağlık emekçilerinin ekonomik ve mesleki hakları ile sağlığa şiddete karşı gerçekleştirdikleri eylem ve etkinliklerinde, işini geri isteyen kamu emekçilerinin eylemlerinde, işinden edilen işçilerin hak arama eylemlerinde, kadın aktivistlerin protesto etkinliklerinde, HDP’nin düzenlediği eylem ve etkinliklerde, Cumartesi Annelerinin 900. Haftada yapmak istedikleri açıklamaya müdahalede, tutuklanan gazetecilerle dayanışma eylemlerinde daha belirgin olarak görülmüştür. Ayrıca, LGBTİ+ bireylerin örgütlenme ve gösteri hakkına yönelik baskı politikaları ve uygulamaları da iktidar zihniyetinin yansıması olarak devam etmektedir.
-İnsan hakları savunucuları olarak ekonomik ve sosyal haklar başta olmak üzere, ekolojik çevrede yaşama hakkının yaşama hakkı kadar önemli olduğu bilinci ile savunuculuk yapılması gerektiğini ortaya koymuştur.
-Küresel iklim krizinin sebep olduğu ekolojik yıkıma ek olarak, Türkiye’deki plansız kentleşme, doğal çevrenin maden sahalarına açılması, HES ve baraj yapımı, insan eliyle gerçekleştirildiği izlenimi veren orman yangınları nedeniyle doğanın tahrip edilmesine devam edilmektedir. İHD olarak, doğanın korunmasının temel bir insan hakkı olduğunu bir kez daha belirtmek isteriz.
-Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürünün gelişmesine oldukça önemli katkıları olan İHD’nin ve insan hakları savunucularının insan haklarını savunma hakkı kabul edilmelidir. İnsan hakları savunucuları üzerindeki yargı yolu ile baskı politikasına son verilmelidir. İçişleri bakanlığının dernekler üzerindeki faaliyet denetimine son verilmeli, dernekler kanunu değişikliği ile kişilerin fişlenmesi yönündeki askeri darbe dönemi uygulamalarından vazgeçilmeli, terörün finansmanını önlenmesi adı altında dernek ve vakıfların faaliyetlerinin kısıtlanıp tam denetim altına alınması ve kolayca kayyım atanması uygulamalarına son verilmelidir.”
PİRHA/MERSİN
Yoruma kapalı.