İZMİR – İHD Dersim Şubesi’nin 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada artan hak ihlallerine dikkat çekilerek, “Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir” denildi.
İnsan Hakları Derneği Dersim Şubesi, 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısı ile Seyit Rıza Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, “Haklar kullandıkça vardır”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “İnsan haklarıyla insandır”, “Zindanlar boşalsın tutsaklara özgürlük”, “İnsan hakları evrenseldir”, “İçeride dışarıda hücreleri parçala” sloganları atıldı. Basın metnini İHD Dersim Şube Başkanı Eş Başkanı Gürbüz Solmaz okudu.
“OHAL REJİMİ DEVAM EDİYOR”
Tüm dünyada yaşanan insan hakları krizine dikkat çeken Solmaz, 19 Temmuz 2018 tarihinde resmen kaldırıldığı söylense Türkiye’nin OHAL rejimi ile yönetildiğini ifade etti. Bu durumun anayasacılık ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin terkedilmesine yol açtığını kaydeden Solmaz, “Böylelikle keyfilik ve belirsizlik kamusal/siyasal alanın asli unsurları haline gelmiştir. Özellikle bir yönetim tekniği olarak başvurduğu belirsizlik yaratma gücü, siyasal iktidara erkini daha da merkezileştirip toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırma olanağı sağlamaktadır” dedi.
ŞİDDET POLİTİKALARI VE CAN KAYBI
İktidarın ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2023 yılında da çok sayılarda yaşam hakkı ihlali yaşandığını kaydeden Solmaz, “Çok faklı toplumsal kesimlerden insanlar ya doğrudan kolluk güçlerinin şiddeti ya da devletin, ‘önleme ve koruma’ yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu yapısal şiddetin ve/veya üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen şiddetin sonucu yaşamlarını yitirmişlerdir” ifadelerini kullandı.
“DEPREM BİZZAT AĞIR İNSAN İHLALİDİR”
6 Şubat’ta yaşanan depremde resmi açıklamalara göre en az 50 bin 783 kişinin yaşamını yitirdiğini ifade eden Solmaz, “Bilimin gereklerine uygun deprem hazırlıkları yapmamışlar, etkin afet yönetim planları oluşturmamışlardır. Bu kabul edilemez eksikliği-ihmali devletlerin başta yaşam hakkı olmak üzere tüm hak ve özgürlükleri koruma ve geliştirme yükümlülüğü ile birlikte değerlendirdiğimizde depremin yol açtığı ölümler yaşam hakkı ihlalidir. Daha da ötesi yıkım ve tahribatın bu denli büyük bir boyuta ulaşmasında insan faktörünün doğrudan etkisi düşünüldüğünde yaşanan deprem bizzat ağır insan hakları ihlalidir” şeklinde konuştu.
“TECRİT KRONİK BİR SORUN HALİNE GELMİŞTİR”
Zorla kaçırma-kaybetme vakalarının OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden yaşanmaya başlamasının endişe verici olduğunu kaydeden Solmaz, şunları belirtti:
“Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir. İmralı Hapishanesi başta olmak üzere tek kişi ya da küçük grup izolasyonu/tecrit uygulamaları çözülemeyen kronik bir soruna dönüşmüştür.”
“İFADE HAKKI YOK SAYILDI”
Kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen, 18 Ekim 2022 tarihinde yürürlüğe giren Basın Kanunu’nda bazı değişiklikler yapan kanun ile basının ve gazetecilerin üzerindeki baskının daha da arttığını dile getiren Solmaz, “Yıl içinde her toplumsal kesimden kişi ve grup toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini mülki idare amirlerinin yasakları ve/veya kolluk güçlerinin fiili müdahaleleri sonucunda kullanamamışlardır. Hakikat ve Adalet talebiyle Galatasaray Meydan’ına çıkmak isteyen Cumartesi Anneleri-İnsanları, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararına karşın söz konusu yasak ve müdahaleler sonucu haftalarca işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alınmışlardır. Benzer şekilde, Anayasa tarafından teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanmak isteyen kadınlar, LGBTİ+’lar, barış ve insan hakları savunucuları, öğrenciler, çevreciler, işçi ve emekçiler, muhalif siyasi partilerin üyeleri kolluk güçlerinin zalimane ve utanç verici şiddetine mazur kalmışlardır” dedi.
KÜRT SORUNUNDA DEMOKRATİK ÇÖZÜM VURGUSU
Kürt sorununun barışçıl, demokratik ve adil çözümüne yönelik esas olarak iktidar tarafından içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması, yanı sıra Orta Doğu’daki gelişmelerin de etkisi ile 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin hemen ardından başlayan silahlı çatışma ortamının başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açtığını söyleyen Solmaz, “Hak savunucuları olarak bizler, Kürt sorununun her zaman demokratik, barışçıl ve adil çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Çatışmasızlık ortamının tesisi ile birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, şeffaf ve etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir” diye konuştu.
“SÖZLEŞMEDEN ÇEKİLME SONRASI YÜZLERCE KADIN KATLEDİLDİ”
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı nedeniyle yüzlerce kadının erkekler tarafından katledildiğini ifade eden Solmaz, “Kadın ve LGBTİ+ hakları için yapılan barışçıl toplantı ve gösterilerin mülki idare amirleri tarafından yasaklanması ya da kolluk güçlerinin şiddet uygulayarak müdahale ve engellenmesi, yüzlerce kadın ve LGBTİ+’nın işkence ve diğer kötü muamele ile gözaltına alınması, yetkililerin desteklediği LGBTİ+ karşıtı nefret mitinglerinin yapılması ve her bakımdan derinleşen ayrımcılık ile anlamış olduk” şeklinde konuştu.
MÜLTECİLERE KARŞI IRKÇILIK
Mültecilerin her türlü ayrımcılığa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye maruz kaldığını dile getiren Solmaz, “2023’de de ırkçı ve nefret içerikli şiddet maruz kalan sığınmacı ve mülteciler yaşamlarını yitirdiler. İnsan kaçakçıları tarafından ölüme sürüklendiler. Ülkede yaşanmakta olan ağır krizin fiziksel, ruhsal, sosyal ve ekonomik tüm sonuçlarından en derin şekilde etkilenen sığınmacı ve mülteciler, ne yazık ki toplumumuz açısından görmezden gelinen, hatta gözden çıkarılan hayatlar oldular” ifadelerini kullandı.
İNSAN HAKLARINI SAHİPLENME KARARLILIĞI
Solmaz, son olarak insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceklerini söyledi. Basın açıklaması sloganlarla sona erdi.
PİRHA/DERSİM
Yoruma kapalı.