Alevi Haber Ajansi

Hüseyin Küçükbalaban: Sorunlar, gerçekler inatçıdır, bir gün karşınıza yeniden çıkar -VİDEO

PİRHA – İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 75. yıldönümünde BM’nin tutumunu eleştirdi. Küçükbalaban, Ortadoğudaki savaşları işaret ederek “Beyannamenin ruhu olan ‘dünyada barışın sağlanması’ konusu ne yazık ki bugün gerçekleşmiş değil” dedi. Küçükbalaban, Kürt ve Alevi sorunu sebebiyle yaşanan hak ihlallerinin de devam ettiğine vurgu yaptı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 75. yılında PİRHA’ya değerlendirme yaptı.

Ekonomik krizin gölgesinde geçen 2023 yılı, aynı zamanda yine savaşlarla birlikte ağır insan hakları ihlallerine sahne oldu. 6 Şubat ve sonrasında yaşanan depremlerde hükümetin politikalarıyla birlikte yargıdaki çöküntü de eklenince insan hakları nezdinde büyük bir tahribat olarak yorumlandı.

Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde, 29 Nisan 1946’da hazırlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948 günü Fransa’nın başkenti Paris’te toplanan BM Genel Kurulu’nda kabul ve ilan edildi. Türkiye ise Evrensel Bildirge’yi 27 Mayıs 1949’da yürürlüğe koydu.

BEYANNAME VAR ANCAK UYGULAMA TAM TERSİ!

Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı bir düzen henüz Türkiye’de kurulamazken İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, 2023 yılını hak ihlalleri temelinde şu sözlerle özetledi:

“2023 yılı tümüyle dip yapmış diyebiliriz. Neredeyse insan haklarının kullanımı yasaklanmış, genel kurala dönüşmüş durumda. Evrensel beyannamenin 75. yılındayız. 75 yılda aslında BM’nin, II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan milyonlarca kayıp, ulus devletlerin, sermayenin çıkarmış olduğu savaşlar ‘artık barışçıl yollarla çözülsün’ diye ortaya çıkan bir beyanname ama bugün baktığımızda 75 yılda hiçbir zaman küresel, hele hele Ortadoğu’da hiçbir zaman bu savaşlar bitmedi. Ancak 2023 yılına geldiğimizde, 2022 yılından devreden Ukrayna, Afganistan, Libya, Irak, Suriye, Rojava, şu anda da Gazze savaşları daha çok öne çıkmış durumda. Dolayısıyla BM’nin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde tarif edilen beyannamenin ruhu olan ‘dünyada barışın sağlanması’ konusu ne yazık ki bugün itibariyle henüz gerçekleşmiş durumda değil.”

KÜRT, ALEVİ VE SIĞINMACILARA YÖNELİK AYRIMCILIK!

Hüseyin Küçük Balaban, 6 Şubat depremleri sonrasında yaşanan hak ihlallerine de dikkat çekti. Özellikle Kürt, Alevi ve sığınmacıların yaşadıkları bölgelerde ayrımcılığın yapıldığını söyleyen Küçükbalaban, şu bilgileri paylaştı:

“Aslında deprem bir sonuç, depreme götüren süreçleri konuşmak gerekir. Dünyanın her yerinde deprem ve afetler olabilir ama devletlerin görevleri bu afetlere önceden tedbirler almaktır. Ranta dayalı bir kentsel dönüşümden ziyade, insanların güvenlik, sağlık ve kentin bütün dinamiklerini düşünen kentleşme modellerini hayata geçirmesi ve buna benzer felaketlerin yaşandığı durumda da ciddi kurtarma, barınma süreçleri gibi durumların önceden planlanması gerekir ama Türkiye’de ne yazık ki 5 şiddetinde bir depremde bile can kayıpları yaşanmakta. Önceden tedbirlerin alınmaması bu felaketin boyutlarını kat ve kat arttırdı. Sonrasında ise Kürtler, Aleviler, mültecilerin yaşadığı yerlerde yardım süreçlerinin aksadığını gözlemledik. Hak ihlallerinin arttığını, mültecilerin, sığınmacıların büyük oranda barınma sorunlarının çözülmediğini; halen daha çözülmediğini de biliyoruz. Aslında bu felaketi şöyle tarif edebiliriz; hükümetin yapmadığı işler sonucu aslında kendisinin enkaz altında kaldığı bir süreç olarak ifade edebiliriz.”

“KENDİ KENDİLERİNE ÇÖZÜM ÜRETİYORLAR”

İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, cezaevlerinde başlatılan açlık görevlerine de değindi. Temel sorunların inkarının daha büyük sorunlara sebep olacağını belirten Küçükbalaban’ın değerlendirmesi şu yönde oldu:

“Cumhuriyetin 100. yılındayız. Ancak Kürt ve Alevi sorunu meselesi aslında cumhuriyetten önce olan ve cumhuriyete devredilmiş iki temel meseledir. Sadece Alevi inancı da değil, başka inançlar toplumlarının da aslında inanç özgürlüğü bakımından sorun yaşadığını ifade etmek istiyoruz. Bu iki mesele yüzyıllık cumhuriyet tarihi boyunca çözülmediği gibi bugün de halen ret, inkar, asimilasyon süreci ile karşı karşıya. Ama Türkiye’nin de demokratikleşmesinin temel engellerinden iki tanesi de bu meseledir. Kürt meselesinde güvenlikçi politikaların bu kadar yoğun uygulanıyor olması, insan hakları ortamını kötüleştiriyor. Ayrıca ifade özgürlüğünü de sağlayamıyoruz. Yargı bağımsızlığı, kişi güvenliği, basın özgürlüğü konularından bahsettiğiniz zaman bir baskıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.

Alevilerin eşit yurttaşlık meselesi de söz konusu olduğunda benzer durumlarla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Şimdi hem Kürt meselesini hem de Alevi meselesinde palyatif, devletin bürokrasinin aklıyla ortaya çıkmış bir takım çözüm modelleri ya da işte ‘biz bu işi çözdük’ deyip topluluklara rağmen kendi kendilerine bir çözüm üretiyorlar. Şimdi de Alevilerle ilgili Kültür Bakanlığı bünyesinde bir başkanlık kuruldu. Yani şimdi Aleviler yok olmakla karşı karşıya kalan bir halk, bir kültür değil ki siz bunu bir kültür dairesi olarak göresiniz. Bu bir inançtır ve inanç özgürlüğünün kriterleri hem ulusal hem de uluslararası evrensel belgelerde tarif edilmiştir. Buna uygun yasal düzenlemelerin, siyasal süreçlerin, anayasa değişikliklerinin yapılması gerekir. Hele hele 2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu Hasan-Eylem Zengin kararını alsın bugünkü Alevi Başkanlığı önüne koysun; hakikaten ona uygun bir model midir, çözüm müdür bunu kendileri görsünler.

KÜRT VE ALEVİ SORUNU HAK İHLALLERİNİN MERKEZİ!

Şimdi ‘Kürt meselesini biz çözdük’ deniliyor. Daha dün bir avukat, müvekkili ile konuştuğu için darp edildi. Mecliste vekiller Kürtçe konuştukları zaman ‘bilinmeyen bir dil’ olarak görülüyor. Milli eğitimin çok kısıtlı bir olanakla tanıdığı anadil dersi için 2012 yılında 170 bin çocuk Kürtçeyi seçmiş. 2023 yılında ise 20 bin civarında… Şimdi Kürtler bu ülkede azaldı mı? Kürt meselesi bitti mi? Bunları söyleyebilir miyiz? Sokakta Kürtçe konuşanı, müzik dinleyenin, mahpusta kalan insanların aileleri ile Kürtçe konuşmasını bu kadar yasaklarsanız bu mesele böyle bitmiş mi oluyor? Hak ihlallerinin merkezinde bu iki mesele var. Bu iki meselenin taraflarıyla, kendi öz kurumları ile konuşmak ve çözüm bulmak gerekir. Aksi halde siz sorunları görmezsiniz ama sorunlar, gerçekler inatçıdır, bir gün karşınıza yeniden çıkarlar.”

Eren GÜVEN/ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak