Alevi Haber Ajansi

Hüseyin Karababa: Madımak Katliamı’nda karanlıklar içinde karanlık sözkonusu-VİDEO

PİRHA- Madımak Katliamı’nın 24. yılı nedeniyle PİRHA’ya konuşan katliamda yaşamını yitiren Gülsüm Karababa’nın ağabeyi Yazar Hüseyin Karababa, karanlıklar içinde karanlığın sözkonusu olduğu bu katliamın bir devlet katliamı olduğunu vurguladı. Davanın peşini bırakmayacağını söyleyen Karababa, Hollanda’nın, Sivas Valiliğinin, emniyetin, Kültür Bakanlığı’nın ve Alevi derneklerinin  bu davaya müdahil olması gerektiğini kaydetti.

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Katliamı’nda yaşamını yitiren Gülsüm Karababa’nın ağabeyi Yazar Hüseyin Karababa  PİRHA’ya konuştu.

24 yıldır kardeşi Gülsüm Karaba’nın akıbeti ve katliamın içeriğiyle ilgili çalışmalar yürüttüğünü söyleyen Hüseyin Karababa, bu kapsamda  kitaplar, makaleler yazdığını, röportajlar yaptığını, mahkemelere başvurduğunu kaydetti. Karababa, halen devam eden davaları olduğunu olduğunu, müdahil olup uğraştını belirtiyor.

Hüseyin Karaba öncelikle kendisini tanıtarak söze başlıyor: Mehmet Ali Karababa’nın oğluyum. Sivas Divriği Çamışıklıyım. Babam halk ozanıdır. Müzik aletleri yapımcısı idi. Ben de babamın yürütmüş olduğu halk ozanlığı geleneğini yürütmeye çalışıyorum.

“ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ BİR PROVOKASYON”

Karababa, katliam öncesinde dönemin Kültür Bakanlığı’nın ozan heykeli dikmeye karar verdiğini ve etkinliği organize ettiğini şöyle anlattı:

 “1993 Haziran ayı içerisinde Kültür Bakanlığı bir ozan heykeli, bir anıt yaptırıyor. Elinde bağlaması olan yanında kangal köpeği olan ozan heykelini Sivas’a dikmeye karar veriyor. Bakanlık bu faaliyetinde kimseye haber vermiyor. Ankara’da yaptırmış olduğu heykeli Sivas’a götürüyor ve kendi envanterine kayıt ettiriyor. Ardından 2 günlük bir etkinlik düzenlemeyi düşünüyor bakanlık. Bu anlamda Pir Sultan Abdal Derneğini de davet ediyor. ‘Ben bir etkinlik yapacağım. Bu etkinlik resmi bir etkinlik ve valiliğin açılışını yapacağı bir etkinlik’ diyor. Sivas’a geliyor insanlar, 2 Temmuz günü heykelin açılışını vali yapıyor. Devlete ait bir protokolde Vali konuştuktan sonra Yazar Aziz Nesin konuşuyor.
2. günde Madımak Otelini Kültür Bakanlığı İl Kültür Müdürlüğü kiralıyor. 50 kişilik yer tahsis ettiriyor. Bu, savcılık ve dava dosyası içerisinde var. 50 kişilik yatakların ücretlerini Kültür Bakanlığı ödüyor. Gelen misafirlerin karşılanması ve tüm giderlerini Kültür Bakanlığı karşılıyor. Dolayısıyla tamamen devletin protokolünde bir faaliyet. Sivil hiçbir yanı olmayan bir mevzu. 2 Temmuz günü heykeli Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu kırdırıyor. Bildiğiniz gibi otelin önüne taşları yığmak suretiyle önceden hazırlanmak suretiyle hicret koşusu, diğer taraftan Büyük Birlik Partisi Bosna mitingi organize ediyor. Bunların hepsi 2 Temmuz günü oluyor. Sivas’ın içerisinde 4-5 tane etkinlik var. Birbirine benzemeyen ve birbirine düşman gruplar arasında olan bir faaliyet. O gün bildiğiniz gibi önceden hazırlanmış bir provokasyon görüntüsü verilerek katliam yapılıyor. Provokasyonlar karşılıklı olur. Burada yaşlılar, kız çocukları karşılık verebilecek bir durumları yok. Kimsenin de bir beklentisi yok bizim insanlarımız açısından.”

“BİR DEVLET KATLİAMI YAPILDI” 

2 Temmuz 1993’te bilinçli olarak bir devlet katliamı yapıldığını ifade eden Hüseyin Karababa, “O gün devletin gözetiminde 6 bin askeri bulunan, garnizonun denetiminde, 1000 polisi bulunan emniyetin gözetiminde, hiç kimse karışmamak koşuluyla katillere cesaret vererek bu işin çok meşru olduğunu, burada Alevileri öldürenin hiçbir cezaya çarpılmayacaklarını, başlarına hiçbir şey gelmeyeceği gibi bir imaj yaratılarak çok bilinçli olarak bir devlet katliamı yapıldı” diye konuştu.

“TEMEL KARAMOLLAOĞLU HEYKELİ PARÇALATTI”

Katliamın ardından ozan heykelinin yıkıldığını, yerinden söküldüğünü belirten Karababa, “Temel Karamollaoğlu emretti. Adamları geldi bunları yıktılar. Heykelleri parçaladılar, kültür merkezleri tahrip edildi, söylentiye göre Valilik rehin alındı. Valiliği bastılar.  Yani resmi bir organizasyonu dışarıdan birileri basmış oldu. Fakat ilginçtir kırılan heykelini, envanterinde kayıtlı olan heykelini ‘benim heykelimi kim kırmış, benim kültür merkezimi kim parçalamış’ diye her hangi bir derde düşmedi. Herhangi bir dava açmadı, herhangi bir soruşturma yapılmasına dair girişimde bulunmadı” dedi.

Madımak Katliamı’nda şehit olan Gülsüm Karaba’nın ağabeyi Hüseyin Karababa konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Ardından otel yandı, parçalandı, oteli birileri tamir etti. Bu tamiri kim ve kimler yaptı? Bu da açığa çıkmadı. Otelin içerisinde 2 tane otel personeli benim kardeşimle beraber yanarak öldürüldü. Bunlar orada sigortalı çalışan elemandılar ne aileleri çıkıp davacı oldu, ne de otelin sahibi. Benim burada 2 tane personelim öldürülmüştür diye davacı olmadılar. Orada bir Hollandalı kadın öldürüldü, Carina Cuanna. Hollanda devleti bunun cenazesini aldı, Hollanda’ya götürdü. Ama davaya müdahil olmadı, avukat katmadı. Kimseye davaya gidip takip edin demedi. Hollanda çok acayip bir şekilde üstünü kapatmaya çalıştı.

Hüseyin Karababa, Madımak katillerini Türkiye’ye iade etmeyen Almanya’ya da tepkili.

“24 yıldan beri benim çok ağrıma giden taraf, dünyada demokrat görünen ve öyle olmaya veya ifade etmeye çalışan bir devletin vatandaşı burada öldürülüyor. Oradan vatandaşının haklarını savunacak bir avukat göndermiyor. İlginç olan taraf, katillerin bir sürüsü Almanya’da şu an hala ilticacı, mülteci durumundalar. AB vatandaşlarını öldürenlerin bir bakıyorsun Almanya gibi bir yerde iltica hakları doğuyor. Ki iltica haklarını ben kitaplarıma yazdım bir siyasi kovuşturmaya uğrarsınız hayatınız tehlikede olur bundan dolayı bir iltica talebiniz olur. Bu doğaldır. Almanya Hitleri yaşamış bir devletsin. Buradan baktığın zaman garip bir şey çıkıyor karşımıza Alman devleti yemek veriyor, su veriyor, yatak veriyor, para veriyor.”

“VALİLİĞİN ÖNÜNDE ÖLDÜRÜLEN İKİ KİŞİNİN AİLESİ DE DAVAYA MÜDAHİL OLMADI”

Madımak Katliamı davasının garipliklerle dolu olduğunun altını çizen Karababa, Valilik önünde öldürülen 2 kişinin ailelerinin de davaya müdahil olmadığını söyledi:

“Bu adamlar Avrupa Birliği ülkesi vatandaşını öldürmüş. Burasından baktığımız zaman bizim davamızın birçok yeri garip durumda. Valiliğin önünde,  2 kişi öldürülüyor. Hakan Türkgil, Hakan Alan. Onlar mermiyle öldürülüyor. Otelden çok çok ilerde öldürülüyorlar. Şimdi bunların ailesi de müdahil olmadı, davaya. Gelip katılmadı, bir avukat tutmadı, soruşturmalara katılmadı. Aramadı, sormadı.”

“DIŞARIDA ÖLDÜRÜLEN İKİ KİŞİN ADI PANODA EN BAŞTA YAZILI”

5 tane sahipsiz cenaze olduğunu, dışarıda mermiyle öldürülmüş iki kişinin isimlerinin panoda en başa yazılmasının kabul edilemeyeceğini vurgulayan Karababa, bu iki kişinin ailesinin davaya müdahil olmadığını hatırlattı.

“Şimdi faili meçhul halin içinde meçhuller benim anlatmaya çalıştığım. 5 tane böyle sahipsiz bir cenaze var. 1 Hollandalı, 2 otel personeli 2 tanede mermiyle öldürülmüş, kim olduğu bilinmeyen adamlar. Buradan baktığın zaman şu anki durumu ile eşleştirirsek bir bakıyoruz sanki bu insanların tümü bu otelde yakılmışlar, öldürülmüşler gibi gösteren bir tabloyla pano yapmışlar. Buraya, dışarda öldürülen adamların isimlerini en başa yazmışlar, karşılıklı hepimiz mağdur olmuşuz gibi. Hem saldıranlar mağdur hem biz mağduruz gibi Büyük Birlik projesi ortada çok açık. İkimiz de mağduruz. Uzaylılar geldi bizi burada öldürdüler aslında biz kardeşi de birbirimizden haberimiz yokmuş gibi politik bir hava çıkarmaya çalıştılar. Biz bunun böyle olmadığını bu adamların bizimle bir ilgilerinin olmadığını, bu adamların bizim kardeşlerimizle isimlerinin aynı yerde yazılmasının hoş olmadığını, ailelerine ben çağrı yaptım gelin mahkemenize katılın, yok. Avukat tutun, yok. Çocuğunuzun katilini araştırın, yok. Şimdi sizin gönlünüz nasıl razı oluyor ki benim kardeşimle bu tablonun içerisinde sizin çocuğunuzun isminin var olmasına.”

“HOLLANDA MÜDAHİL OLSAYDI, ULUSLARARASI BİR DAVAYA DÖNÜŞÜRDÜ”

Madımak Katliamı’nda yaşamını yitiren Carina Cuanna için Hollanda devletine çok kez girişimlerde bulunduğunu söyleyen Karababa, “Hollanda devletine bir sürü girişimde bulundum. Arkadaşım gel bak burada senin vatandaşın öldürülmüş şunun haklarını birlikte savunalım ki Hollanda müdahil olmuş olsaydı benim davam uluslararası bir davaya dönüşürdü, Hollanda bunu biliyordu. Hollanda bunların hepsini biliyor ise başından beri bu projenin içindeydi. Benim bu anlamda bir şüphem yok. Tabii bazı sitemlerim de var. Hollanda’daki Alevi örgütleri Hollanda devletine sormadılar. Senin orada bir vatandaşın öldürülmüş neden gidip haklarını aramıyorsun. Neden bu vatandaşına sahip çıkmıyorsun demediler. O zaman şüphe daha da büyümüş oluyor. Yani benim çocuğumun üzerinden herkes kendine bir politik zemin açmış oluyor. 24 yıl sonra bunları konuşmaktan bir mahsur görmüyorum. Daha önce toplumun dağılmaması, insanların birbirine farklı bakmaması adına görüyordum” diye konuştu.

“KARANLIK İÇİNDE BİR KARANLIK SÖZKONUSU”

Madımak Katliamı davasının kendi sırtına kaldığını kaldığını dile getiren Hüseyin Karababa’ya göre Sivas Valiliği, emniyet, Kültür Bakanlığı ve Madımak oteli sahibi de davaya müdahil olabilirdi.

“İlginç bir durum da dava benim sırtıma kaldı. Sanki trafik kazasında öldürülmüş birisi. Hiçte öyle bir durum değil. Kültür Bakanlığı müdahil olabilirdi, Valilik, Emniyet, Hollanda devleti, Madımak oteli sahibi, benim personelim öldürülmüş deyip müdahil olabilirdi. Diğer taraftan mermiyle öldürülmüş 2 insanın aileleri bu işe müdahil olabilirlerdi. Bunların hiçbiri kılını bile kıpırdatmadılar. Şu gün de dâhil müdahil olmadılar. Bu anlamda karanlık içinde, bir karanlık söz konusu. Ben o karanlığın içindeki karanlık aydınlatılırsa cinayet aydınlatılacak yâ da katliamın aydınlatılacağını düşünüyorum. Bunu üzerine gidiyorum. Ve bunun üzerine çalışıyorum. Ben bunun üzerine gittikçe Aleviler benden uzak duruyorlar. Çünkü ben Hollanda’nın ciddi bir suç işlediğine inanıyorum. Otelcinin personeli öldürülmüş onun üzerine gidince oradan başkaları rahatsız oluyor. Benim için bu cinayetin aydınlatılması lazım. Cinayetin aydınlatılması için toplantılarımıza Hollandalı bir temsilcinin katılması lazım.”

ALEVİLER HOLLANDA DEVLETİNİ BU DAVAYA MÜDAHİL ETMEK ZORUNDA”

Madımak Oteli’nin müze yapılması için uğraştıklarını ifade eden Karababa, “Biz burayı müze yapınca Hollandalı kadının da burada bir köşesi olacaktır. Bunun sahibi kim? Ailesi yok, devleti yok, bakanı yok, izleyeni yok, gözlemleyeni yok. Aleviler, Hollanda devletini buna müdahil etmek zorundadır. Yani Aleviler benim cinayetimin üzerinden kendine prim yapmayı bir kenara bırakmalı işin önce cinayetin ortaya çıkartılmasına kafa yormalıdırlar” görüşünü dile getirdi.

İnsanların yakıldığı Madımak Oteli’nin 1996 yılında kadın pazarlanan bir yere dönüştürüldüğünü hatırlatan Karababa, şunları kaydetti:

“Ben bu işin takibine düştüğüm zaman adı kötüye çıkmış bir otelle ilgili bir aşağılama durumu yaşattı devlet. Bilerek yarattı. Bu da tutmadı. 1998 de et restorantına dönüştürüldü.Yine aşağılamak adına yapıldı. Bizim baskılarımız sonucu o da tutmadı. Eski Devlet Bakanı Faruk Çelik geldi bize,’ burayı bir şekilde düzenlemek istiyoruz, otel olmaktan çıkartıp kamulaştıracağız” dedi. Şimdiki ucubeye dönüştürdüler. Kültür merkezi gibi bir şey yaptılar. Sanki orada hiçbir şey olmamış insanlar durup dururken ölmüşler gibi. Sokakta öldürülen insanla benim kardeşimin isimlerini alt alta üst üste yazdılar. Nasıl hepimiz kardeşiz. Büyük birlik projesini hayata uygulamaya çalıştılar.

“SİVAS VALİSİ HAKKINDA DAVA AÇTIM, ŞU AN DANIŞTAY’DA KARAR”

Bunlara karşı sürekli mücadele ettim ve davalar açtım. 2011 bir dava açtım. baktım ki sokakta öldürülen insanların isimlerini oradan çıkarmıyorlar, ben kardeşimin isminin buradan çıkarılmasını istiyorum dedim. Ve Bölge idare Mahkemesi’ne Sivas Valisi hakkında bir dava açtım. Davayı kaybettim. Bunun üzerine bir üst mahkemeye başvurdum. Bir üst mahkeme benim lehime karar verdi. Bozulmasına dair. Bana danışılmadan kardeşimin isminin buraya konulmasına karşıyım, dedim. Sivas valiliğinin sunmuş olduğu gerekçe de söyle: Kamunun yararına bu insanların isimlerinin burada kalması uygundur. Şimdi kamunun yararına öldürmüş oluyorsun ve kamunun yararına bu insanların isimlerinin burada kalmasını savunuyorsun. Şu anda kazandım, dava Danıştay’da, karar düzeltme aşamasında.”

ZAMAN AŞIMINA “HAYIRLI OLSUN” DİYEN ERDOĞAN’A SERT TEPKİ

Madımak Katliamı davasının zaman aşımına uğratılması üzerine dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “hayırlı, uğurlu olsun” sözlerini hatırlatan Hüseyin Karababa, “Bizim genelenlerimizde hayırlı uğurlu olsun, düğünü olan nişanı neşeli olanlara söylenir. Zaten kendisi yatırdı, besledi hayırlı uğurlu olsun dedi. Ben de bunun üzerine aileleri topladım, dedim ki arkadaşlar gelin 33 kişilik bir dava açalım Recep Tayyip Erdoğan aleyhine. Sen Alevilere karşı bir nefret suçu işliyorsun. Sana mı düşmüş sen bir başbakansın sen eşit davranman gerekirken katilleri destekleyen, onları onurlandırmak, onları cesaretlendirmek senin işin mi? Tabi bu çok tartışmalara sebep oldu” diye konuştu.

“ERDOĞAN HAKKINDA DAVA AÇTIM, ŞÜPHELİ OLARAK YAZDIRDIM”

Karababa Erdoğan hakkında dava açtığını belirterek şunları ekledi:

“Ben kendim gittim ve girişimde bulundum Recep Tayip Erdoğan hakkında dava açtım. Amacım onu şüpheli bir şahıs olarak yazdırabilmekti ve yazdırdım. Tabi meclis iç tüzüğünün 107 maddesi gereğince bakanlar, başbakanlar hakkında dava açabilmek için meclisten karar çıkarması gerekiyor. Yani bana buranın savcısı, ‘bizim buna gücümüz yetmez. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz hakkınızı kullanırsınız’ dedi. Bu hakkımı kulandım. Onlar da ‘yerel mahkemenin dediği doğrudur. Biz Recep Tayip Erdoğan’ı yargılama yetkisine sahip değiliz’ dediler. Dava bu şekliyle devam etti. Ben Recep Tayip Erdoğan’ı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdım. Derdim Recep Tayip Erdoğan’ı şüpheli olarak yazdırmaktı, onu da yazdırdım. Benim bu ülkede çok büyük bir hakkım yenmiş oldu. Kim tarafından Recep Tayip Erdoğan tarafından. Hiç konuyla alakası olmadığı halde konuya müdahil oldu cinayeti üstlendi bana göre. Yani bunun sorumlusu benim. Bu çocuklar da benim çocuklarım, dedi. Benim başıma gelenlerin Recep Tayip Erdoğan’ın başına gelmesini istiyorum. HZ Ali’den bir sürü dileklerim oluyor.”

“ABDULLAH GÜL’Ü MAHKEMEYE VERDİM”

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Ben bu işi çözeceğim” dediğini de hatırlatan Karababa, “Abdullah Gül Sivas’ta 107 sivil toplum örgütünü bir araya topluyorum, ben bu işi çözüyorum dedi. Bende bir yazı gönderdim. Bu işi çözecekseniz ailelerini de çağırın, dedim. ‘Hayır sizi çağırma ihtiyacı duymuyoruz’ dedi. Abdullah Gül’ü mahkemeye verdim. Beni çağırmak zorundasın benim kardeşim öldürülmüş. Sen Sivas’ta adı sanı duyulmamış derneği çağırıyorsun ama beni çağırmıyorsun.” dedi.

Türkiye’nin hiç bir katliamla yüzleşmediğini belirten Karababa, “Bu devleti Sivas’ta yüzleştireceğim” dedi.

“Maraş’ta katliam yaptı yüzleşmedi, Çorum’da, Erzincan’da yaptı, Elazığ’da, Malatya’da, yaptı yüzleşmedi. Ama ben kararlıyım. Sivas’ta yüzleştireceğim bu devleti. Bana verilen acıyı bana verilen bunca bedelin zahmetini birileri ödeyecek. Öyle oğlan yedi oyuna gitti, çoban yedi koyuna gitti. Bakın 15 Temmuz darbesi dediler bütün mevzuatın üzerini kapattılar. Ama benim davamın üzerini kapatamadılar. Ne yazık ki ne bir parti yetkilisi, ne bir parti başkanı 15 Temmuzla beraber bu Sivas da neyin nesi diyen kimse çıkmadı. Şu an ülkemizde herkes benim davamın üzerinin kapatılması için uğraşıyor. Ben davanın alttan alta açılması için uğraşıyorum.”

“BU BİR DEVLET ORGANİZASYONU”

“Geldiğimiz noktada başarılı olduğumuzu düşünüyorum” diyen Hüseyin Karababa, “En azından 24 yıldan beri halkın desteğiyle, toplumun desteğiyle beraber Madımak Oteli’nin önünü bırakmadık. Davamızın arkasını bırakmadık. Yorulmadık hiç, kimseden destek almadan, aileler olarak bu işi yürüttük. Oysa biraz açsam benim çocuğumu dernekler götürdü. Dernekler de bu davaya müdahil olmadılar” diye konuştu.

“Sanki benim çocuğum trafik kazasında ölmüş, müştekide benim. Böyle değil ki bu bir organizasyon. Devlet organizasyonu. Eğer biz Sivas’ı adam gibi bir noktaya taşırsak Anadolu rahatlayacak. Peki, niye Sivas’ta katliam yapıyorlar ya da Maraş’ta, Çorum’da? Katliamı yaptıkları zaman bu insanlar korkacaklar, evlerini ucuza bedavadan bu katilere verecekler. Bunlar da bedavadan bu insanların malını mülkünü ellerinden alacaklar. Divriği Türkiye’nin demir madenlerinin % 80’ni çıkartan bir yer. Divriği’deki insanlar da Alevi olduğuna göre bu insanların buradan sökülüp atılması gerekiyor. Bu insanların hakları hukukları üzerinde bu katil sürüleri çapulcular ,devlerin beslediği aşağılık unsurlar konacaklar, yiyecekler içecekler, iş sahibi olacaklar, aş sahibi olacaklar. Anadolu’da Alevileri temizlemek üzere devletin yürütmüş olduğu bir faaliyettir bu.”

“SİVAS’TA DEVLETİN AYAĞI TAKILDI”

“Sivas’ta devletin ayağı takıldı. Yürütemiyor, tökezledi. Bunu görüyoruz. Eğer Sivas’ta ciddi mücadelemizi devam ettirirsek bu katiller bir daha Maraş’ta Çorum’da Malatya’da katliam yapma girişiminde bulunamayacaklar” diye konuşan Karababa, şu bilgileri verdi:

“CEZAEVİNDE YATAN 33 KATİL VAR”

“Şu an cezaevinde yatan 33 katil var. Fakat ben sürekli Adalet Bakanlığı ile yazışıyorum. Bunlar nerede? Kaç kişiler? Bir gönderiyor bana 27 kişi var, bir gönderiyor 28 kişi var. iyi de kardeşim bu 27 üzerindeki 5 tane adam nerede. Şu an bununla uğraşıyorum. Önümüzdeki günlerde gelen evrakla bir dava açacağım. Sen bu adamları nasıl bıraktın, hangi arka kapıdan ve hangi gerekçeyle bıraktın.

“BU KEZ MIZRAK ÇUVALA SIĞMAYACAK”

Cafer Erçakmak biliyorsunuz cenazesi orada çıktı. Şüpheliyim o muydu değil miydi? Yoksa bunlar bir yerden ceset satın adlılar bu Cafer Erçakmak deyip götürüp gömdürdüler mi. Emniyete 400 metre valiliğe 500 metre mesafede evinde yaşıyormuş adam. 1. Ağır ceza Mahkemesi’nde diyor ki adam, Fransa’daymış, Fransa’ya yazı yazdık gelecekmiş falan. Bu kadar basit, bu kadar ucuz, bu kadar kimliksiz ve kişiliksiz. Bir devlet yaptığı katliamı kapatamayacak kadar aciz yâ da bizi basit sanmış. Bu cinayetleri işledi, şimdide işin altından da çıkamıyor. Muhatapta yok ortada, herkes biz yapmadık, diyor. Bu kez böyle olmayacak mızrak çuvala sığmayacak. Ben ölsem de yazdık bunları koyduk evraklarımızı. Bizden sonraki süreçte gelen genç insanlar burada bu olmuş, siz bunun hesabını vermemişsiniz. Burada da bu olmuş yine bunun hesabını vermemişsiniz, diyecekler.”

“CİNAYETİN KARANLIK NOKTALARINI AYDINLATMAYA ÇALIŞIYORUM”

Bu konuda kitaplar yazdıklarını söyleyen Karababa, “Elimizden ne geliyorsa geceli gündüzlü 24 saat bir fiil bu işi takip ediyorum. Bununla yatıp, bununla kalkıyorum. Bulduğum her arkadaşa, her insana, her topluluğa, iç yapıyı, cinayetin karanlık noktalarını aydınlatmaya çalışıyorum” diyor.

Şu an yürüyen bir dava olduğunu hatırlatan Karababa, ” 3 katil Almanya’da. Almanya vermiyor. Bura da doğru dürüst istemiyor. Avukatım aracılığı ile bunların vatandaşlıktan çıkartılmasını istedim. Gerekçe de şu: Onlar bizi aşağılamaya çalışırken biz onları aşağılatalım. Bunların insan olmadığını, bir memleketi olmadığını bir katliam sanığı olduğunu, Almanya devletine de sen toplu katliam yapan cinayet işleyen birilerini nasıl mülteci olarak bünyende bulundurabiliyorsun. Neden burada şairler, yazarlar, sanatçılar, karikatürcüler, semah dönenler öldürülüyor. Hayatında hiç bir suça bulaşmamış hiç kimseye öte git beriye gel demeyen bu insanlar öldürülüyor.”

“FİKRİ SAĞLAR DAVAYA NEDEN MÜDAHİL OLMADIN?”

“Kimi öldürdüklerini bilmedikleri halde herkesi öldürebilen bu katil sürülerine Almanya açmış bağrını, Fransa açmış bağrını, Hollanda açmış bağrını bunları besliyor” diyerek tepki gösteren Hüseyin Karababa, “On yerden birden saldırının altındayız. Kültür Bakanlığı’na diyoruz ‘arkadaşım sen neden bu işe müdahil olmadın. Zamanın bakanı fikri sağlar sen bu insanları başı boş bıraktın. Boş yapayalnız, kimsesiz. Kendin kurguluyorsun kendin oraya götürüyorsun. Heykel bize ait değil. Hala Aleviler heykelin bize ait olduğunu söylüyorlar. Hayır, Kültür Bakanlığı’nın envanterine kayıtlı. Fikri Sağlar adam gibi karşıma çık, neden müdahil olmadın bu davaya. Karanlık içinde karanlıklar.”

“MADIMAK OLDUĞU SÜRECE ALEVİLİĞİ PARÇALAYAMAZLAR”

Madımak olduğu sürece Aleviliğin parçalanamayacağını vurgulayan Karababa, “Herkesin orada kaybı var. Solun, Bektaşilerin, Kızılbaşların, Alevilerin de kaybı var. Kayıp ortak kaybımız. Burayı parçalayamadıkları sürece Alevileri birbirinden kopartma şansları yoktur” dedi.

Hüseyin Karababa, son olarak “24 yıldır Anadolu’da katliam yapılamıyorsa bizim Sivas davasında dik duruşumuzdan ve mücadelemizden, davaya sahiplenmemizdendir” mesajını verdi.

Cebrail ARSLAN /ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak