MEHMET BAYRAK
Arapça ve Farsça’ya son derece hakim; bilgin, şair ve hattat bir aydın olan Fani Efendi; ebcetle tarih düşürmekte de usta bir şairdir.
Asıl adı Mehmed Abdülbaki Fani olan, ancak bilinen yaygın adıyla Fani Efendi, Güney Kürdistan’daki Süleymaniye şehrinden Ahmed İnayet Efendi’nin oğludur. Fani Efendi, 1266(M. 1850) yılında Süleymaniye’de doğar.
Küçük yaşta Sıbyan Mektebi’nde Kuran’ı hıfz edip, Bağdat’ta medrese eğitimini tamamlayarak, dönemin ünlü Bağdat müftüsü Zehavi’den icazet alır.
19. yüzyılın ikinci yarısı ortalarında Süleymaniye’den gelip Adana’ya yerleşir ve 1876 yılında Kozan sancağına bağlı Kars-ı Zülkadiriye (Kadirli) Rüştiyesi (ortaokulu) öğretmenliğine atanarak, burada yedi yıl çalışır. Daha sonra buradaki görevinden ayrılarak sırasıyla Kozan Nüfus Memurluğu, Aşar Başkâtipliği, Feke Aşar Memurluğu, Kozan Aşar Müdürlüğü görevlerinde bulunur. Aşar memurluklarının kaldırılması üzerine Kozan ve Feke’de bu kez müfettişlik ve malmüdürlüğü görevlerinde bulunur. 1887’de İstanbul’a gelerek sınava girip başarı gösterdikten sonra sırasıyla Cebelibereket (Osmaniye) ve Maraş sancakları tahrirat müdürlükleri görevlerinde bulunur.
1893 yılında Fani Efendi, bu görevinden alınarak Bingazi’ye sürülür. Bunun üzerine İstanbul’a giden Fani Efendi, bazı dostlarının yardımıyla durumu düzelterek yeniden Maraş Tahrirat Müdürlüğüne atanır. Yazar, manzum özgeçmişinde bu durumu şöyle yansıtır:
Beni Bingazi’ye baht-ı siyahım eyledi tahvil
İlahi sen bilirsin hâlimi bilmem ne hikmettir
Mevani hep müheyya bende yokken bir adet lira
Yedi etfal ile Bingazi’yi bulmak ne külfettir
Haziran altısında 311 sal-i malide
Yine tayin oldum Maraş’a lutf-u Sadarettir
Sekiz yıl Maraş’ta görev yapan Fani Efendi, kendi isteğiyle ikinci kez Cebeliberek, daha sonra da Mersin Tahrirat Müdürlüğü görevlerinde bulunur. Meşrutiyetin ilanından sonra tazminatını alarak görevden çekilir ve eşinin memleketi olan Kadirli’ye yerleşir.
Çocukları
Yukarda da vurgulandığı gibi onun (yedi etfali), yani yedi çocuğu bulunmaktadır. Tümü erkek olan bu çocuklardan üçü, Cumhuriyet’ten sonra 150’likler listesine alınan Kürt aydınlarındandır. Kürt literatüründe 150’lik Fanizadeler olarak bilinen bu kişilerden Ali İlmi Fanizade (1878-1964), edebiyat öğretmeni, şair ve Adana’da yayımlanan Ferda gazetesinin sahibidir. 1884 doğumlu Zeynelabidin Fanizade, Hürriyet ve İtilaf Fırkası Umumi Kâtibi, yani Genel Sekreteriydi. Diğer kardeşlerden Mesud Fanizade (1889- 1979) ise, sürgünden sonra Paris’e giderek orada eğitim görmüş ve Le National Kurde et son Evolution Sosyale (Kürt Ulusunun Sosyal Gelişimi) konulu doktora tezini hazırlamıştır (1933). 1938 Affı’yla ülkeye dönen yazar, aynı yıl döndüğü Hatay’da ‘Atatürk’ün Hayat Felsefesi’ konulu bir kitapçık yayımlamıştır. Fanizadeler’den Dr. Baki Bilgili ise, Türkiye’de İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilmiş olup, 1979 Haziranında 100 yaşındayken İstanbul’da ölmüştür. Diğer üç kardeşin kimliği konusunda ise bilgimiz yoktur.
Edebi Kişiliği
Manzum özgeçmişinde; kimsenin kendisinden şikayetçi olmadığını, kendisinin de kimseden şikayeti bulunmadığını şu sözlerle anlatır:
Beşer benden şikayet etmemiş Mevlaya şart olsun
Kaderden ben de şekva eylesem küfran-ı nimettir
Gerçekten, memurluk hayatı belli bir düzen içinde geçen Fani Efendi’nin özel yaşamında da büyük bir saygınlık uyandırdığı, söz ustası ve hoşsohbet bir kişiliğe sahip olduğu belirtilir.
Arapça ve Farsça’ya son derece hakim; bilgin, şair ve hattat bir aydın olan Fani Efendi; ebcetle tarih düşürmekte de usta bir şairdir.
Kendi çocuklarının yanısıra çevresinde birçok gencin yetişmesine de yardımcı olur. Bütün çocuklarını okutur ve tümü alanlarında önemli bir düzeye ulaşırlar. Dönemin Adana Valisi Abidin Paşa’nın çocuklarına Arapça, Farsça dersleri verdiği gibi; Türkiye’de eserleri bilim çevrelerine kaynaklık eden İbnülemin Mahmud Kemal İnal gibi bilginlere de hocalık yapar. Bundan dolayı kendisi „Hoca Fani Efendi“ olarak da anılır.
İbnülemin, onun hocalık serüvenini şöyle anlatır:
„Babam 1886 yılında Kozan Mutasarrıflığına atandığı sırada, Fani Efendi orada Aşar Başkâtibi idi. Bana ve kardeşim Ahmed Tevfik Bey’e, Arap ve Fars edebiyatı ve Ta’lik yazısı konusunda ders verdi. Kendisinin edebiyattaki derinliğinden yararlandık. (…) Adana ve çevresinde pek çok genç, üstadın bilim ve edebiyat birikiminden yararlanmıştır.“
(İ.M.K. İnal: Son Asır Türk Şairleri, Dergah yay. 3. bas. 1988, s.364)
Şiirlerinden Örnekler
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, onun Türk, Arap ve Acem edebiyatının binlerce şiirini topladığı halde kendi şiirlerini toplayıp yayımlamamasını üzüntüyle belirterek, birkaç şiirini verir.
Gazel
Senin âya esir-i dest-i gaddar olduğun var mı
Teselli verme candan böyle bizar olduğun var mı
Ser-i mu’aşkile rabt ü alâkan yoktur ey zahid
Senin zülf-ü perişana giriftar olduğun var mı
Mariz-i aşka müşküldür şifa ey İbni Sina ah
Nigâh-ı çeşm-i mahmur ile bimar olduğun var mı
Enelhak nârasından urma dem ey şeyh-i bi-nusrat
Deminden Pir-i Mansur’un haberdar olduğun var mı
Beşer şeklindeki İblis-i pür- telbise aldanma
Mazallah zelil-i kayd-ı mekkâr olduğun var mı
Nu mucizdir, ne sahir adeta bir şair-i mahir
Leb-i Fani gibi sen de dürerbar olduğun var mı
Gazel
Baran-ı belâ yağsa semadan hazer etme
Tufan-ı fena bassa cihanı keder etme
Yaran-ı safanın kadeh-i kalbini kırma
„Bintülinab“ın kanını zahid heder etme
Âyine-i vicdanına bak çeşm-i edeble
Pertevsiz olup ayb-ı cihana nazar etme
Manend-i sedef ağzını açtıkça güher saç
Mercan gibi bir kimseyi hunin-ciğer etme
Ey şahs-ı fürumaya çıkıp sadra oturma
Miktarını bil meclis-i zir ü zeber etme
İnsaf kıl ey hayr ü şer’e muktedir adem
Nefin yok ise kimseye bari zarar etme
Her lahza rakib ile niçin böyle gezersin
Ey ömr-ü azizim ecel ile güzar etme
Baki kalacak âlem-i fanide sühandır
Fani bu yeter çok tama-i sim u zer etme.
Yoruma kapalı.