PİRHA – Halkların Demokratik Partisi (HDP) Başkanvekilleri, Alevi toplumunun temel hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması amacıyla TBMM Başkanlığı’na kanun teklifi verdi.
HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, inanç özgürlüğünün sağlanması ve korunması, tarihi ve kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılması, kültürel çoğulculuğun korunması, farklılıkların yaşatılması ve bu bağlamda Alevi yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması amacıyla TBMM Başkanlığına kanun teklifi verdi.
“Alevilerin İnançlarının Korunması Hakkında Kanun Teklifi” başlığı ile Meclis Başkanlığı’na sunulan yazının gerekçesinde Anayasa’nın 24’üncü Maddesine işaret edilerek “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.” ifadesine yer verildi.
KANUN TEKLİFİNDE NELER VAR?
Söz konusu kanun teklifinde, devletlerin, bireylerin “din ve inanç özgürlüğünü” sağlayacak önlemleri almakla yükümlü olduğu vurgusu da yapıldı. HDP’nin kanun teklifinde okullardaki din derslerinin kaldırılması da gündeme getirilerek şu ifadelere yer verildi:
“Ana, babaya çocuklarının zorunlu din derslerinden muaf tutulmasını isteme hakkı tanınmalıdır.
Bu konuda özellikle dikkat edilecek nokta, devletin, din hizmeti verirken, bireylerin farklı dini inançları karşısında yansızlığını özenle koruması mecburiyetidir. Devlet sözünü ettiğimiz din hizmetini, ülkede mevcut başlıca din ve inanç gruplarının hepsine vermelidir. Bu, olmazsa olmaz koşuldur.
Ancak ne var ki; Türkiye’de pek çok inanç grubu inançlarını özgürce yaşayamamakta, baskı ve dayatmaların dışında ayrıca linç kültürünün de mağduru olmaktadırlar. Geçmiş dönemlerde yaşanan Yahudi mezarlıklarına saldırılar, kiliselere yönelik saldırı ve nefret odaklı söylemler ülkede inanç özgürlüğünün kullanılamadığının kimi örnekleridir. Elbette bu ayrımcı tutum ve nefret ikliminden en çok etkilenen kesim olarak Alevi toplumunun yaşadığı mağduriyet sürekli gündemde yer almaktadır.
Anayasanın 10uncu Maddesinin 1inci fıkrasında belirtilen eşitlik ilkesine göre, ‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir’ hükmü yer almaktadır. Ancak Aleviler ülkenin büyük bir toplumsal kesimi olmalarına rağmen, eşit yurttaşlık bağlamında din ve inanç özgürlüğüne dair çeşitli engellemelere tabi tutulmakta, dahası nefret söylemlerinin odağında yer almaktadırlar.
Alevilerin dini ritüellerini yerine getirdikleri cemevlerinin yasal statüsünün olmayışı, inançlarını istedikleri gibi yaşamalarının önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Yani anayasal güvence altında olan din ve vicdan hürriyeti Alevileri kapsamamakta, inançlarından ötürü baskıya maruz kalmaktadırlar.
Zorunlu eğitimin bir parçası olan din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde sadece Sünni inancına dair bilgiler verilmekte, diğer din ve inançlara yer verilmemektedir. Çocuklarının alacağı dini eğitimin; çocukların kendi inançlarını tanımaları yönündeki bir sistemle gerçekleşmesi veya tek bir dine dayalı eğitimden çocukların muaf tutulması yönündeki haklarını yargısal makamlar önünde arayan pek çok aile, AİHM’in ‘din ve inanç özgürlüğünün korunması’ yönündeki kararları ile elde etmişlerdir. Ancak devletin yapması gereken, ailelerin bireysel olarak kendi hak mücadelelerini yürütmek zorunda kalmaksızın bu hakların kendilerine teslim edilmesini sağlamaktır.
Alevilerin ibadethanelerinin yasal statüye kavuşturulması, kutsal mekanların korunması bakımından da zaruridir. Buna dair mevcut tüm kanunlarda bir değişiklik yapılması ve cemevlerinin statülerinin oluşturulması esastır. Cemevleri birer dernek değil, Alevilerin dini ritüellerini yaşadıkları ve geleceğe taşıdıkları kutsal mekanlardır.
Yine televizyonlarda, basın-yayın organlarında Alevilere yönelik ayrımcı ve hatta hedef gösteren söylemler yer aldığı halde bu duruma müdahale edilmemekte, bu da doğrudan Alevi yurttaşları odak haline getirmektedir. Ülkenin yakın tarihine bakıldığında, Aleviler büyük katliamların mağduru olmuşlardır. Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas katliamları bazı tarihsel örneklerdir. Alevi yurttaşların evlerinin işaretlenmesi de ayrımcılığın ve nefret söyleminin kristalize bir örneği olarak karşımızda durmaktadır.
Öte yandan kamuya yapılan personel alımlarında da bu durum net bir şekilde izlenmekte, memur statüsüne yapılan alımlarda Alevi yurttaşlar devre dışı bırakılmaktadır.
Özcesi Alevi yurttaşlar hem maddi hem de manevi anlamda sahip oldukları inanç ve kültür nedeniyle ayrımcılığın öznesi durumuna getirilmektedir.
Toplumsal barışın korunabilmesi aynı zamanda farklı inançlara saygı ile mümkündür. Bunu mümkün kılmak için ise yasaların koruyuculuğuna başvurmak gereklidir. Türkiye’de mevcut durumda, toplumun bir kesiminin dini vecibelerini yerine getirmesi için her türlü yasal düzenleme yapılırken, diğer bir kesimin dini vecibelerinin engellenmesi, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ‘Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü’ maddesi ve Anayasa’nın 10uncu Maddesinde düzenlenmiş olan eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelmektedir.
Bu bahisle Alevilerin inançlarının korunması amacı ile kanun teklifi hazırlanmıştır.”
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.