PİRHA-Dersim soykırımının ilk adımı kabul edilen 4 Mayıs 1937 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararının yıl dönümünde Dersim’de, katledilenler için Seyit Rıza Meydanında anma etkinlikleri yapılıyor. Katliamının yıl dönümü nedeniyle HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü ile konuştuk.
Dersim soykırımının ilk adımı kabul edilen 4 Mayıs 1937 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararının yıl dönümünde Dersim’de, katledilenler için Seyit Rıza Meydanında anma etkinliği düzenlenirken aynı saatlerde Türkiye ve Dünya’nın birçok ülkesinde de anma etkinlikleri yapılıyor. Katliamının yıl dönümü nedeniyle HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü ile konuştuk.
PİRHA’ya konuşan Önlü katliamı değerlendirirken “Teklik üzerine oluşmuş bir Cumhuriyet’e karşı en fazla tehlike teşkil eden yerdi. Onun için deniyor ya çıbandır. Çıbanın ameliyat ettirilmesi gerekirdi. Yani teklik için bir çıbandır. Çoğulculuk için en demokratik, en çoğulcu bir toplumsal yapıydı aslında. Ama teklik yani ulus devlet mantığına göre de en tehlikeliydi. Onun için katliamın tek bir boyutu değil birçok boyutu var. Bir dil katliamı var, doğa katliamı var, kültür katliamı var, inanç katliamı var” ifadelerini kullanıyor.
Önlü’nün sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
Dersim katliamının yıl dönümünü yaşadığımız şu günlerde Cumhuriyet tarihi açısından bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Alican Önlü: Yıl dönümü deyince sadece bir sefere mahsus katliama uğramış bir coğrafya, bir halk ve bir kültür değil. Osmanlı’dan beri katliamlardan geçmiş, asimilasyona uğramış, inkar edilmiş, reddedilmiş bir coğrafya ve bir toplum. Ama en katmerlisi, en sistemlisi, en derli toplusu, artık soykırıma vardıracak şey Cumhuriyet tarihinde oldu. Öncesinde klasik bir söz vardır derler ya “sefer olur zafer olmaz” defalarca işgal etme, asimile etme, katletme temelinde seferler yapılmış ama zafer olmamış. Cumhuriyet tarihinde Dersim 38 olarak tarihe geçen bir soykırım düzeyine ulaştı. Tabi Dersim katliamı söylenirken de hep Dersim 37, 38 olarak söylenir tarihe böyle geçmiştir.
Bu katliam sadece iki yılla sınırlı değil. Bilindiği gibi Cumhuriyet tarihinden önce de Dersim toplumuna, kültürüne, inancına değil aynı zamanda doğasına karşı da bir katliam vardı. Osmanlı döneminde bile bentler denen doğasını işte bugün barajlar dediğimiz ta o dönemden beri gelen yani sadece topluma değil doğasına karşı da katliam planları vardı.
Yani inancına, kimliğine dair bir saldırı diyebilir miyiz?
Tabi ki…Cumhuriyet oluşunca teklik üzerine oluştu. Bu teklik farklı kimliklerden halklar soykırıma, katliama uğramıştı.Bu toprakta yaşayan Alevi toplumu önceden nasıl bir katliama, nasıl bir soykırıma uğratılacağı sadece bir bakanlar kurulu kararıyla değil, resmi bakanlar kurulu kararına gelene kadar öncesinde bir sürü raporlar hazırlanmıştır.
Yani tek ulus, teklik adına oluşturulan bir Cumhuriyette hangi konularda tehlike teşkil eder dendiğinde biliyorsunuz. Kürdistan’daki bütün katliamlardan sonra yapılmıştır. Nedeni ise direngen olması, inanç farklılığı, dil farklılığı, kültür farklılığı ve toplumsal ilişkiler farklılığı var. Ama en esasta olan da yeni oluşmuş ulus devleti devlet dışı bir sistemi vardır. Onun için fiziki bir soykırımın ötesinde kültürel, inançsal ve doğa soykırımı bu güne kadar da devam ettiriliyor. Belki de Ortadoğu’da, Kürdistan’da kalan son devlet dışı bir toplumdu.
Sadece insanların toplumun kendi arasındaki ilişkisi değil aynı zamanda devlet dışı bir toplumsal ilişkileri vardı. İnanç boyutundaki ocaklarıdır, Pir Rehber ilişkisidir. Bundan dolayı Cumhuriyet’e en fazla tehlike teşkil eden yerdi. Onun için deniyor ya çıbandır. Çıbanın ameliyat ettirilmesi gerekirdi.
Peki katliamdan sonra yani 37, 38’den sonraki süreci nasıl değerlendirebiliriz? Katliam orada yapıldı bitti mi, yoksa hala devam ediyor mu? AKP hükümetinin yaklaşımını nasıl değerlendirebiliriz?
Doğaldır ki bir ulus devlet tekliği için sadece fiziki olarak tehlike değildi. Yani askere gitmeyen, vergi vermeyen bir devletin otoritesine karşı başta bu söyleniyordu. Ama daha sonra da eğer teklik kendini devam ettirmek istiyorsa bu çoğulculuğun ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunu da fiziki olarak kaldırıp ve sürgün etseniz bile bu kültürel yapı kendini gittiği yerde de yaşatıyordu. Onun için Dersim 38’den sonra asıl katliamı yaşadı.Bir kültürel ve inançsal katliam vardı. Barajlarla da bugüne kadar geliyor. Çünkü teklik hiçbir zaman o coğrafyada ve toplumda kendini var edemedi.
Dersim 37/38 fiziki katliamı bir kültürel, inançsal, toplumsal soykırım olarak bugüne kadar devam ediyor. Tabi bu devam ettirilirken içinde belki de en katmerlisi, en bariz yoğunlaştırılmış hali de son saray AKP-MHP ittifakı ile hayata geçirilmek isteniyor. Nasıl ki saray MHP faşist diktatörlük rejimi veya kendini referandumla kurumlaştırmak isteyen sistem bütün toplum için bir belaysa Alevi toplumu için iki beladır.
Referandumda Dersim’de şöyle bir genel tutum sergilendi. Nasıl ki HDP diyordu ya hayırımız diğer hayırlardan farklıdır. Dersim’de şöyle bir şeyle yaklaşılıyordu. Bu hayır sadece 15 yıllık bir AKP veya saray diktatörlüğüne karşı bir hayır değil bu aynı zamanda 95 yıllık bir tekçiliğe karşı da bir hayırdır. Kerbela’dan bugüne kadar Alevi toplumuna karşı bir sistem bir zihniyet oluştu. Alevi toplumsal yapısına karşı bir zihniyettir. Muaviye ve İŞİD zihniyetidir. Bu günde daha katmerli bir halde sürdürülüyor.
OHAL koşullarında Dersim’in ruh hali nasıl? Katliamın yıldönümü, hazırlıklarınız ne aşamada?
Bütün soykırımlarda olduğu gibi bir anma günü tartışılıyordu. Bu da 4 Mayıs bakanlar kuruluyla artık bunun resmileştirmesi, yani bu katliamın mecliste resmileştirilmesi bir anma günü olarak kabul edildi. Ondan sonra da 4 Mayıs Dersim katliamı anma günü olarak çoğu yurt dışında Dersim İŞA Cemiyeti’nin Avrupa Parlamentosu bünyesinde Almanya’da bir altı yedi yıl konferanslar şeklinde yapıldı. En son olarak ta bir tartışma sonucu artık bu anmanın katliamın, soykırımın yaşandığı yerde artık bir geleneksel hale getirip sürdürmek gerekiyor dendi. Geçen sene Dersim’de konferanslar şeklinde yapıldı. Dersim’de katliam tek merkezli yaşanmadı. Tek bir toplumsal kesimde, aşirette yaşanmadı. Tüm aşiretler yani direnen direnmeyen bütün aşiretler bu katliamdan geçti. Onun için bu defa her aşiret, her toplumsal yapı, her bölge, her köy kendi acısını, anmasını yaşasın diye katliamların yapıldığı yerde anıtların yapılması planlanmıştı. Ama bu sene OHAL olması yaşanan süreçten kaynaklı bu yapılamayacak. Bir anmanın yapılması için de bu sene merkezde Dersim’de ki sivil toplum örgütleri, siyasi partiler konuya duyarlı olan Dersim dernekleri, Alevi inanç kurumları 4 Mayıs anmasının hazırlıklarını yapıyorlar.
Bir çağrınız var mı?
Biliyorsunuz içişleri bakanı, başbakan müsteşarları nasıl ki 38’de önceden keşifler yapıldı, raporlar hazırlandı, karakollar ve kışlalar yapıldı ve ondan sonra bir katliam gerçekleştirildi. Bir yıldan beri aynı şekilde Dersim’e ilişkin de bu hazırlıklar yapılıyor. İlk önce kurumlar kapatıldı. Kurumların yöneticileri, eş başkanları tutuklandı. Belediye eş bakanları tutuklanıp kayyum atandı. Topluma öncülük yapabilecek yani bu tür durumlarda öncülü yapabilecek toplumsal tepkiyi geliştirecek tek tek kişiler, bireyler hepsi tutuklandı. Bu bir ön hazırlıktı. Diğer yandan da askeri olarak tüm hazırlıklarını yaptılar. Eğer burası böyle bir hazırlık yapmışsa kendi açısından 2017 yılını kurtarmaya çalışıyor . O zaman bizim de şöyle bir çağrımız var. 2017 yılında Dersim’e dair bütün kurumlarımız dernek, vakıf, inanç kurumlarımız, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, aydın, sanatçı akademisyen, bu konuda duyarlı olan herkesin de kendi yerinde bir şeyler yapması önemliydi. Ama bu sene ne yapabiliyorsak, ne ses verebiliyorsak hangi tepkimizi gösterebiliyorsak Dersim’de gösterelim. Bu neyi getirecektir karşı tarafa bir cevaptır. Yani bir geriletme ve bertaraf etmedir. İkincisi de oradaki topluma, oradaki insanlara bir moraldir.
Haberin Videosu
Yoruma kapalı.