PİRHA-Halkların Demokratik Kongresi’nin “Çözüm Barışta” panelinin ilk gününde “Barış yalnızca silahların susması değildir. Barış, hakların gasp edilen haklarını geri alınmasıdır” vurgusu yapıldı. HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, Suriye’de devam eden Alevi katliamına da işaret ederek “Suriye halkları tedirginlik içerisinde” diye konuştu.
Video eklenecek..
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) “Halkların eşit ve özgür yaşamı yolunda çözüm barışta” isimli iki günlük panelinin açılışı yapıldı.
İstanbul’da bir otelde yapılan toplantıya, çok sayıda siyasetçi, akademisyen ve dünya genelinde barış müzakereleri konusunda deneyim sahibi isimler katıldı. Programın açılış konuşmasını HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş yaptı.
“KÜRT SORUNU, SADECE KÜRLERİN SORUNU DEĞİLDİR”
Kürt sorununun çözümü konusunda tüm yurttaşlara sorumluluk düştüğünü söyleyen HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, konuşmasının devamında şunları dile getirdi:
“Yaşadığımız coğrafya direnişin ve umudun yeridir. Yıkım yaratan bir anlayışa karşı alternatifleri burada tartışacağız. Savaş yerine halkların onurlu bir barışı nasıl kuracağımızı tartışacağız. Barışa giden yolu burada iki gün boyunca sizlerle birlikte değerlendiriyor olacağız. Konferansımızın en kritik başlıklarından birisi eşitlik ve Türkiye’nin demokratikleşme başlığıdır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e isyanlardan, müzakere süreçlerine, baskıdan direnişe kadar süren uzun bir mücadele.
Her dönemde farklı biçimlerde ama aynı kararlılıkla süren bir hakikat var. Kürt halkı tanınmadan Türkiye’de gerçek bir demokrasinin inşası mümkün değildir. Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değildir, bu Türkiye’nin demokrasi ve hukuk sorunudur. Bütün Türkiye yurttaşlarının sorunudur. Demokrasi, ülkedeki herkes için tehlike altında. Kayyum politikaları demokrasiye bir hançer saplıyor. Demokratik bir Türkiye istiyorsak Kürt halkının mücadelesine görmezden gelemeyiz. Kürt halkı, tarih boyunca her zulme karşı ayakta kaldı ve kalmaya da devam edecek. Kürt halkı özgür olmadan Türkiye özgür olamaz. Peki bu sorun neden çözülmüyor, çözülmek istenmiyor? Oysa bu sorun güvenlik politikalarıyla değil, barışla çözülebilir.”
“ALEVİLERİN KATLEDİLMESİ SURİYE’DE ÇOK KÜLTÜRLÜ İNANCIN GELECEĞİNİ TEHDİT EDİYOR”
Barışın kazananı ve öncüsü olma konusunda kararlı olduklarını ifade eden Beştaş, “Özellikle Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar, Kürtler ve seküler yönetim isteyen Sünniler için Suriye’de büyük bir endişe hakim. Şeriat temelli yönetim anlayışı girişimleri bu nedenin altında yatıyor. Özellikle Arap Alevilere yönelik saldırı ve katliamların artması yeni bir şiddet dalgasının hayata geçirilmek istendiğini gösteriyor. Alevi köyleri yağmalanıyor ve toplu göçler yaratılıyor. Sistematik olarak hedef alınıyorlar. Bu durum aynı zamanda Suriye’de çok kültürlü bir inancın geleceğini de tehdit ediyor. Az önce haberin aldık, Gazeteci Aziz Köylüoğlu SİHA ile katledildi çok üzgünüz. Rojava tüm Ortadoğu halklarının ortak bir demokrasi modeli olarak tüm dünya halklarına da umut oldu. İyi ki kadın mücadelesi var. Eğer barışı toplumsallaştırmak istiyorsak bunu kadının eşit görülmesiyle sağlayabiliriz. Bütün bu süreçler bize şunu gösteriyor; Ortadoğu’da kalıcı barışın inşası ancak halkların kendi eliyle kurduğu adalet temelinde yükselen demokratik modellerle mümkündür” diye belirtti.
“BARIŞ BİR LÜTÜF DEĞİLDİR, HALKLARIN EN DOĞAL HAKKIDIR”
Barışın yalnızca silahların susması olmadığını aynı zamanda halkların gasp edilen haklarının geri alınması olduğunu vurgulayan Beştaş, “Barış bir lütuf değildir, halkların en doğal hakkıdır. Bugün barışın İmkansız olduğu algısına yıkmak zorundayız. Emperyalist müdahalelere karşı ortak mücadele ile güçlü bir halk mücadelesi ile güçlüdür. Gerçek barış halkların örgütlülüğü ile gelir. Bu konferans sadece bildirgeler yayınlayacak bir toplantı olarak biler açısından kalmamalı, halklara güç veren bir adıma dönüşmelidir. Barış masa başında yazılan bir anlaşma değildir. Kürt halkı, Filistin halkı direniyor. Umut barıştadır. Sayın Abdullah Öcalan tarafından ortaya konulan paradigma salt Kürtler için değildir. Tüm halkların ortak iradesiyle demokratik, ortak bir yaşamda var olmasını sağlayacak bir modeldir. Tarih, halkların direnişini yazmaya devam ediyor. Barış talebimiz için mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
“KÜRTLERİN VARLIĞI YOK SAYILDI”
Halkların Demokratik Kongresi’nin “Çözüm Barışta” panelin birinci bölümünde moderatörlüğü siyasetçi Filiz Kerestecioğlu yürüttü. Kürtlerin varlığının yok sayıldığını belirterek paneli açan Kerestecioğlu, “Devletin hakikati daima Kürdün iradesini görmeyen bir yerdeydi” diye belirtti.
Panelin devamında Tarihçi yazar Namık Kemal Dinç, ‘Kürt sorununun ortaya çıkışı ve geçmişten günümüze tarihsel karakteri: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e; dinamikler, süreklilikler ve dönüşümler’ konusunda sunum yaptı.
GENÇ: KÜRTLER ARTIK TEHDİT EDİLMEMEK İSTİYORLAR
Panelin konuşmacılarından Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç ise “Baskıyla süregiden süreç, Cumhuriyetle beraber inkarın çok fazla öne çıkmaya başladığı bir dönem oldu” sözleriyle başladı. Genç, ‘İsyan ve direnişlerin aynasından Kürtlerin ulusal demokratik talepleri ve haklarının evrimi: Nereden nereye gelindi?’ başlığına dair şunları söyledi:
“İlginçtir ki Kürtler, bağımsız bir devlet kurma amacıyla isyan etmiş görünüyor. 25 isyanın temelinde bu yok. Ulusal bir devlet fikri yoğun değildi. Temel taleplerin özerklik olduğunu görüyoruz. ‘Ülkeyi bölüyorlar’ söylemi doğruyu hiç yansıtmıyor. Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber Kürtler, tek devlet formuyla çok ciddi bir asimilasyona tabi oldular. Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasından korkan devlet, uygulamalarıyla; iki hukuk, iki siyaset üreterek aslında ikinci devleti kendi kurmuş oldu.
Yürütülen barış görüşmeleri içerisinde Kürtler, bir toplumsal kabul, özyönetim hakkı istiyor. Kürtler, aynı zamanda kültürel bir asimilasyon içerisindeler. Toplumun yarısı anadilini konuşamıyor. Anadile dair yasal güvence de isteniyor. Kürtler artık dört parça Kürdistan’da tehdit edilmemek istiyorlar.”
KÖKER: SADECE SİLAHLARIN BIRAKILMASINA DÖNÜK BİR BEKLENTİ ÇÖZÜM GETİRMEZ
İlk oturumun bir diğer konuşmacısı ise Prof. Dr. Levent Köker oldu. ‘Anayasal rejim ve statü sorunu: Cumhuriyet’in krizi ve resmi ideolojinin çıkmazı; Kürtlerin siyasal temsilini yapılandıracak yasal ve anayasal mekanizmaların gelişimi.’ başlığını değerlendiren Köker, şu konuşmayı yaptı:
“Kürt sorununun anlamı, çözülmesi durumunda Ortadoğu halklarının birlikte, özgür yaşamı açısından bir model ortaya konulmuş olacak. Daha da ötesi Sayın Öcalan, eskiden beri yazdı, hem modernitenin totaliter yüzünü ortadan kaldıran,, demokratik moderniteye imkan tanıyan, dolayısıyla kapitalizmi de yerinden eden bir paradigmatik açılım söz konusu.
Kürtler de Türk devletinin istisna halidir. Hukuk çalışıyor mu bilmiyoruz ama bir başka hukuk uygulanıyor. Hatta hukuksuzluk var. Hukuksuzluk, hukukun içerisine sokuldu, normalleştirildi. Bu durum, Kürt özgürlük hareketi için bir şanstır. Örneğin AİHM kararları uygulanmıyor. Demirtaş, Kavala, Atalay örnekleri var. Hukuksuzluğun, kanunların içine girdiğine görüyoruz. Anayasanın 42. Maddesi ‘Türkçeden başka hiçbir dil okullarda ana dili olarak okutulamaz’ deniliyor. Bu anayasayı Kenan Evren ve arkadaşları yaptı.
Lozan Barış Anlaşmasında ‘Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyrukları’ deniliyor. Lozan’da söylenen şey; bütün Türkiye devleri vatandaşlarının ana dillerinin Türkçe olmadığıdır.
1982 anayasasında konulan bu yasak, gerekçelendirilebilen bir yasak değildir. Demek ki saçmalamanın sınırı yok. Saçmalığı da hukuka koymaktalar. Kayyum uygulamaları da bu istisna halinin devamıdır. O zaman artık yeni paradigmaya ihtiyaç var. Paradigmayı ben, istisna edilmeye imkan vermeyen, kapsayıcı olma hali olarak görüyorum. Bunu bugün yapabilmemizin çok daha mümkün olduğunu biliyoruz. Sadece silahların bırakılmasına dönük bir beklenti çözüm getirmez. Özerkliğin öz yönetime evrilmesi gerekiyor.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.