Alevi Haber Ajansi

Hayata Dönüş’ün 25. yılında katliam tanığı anlatıyor-VİDEO

PİRHA – Türkiye hapishanelerinde tecrit koşullarını protesto eden mahpuslara yönelik 19 Aralık 2000’de 20 cezaevinde eş zamanlı operasyon düzenlendi. Devletin “Hayata Dönüş” adını verdiği saldırılarda 30 mahpus ve 2 kamu görevlisi yaşamını yitirirken, yaklaşık 300 mahpus yaralandı. Kimyasal gazların da kullanıldığı operasyonun üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen, emri verenler, failler ve siyasi sorumlular hakkında etkili bir soruşturma yürütülmedi.

19 Aralık Cezaevi Katliamı mağdurlarından Mehmet Acettin, 25 yıl sonra yaşadıklarını PİRHA’ya anlattı. Acettin, operasyonun bir “kurtarma” değil, açık bir intikam saldırısı olduğunu vurguladı.

Mehmet Acettin, 19 Aralık’a giden sürecin 1996 yılındaki ölüm orucu direnişine dayandığını belirtti. O dönem siyasi nedenlerle tutuklandığını ve farklı cezaevlerinde kaldığını aktaran Acettin, yaşananları şöyle anlattı:

“Önce İskenderun Cezaevi’ndeydim. 15 gün civarında kaldım. Orada 96 yılı ölüm orucundan olanlar da vardı. Sonra bizi Malatya’ya gönderdiler ve 3 yıl da orada kaldık. Ailem Adana Ceyhan’daydı. O nedenle Ceyhan cezaevini tercih ettim. 2000’e gelinceye kadar orada kaldık. O tarihe dek sürekli cezaevlerinde operasyonlar gerçekleşti. Dolayısıyla 19 Aralık’ın temeli aslında 1996’daki ölüm orucu sürecinde kazanımla sonuçlanan dönemin bir rövanşıydı.”

Acettin’e göre devlet, 1996’da geri adım attığı noktaların hesabını sormak için uygun zamanı bekledi. Hapishanelerin mimarisinden infaz rejimine kadar her şey bu rövanşın parçasıydı.

F TİPİ HAZIRLIĞI: BUCA, ULUCANLAR, BURDUR

19 Aralık öncesinde cezaevlerinde adım adım bir saldırı süreci işletildiğini anlatan Acettin, şu ifadeleri kullandı:

“Katliamın fiziki koşullarını oluşturmak için bir beklenti olmuştu. Devlet anlaşmayı zaten şöyle yapmıştı: ‘Biz bugün sizinle anlaşıyoruz ama ileriki süreçte bunun koşullarını farklılaştıracağız.’ Hapishaneleri yenileme, hücre tipi hapishaneleri geliştirme temelinde bir süreç başladı. Bu sürecin ilk adımları Buca, Ulucanlar ve Burdur cezaevlerinde atıldı. Buca’da 4 kişi katledildi. Daha sonra Ulucanlar’da çok şiddetli bir saldırı oldu, 12 insanı vahşice katlettiler. Kamuoyu da bundan etkileniyordu. Kamuoyunu demoralize etmeye çalışıyorlardı. İçeridekileri ‘canavar’ gibi anlatıyorlardı. ‘Bunlar öldürülmeyi hak etmiş’ gibi. Devletin bakış açısı buydu.”

“SİLAHLI BOMBALI VE GAZLA GELDİLER”

19 Aralık sabahını Ceyhan Cezaevi’nde yaşayan Acettin, operasyonun şiddetini tüm ayrıntılarıyla aktardı:

“Katliamların yapıldığı günün sabahı Ceyhan Cezaevi’ne erken saatte, çok şiddetli geldiler. Kendimizce bir savunma sistemini önceden hazırlamıştık. Ranzalarla kapıyı kapatmıştık, gazla müdahaleye karşı önlem almıştık. Pasif savunma biçimleriydi. Ama onlar silahlı, bombalı geldiler. Değişik gaz bombaları atıyorlardı. Yere yatmazsan direkt etkiliyordu.”

Koğuşta yaklaşık 30 kişi olduklarını belirten Acettin, önce ölüm orucu yapanların bulunduğu koğuşlara girildiğini, ardından kendilerine yönelindiğini söyledi:

“Barikatları açtılar. Tek tek koparıp bizleri aşağıya kadar, yerlerde kaygan suyla dolu zeminde sürüklediler. Ne olacağını bilmiyorduk. En fazladan ölümle yüz yüze kalıyorsun.”

Operasyonun ardından Sincan Cezaevi’ne götürülen mahpuslara yönelik işkencenin sürdüğünü aktaran Acettin, yaşananları şöyle anlattı:

“Sincan Cezaevine vardığımızda bizleri tek tek aldılar. ‘Soyun’ diyorlardı. Direnince zorla soyuyorlardı. Giriş maltasında herkesi topladılar. Mahpuslara tek tek özel işkence yaptılar.”

Bu süreçte doktorların da işkencenin parçası hâline getirildiğini belirten Acettin, “Oraya doktorları da getirmişlerdi ama hepsi ‘hiçbir şey yok’ diye rapor verdiler” dedi.

ÖLÜM ORUÇLARINA BİLİNÇLİ MÜDAHALE

Acettin, ölüm orucunda olan mahpuslara yapılan tıbbi müdahalelerin bilinçli şekilde sakat bırakmaya dönük olduğunu vurguladı:

“Yanlış müdahale ettikleri için çoğu arkadaş sakat kaldı. Bilinçli olarak bunu yapıyorlardı. Tıp etiğine aykırı doktorları da gördük. Ben 35-37 kilo arasındaydım. Bana müdahale edilmedi. Müdahale edilmeyenler bir müddet sonra kendisini toparlayabildi. Bu süreçte birçok mahpus yaşamını yitirirken, hayatta kalanlar kalıcı sağlık sorunlarıyla baş başa kaldı.

TECRİT POLİTİKALARI: Y,S,L TİPİ HÜCRELER

19 Aralık’tan sonra tecridin derinleştirildiğini belirten Acettin, bunun yalnızca siyasi mahpuslara uygulandığını söyledi:

“F Tipi’ni biliyorduk ama L-S-Y gibi tecrit hücreleri de yaptılar. Şimdi bir de yüksek güvenlikli hapishaneler var. Havalandırmaların üstü tel örgüyle kapalı. İnsanların dışarıyla teması sıfırlanıyor. Y Tipi var, tek kişinin kaldığı, başka bir insanı dahi göremediği yerler.”

Bu sistemin açıkça insanlığa karşı suç olduğunu vurgulayan Acettin, sözlerini şöyle tamamladı:

“İnsanları yalnızlaştırarak, izole ederek, boş yere yaşayan bir insan posası haline getirmek istiyorlar. Bu yapılan intikam almaktan başka bir şey değil. Düşman hukuku uygulanıyor. Onun için Türkiye’de demokratikleşmeye şiddetle ihtiyaç var.”

Eren GÜVEN/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.