PİRHA-Sivas Madımak Katliamı Davası’nın zaman aşımına uğratılmasına dair konuşan Yeşil Sol Parti Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, “Alevi toplumu için bu kadar mühim bir konuyu bu şekilde hasır altı etmeye kalkmak bir kez daha Alevileri inkâr etmek, bir kez daha Alevileri yok saymak demektir” dedi. Hatimoğulları, Alevi kurum yöneticilerine karşı artan şiddeti de eleştirerek örgütlenme haklarına yapılan bir gasp olduğunun altını çizdi.
33 aydın, sanatçı ve yazarın yakılarak katledildiği Sivas Katliamı’na ilişkin firari üç sanık Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş hakkında Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren dava zamanaşımı kararı verildi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Sarıyer Şube Başkanı Beyhan Gün ve Şube Sekreteri Şimal Deniz’in duruşması 27 Eylül’de görüldü. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Beyhan Gün ve Şimal Deniz’in tutukluluk halinin devamına karar verildi. Mahkemenin bu kararına ilişkin adliye önünde açıklama yapmak isteyen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Cuma Erçe ve beraberindeki Alevi kurum temsilcileri, polis tarafından ters kelepçelenerek gözaltına alındılar.
Son olarakta Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan, gözaltına alındıktan 3 gün sonra mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Yeşil Sol Parti Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları zaman aşımı kararı ve günden güne Alevi kurum yöneticilerinin ters kelepçe takılarak gözaltına alınmasına ilişkin PİRHA‘ın sorularını yanıtladı.
“TORBA YASAYI ÇIKARAN ANLAYIŞ İLE ZAMAN AŞIMINI KABUL EDEN ANLAYIŞ AYNIDIR”
PİRHA: Sivas Madımak Katliamı davasının zaman aşımı kararı ile düşürülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında değerlendirilmesi gereken davaların da akıbeti ile ilgili endişeleriniz var mı?
TÜLAY HATİMOĞULLARI: Madımak Katliamı insanlığa karşı işlenmiş büyük bir suçtur. Ve ne yazık ki Türkiye coğrafyasında daha doğrusu bu coğrafyada geçmiş dönemden de günümüze kadar Alevilere dönük çok ciddi katliamlar ne yazık ki gerçekleşti bu topraklarda. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi Madımak Katliamı’dır. Madımak Katliamı’nda devletin çok ciddi bir ihmali söz konusu. Bilerek göz yumma söz konusuydu. Çünkü o dönemde sanık olarak arananlar yurt dışına rahatlıkla gidip orada kalabildiler ve onların yakalanıp geri getirilmesi için hiçbir çalışmayı yürütmediler. Otuz senelik bir zaman aşımından bahsedilerek dava düşürüldü ve hatta o sanıklarından, tutuklularından birisi olan bir insanı da Cumhurbaşkanı kendi yetkisini kullanarak affetti. Bütün bunları kabul etmek mümkün değil. Bütün bunlar aslında bu ülkede geçmiş dönemden günümüze kadar Alevilere, Alevi toplumuna dönük nasıl bir ötekileştirme izlediklerinin çok açık ve net göstergesi. Elbette Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne kadar ne yazık ki tekçi ve inkârcı bir anlayışla yoğruldu. Türk İslam senteziyle kuruldu, bu kodlar oluşturuldu. Aleviler sürekli yok sayıldı.
Şunu hatırlatmak da isterim, çıkan torba kanunda Aleviliği resmen bir inanç değil de bir kültür olarak değerlendirilip, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağladılar. Kimi dedeleri maaşa bağlamayı hedefliyorlar. Katliamlarla diz çöktüremedikleri Alevileri böyle yasalar çıkartarak aslında çok ciddi bir asimilasyon politikasını hayata geçirmek için de adım attılar. Yani o yasayı çıkaran anlayışla zaman aşımını kabul eden anlayış aynı anlayıştır. En nihayetinde bizim bunu kabul etmemiz mümkün değil. İnsanlığa karşı işlenmiş olan suçlarda zaman aşımı diye bir şey yoktur. Olamaz. Bu konuda hala yetkililerin yapması gereken çok şey var. Ama bu davranışlarıyla, bu tavırlarıyla, bu tekçi, inkârcı anlayış ve zihniyetle Alevileri bu toplumunu bir kez daha öteki haline getirmiş oldular. Alevi toplumu için bu kadar mühim bir konuyu bu şekilde hasır altı etmeye kalkmak bir kez daha Alevileri inkâr etmek, bir kez daha Alevileri yok saymak demektir.
OTORİTERLEŞME VE FAŞİST REJİME DOĞRU HIZLI BİR GİDİŞAT VAR
Bugün inanç meselesine devletin kurumlarıyla bu kadar müdahale etmesini kabul edilemez. Dolayısıyla burada inanç özgürlüğü dediğimiz mesele çok önemlidir. İnsanları inançlarından dolayı bu şekilde ötekileştirmek, çeşitli katliamlara maruz bırakmak tarih boyunca bu katliamları Alevilere çektirmek kabul edeceğimiz bir şey olamaz. Bunun karşısında geçmiş dönemde de bizler çok mücadele ettik. Şimdi de mücadele edeceğiz. Etmeliyiz de.
Erdoğan şunu ifade etmişti ‘Biz siyasal olarak evet yönetiyoruz bu ülkeyi ama kültürel ve hegemonyamızı kurabilmiş değiliz’ demişti. Şimdi ise başka bir evreye, başka bir aşamaya girmiştir bu rejim, ki 15 Temmuz askeri darbe girişimiyle birlikte, Türkiye’de çok büyük bir rejim değişikliği gerçekleşti. Çok hızlı bir otoriterleşme ve faşist bir rejime doğru hızlı bir gidişat var. Bu seçimlerden sonraki evreyi de açıkçası şöyle görüyoruz. Bunu Kürt halkına dönük baskıları yoğunlaştırmasıyla görüyoruz. Biz şimdi bu röportajı yaparken kuvvetle muhtemel Rojava toprakları bombalanıyor. Birkaç gündür çok ciddi bir şekilde sivillerin yaşadığı alanlar bombalanıyor. Bizler bu toplumda, bu ülkede yaşayan, bu coğrafyada yaşayan, bütün farklı halklar ve inançlar olarak bizi tekleştirmek isteyen ideolojiye, kültürümüzü, inancımızı, insanların itikatlarını yok saymaya uğraşan ve bunu ideolojik hegemonyayla, mahalle baskılarıyla yapmaya çalışan anlayışa karşı bizler bu dönem çok daha güçlü bir mücadele yürütmek zorundayız.
“HİÇBİR TOPLUMUN ÖRGÜTLENMESİ ÖNÜNDE KİMSE ENGEL TEŞKİL EDEMEZ”
PİRHA: Alevi kurum yöneticileri ve kurum başkanları geçtiğimiz günlerde ters kelepçe ile gözaltına alındı. Alevi kurumlarına yönelik artan baskıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? İktidar, Alevilere gözdağı mı vermek istiyor?
TÜLAY HATİMOĞULLARI: Bu dönemde özellikle Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı ters kelepçe takılarak gözaltına alındı. Buna hepimiz tanıklık ettik, görüntülere tanıklık ettik. Ve onunla birlikte gözaltına alınan arkadaşlar oldu. Son olarakta DAD EŞ Genel Başkanı Kadriye Doğan gözaltına alındı. Alevilere dönük bu baskıyı bir kere daha kınıyorum. Hiç kabul edilebilir bir şey değildir. Hiç kimseye yapılmamalıdır. Alevi toplumunun sesi, soluğu olan kurumlara dönük bu baskılar ideolojik ve kültürel hegemonyayı kurmak için kurumları zayıflatmak, Alevilerin örgütlülüğünü zayıflatmaya dönük mesajlardır.
İktidar Alevilere ‘Sen kim olursan ol, ben sana ters kelepçeyi de takarım, seni gözaltına da alırım, seni tutuklatırım da, Madımak davasını da zaman aşımıyla düşürürüm, katiller yurt dışında gezerken ben onları yakalamam’ mesajını veriyor. Bu mesaj kötü bir mesajdır, kirli bir mesajdır. Bu mesaj Alevi toplumunu yok sayma, ötekileştirme mesajıdır. Ve örgütlülüğüne müdahale mesajıdır aynı zamanda. Biz bunu asla kabul edemeyiz. Hiçbir toplumun örgütlenmesinin önünde hiç kimse bir engel teşkil edemez. Bir inanç kendini devam ettirmek istiyorsa, bir kültür kendini devam ettirmek istiyorsa, bir halk kendi dilini özgürce konuşmak istiyorsa bunun bütün anayasal güvenceleri verilmek zorundadır.
MÜCADELE ETMEYİ TEMEL ŞİARI HALİNE GETİRMİŞ BİR ANLAYIŞIN BOYUN EĞMEYECEĞİNİ TARİH GÖSTERECEKTİR
Alevi toplumu ÇEDES gibi projelere, karma eğitimden kız ve erkek çocuklarını ayrı sınıflara bölme, ayrı okullara bölme projelerine karşı çıkıyor. Aleviler bugüne kadar bu topraklarda seküler yaşamın bir bakıma teminatı olmuştur. Normal şartlarda bunun teminatı kanunlarla olmalıdır ve elbette ki bunun bir toplumsal desteği olmalıdır. Bu seküler yaşamla ilgili toplumsal desteği sağlayan ve esasen herkesin inanç özgürlüğünü savunan bir yaklaşım içinde oldu bugüne kadar Alevi toplumu. Onların bu örgütlülüğünü dağıtarak AKP iktidarı, ‘Biz ÇEDES projesini de uygulayacağız, bunun karşısında kim durursa bu şekilde gözaltılar yaparız’ mesajını vermiş oldu. Bu mesajlarla çok haşır neşir bu ülkenin muhalefeti, bu mesajları tarih boyunca çok ciddi katliamlara maruz kalmış Alevi toplumu da çok iyi biliyor.
Ama en nihayetinde Pir Sultan’ın ruhu burada, bu mücadelenin içindedir. Baba İshakların ruhu, Hallacı Mansurların ruhu, bütün işkenceye, zora ve baskıya rağmen direnmeyi, mücadele etmeyi temel şiarı haline getirmiş ve insanı merkezine almış bir anlayışın, bir mücadele anlayışının, insan sevgisini merkezine almış bir anlayışının bu tür baskılara boyun eğmeyeceğini, dün eğmediği gibi bugün de boyun eğmeyeceğini tarih gösterecektir, direnenler bunu gösterecektir.
Madımak Katliamı davasında zaman aşımını asla kabul etmiyoruz. Yeni dönemde kurmak istedikleri kültürel hegemonyayı kabul etmiyor, bunun karşısında çok çeşitli bir toplum olarak bizler, rengarenk bir çiçek bahçesi gibi olan bizler, kendi rengimizle, kendi inancımızla, kendi kültürel değerlerimizle yaşam konusunda ısrarcıyız. Ve bunun mücadelesini sonuna kadar vereceğiz.
Buse Nehir DEMİR/ANKARA
Yoruma kapalı.