PİRHA- DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, gelinen aşamada toplumun iktidardan somut adımlar beklediğini vurgulayarak, “Bu süreç araçsallaştırılmamalı ve herhangi bir siyasi partinin dar manada çıkarlarına kurban edilmemeli. Türkiye’nin iç barışına bizim her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bu süreci oluyormuş gibi götürme şansımız yok, oldurmak zorundayız” dedi.
Abdullah Öcalan tarafından 27 Şubat’ta yapılan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ardından çok sayıda önemli adımlar atıldı. O adımlardan birisi de örgüt tarafından 26 Ekim’de yapılan “Türkiye’den çekilme” kararı oldu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, barış sürecine ilişkin PİRHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
“İKTİDARIN ATMASI GEREKEN SOMUT ADIMLAR VAR”
-Silahlı güçler Öcalan’ın mesajı sonrası Türkiye’den çekildi. Bu çekilmenin anlamı nedir? Bundan sonra devletin üzerine düşen sorumluluklar neler? Nerden başlamalılar?
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta gerçekleştirdiği Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının adımlarından biriydi geri çekilme. Bu çağrıya karşılık PKK’nin attığı çok somut adımlar oldu. Süleymaniye’de gerçekleşen silah yakma töreni, onun evvelinde gerçekleştirdikleri kongre, fesih kararı almaları ve silahsızlanmanın Türkiye’deki yasal düzenlemelerle birlikte hız kazanacağı mesajlarını güçlü bir şekilde vermişlerdi. En son Türkiye’den geri çekilme ile birlikte aslında süreci yeni bir aşamaya taşımış oldular. Sayın Öcalan’ın da ifade ettiği gibi artık ikinci aşamaya geçilmiş durumda. Birinci aşamayı değerlendirdiğimizde bugüne kadar iktidarın attığı somut bir tek adım oldu. O da parlamentoda komisyon kurmak. Komisyonun adaya gitmesi beklendiği halde henüz gerçekleşmedi.
Şu anda özellikle ikinci evrede iktidarın atması gereken çok somut adımlar var. Birincisi komisyonun hızlı bir biçimde adaya gidip Sayın Öcalan’la görüşme gerçekleştirmesi. İkincisi PKK’nin silahsızlanma sürecini hızlandırması açısından PKK’ye ilişkin özel yasa beklentisi var. Bununla beraber cezaevlerinde bekleyen çok önemli sorunlar söz konusu. Bu açıdan yine acil atılması gereken adımlardan biri infaz yasasında yapılacak değişiklikler. Bu konuda hızlı bir adım atılmalı. Zaten yasal düzenlemeler bağlamında hemen akabinde yapılması gereken işler TCK ve TMK’daki değişiklikler. Bununla beraber özellikle kayyum yasasının lağvedilmesi çok önemli.
Özellikle bu sürecin gerçekten bir barış ve demokratik toplum sürecinde atılacak en temel adımlardan biri de yerel yönetimlerin seçilmişlere bırakılması bırakılmasıdır. Çünkü Türkiye’de bugün kayyum rejimi seçimi yok sayan bir anlayış. Dolayısıyla kayyum yasası bir an önce geri çekilmeli. Tutuklu bütün belediye başkanları cezaevinden çıkarılmalı ve kayyum atanmış bütün belediyelerin belediye başkanları, eş başkanları görevlerine acilen iade edilmeli.
Fakat bir yasal düzenleme gerektirmediği halde atılacak çok önemli hayati ve bu sürece toplumun geniş kesiminde güven arttırıcı rol oynayabilecek adımlar da var. Birincisi AİHM kararlarının hayata geçirilmesi. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve MYK üyelerimizin içinde olduğu Kobani Kumpas Davası’ndan tutuklu arkadaşların dosyasıyla ilgili AYM Büyük Daire’nin kesinleşen bir kararı var. Bu karar hayata geçmeli ve arkadaşlarımız serbest bırakılmalı. Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater ve Tayfun Kahraman’ın da içinde olduğu Gezi tutuklularıyla ilgili de bir AİHM kararı var. AİHM ve AYM kararları hayata geçmeli, bunun içinde bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yok.
“KOMİSYON EN KISA SÜREDE ADAYA GİTMELİ”
-Komisyonun İmralı’ya gidip gitmeme tartışması var. Komisyonun İmralı’ya gitmesini sizlerde ısrarla ifade ediyorsunuz. Bunun önemi nedir?
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin başlamasında Sayın Abdullah Öcalan’ın çok büyük bir rolü ve misyonu var.
Bu sürecin bugüne kadar getirilmesinde de öyle. 1 Ekim’den bugüne kadar geçen süre içerisinde Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrı, PKK’nin bu çağrıya verdiği olumlu yanıtlar, bugüne kadar gelinen aşamada örgüt tarafından yapılanları sadece Abdullah Öcalan yaptırabilirdi. Sayın Öcalan Türk ve Kürt halkı başta olmak üzere bölge halklarının eşit yurttaş olarak bu topraklarda yaşaması için çok önemli bir adım attı. Bu süreç ilerletilmeye çalışılırken Sayın Öcalan’ı siyasetin yok sayma gibi bir ihtimali yoktur, olmamalıdır da. Gerçekten Türkiye’nin iç barışını istiyorsak, bu savaşın bitmesini istiyorsak Sayın Öcalan’ın muhatap alınması gerekiyor.
Devletin zaten İmralı’da görüşmeler yaptığını biliyoruz. Aynı şekilde siyasetin de görev ve inisiyatif alması gerekiyor. Siyaset şu ana kadar komisyon kurmakla çok önemli bir adım attı. Siyaset ve Meclis’in görevi sadece dinlemeler yapmak değildir.
Aynı zamanda bu süreci adım attıracak, süreci ilerletecek, yasal düzenlemelerin öncülüğünü yapması gereken parlamentonun görev ve sorumluluk üstlenmesi çok önemli. Dolayısıyla burada cesur davranmak lazım. Adaya gitmede tereddüt etmemek lazım. Adaya gitmenin, özellikle komisyonun çalışmalarını rahatlatması ve ilerletmesi konusunda çok önemli bir yol alacaklarına eminiz. Bu görüşme mutlaka olmalı. Komisyon mutlaka en kısa zamanda adaya gitmelidir.
“TOPLUM, İKTİDARA GÜVENMİYOR”
-Süreçte güven inşa ediliyor mu? Toplum olarak sürecin güvenliğinin sağlandığını nasıl anlayacağız?
Toplum, DEM Parti’ye ve Kürt hareketine güveniyor. Ama toplum iktidara ve iktidarın izlediği yol ve yönteme yeterince güvenmiyor. Kürt yurttaşlarımızdan şöyle değerlendirmeler ve eleştiriler gelebiliyor. Bunlar bu süreci araçsallaştırmak istiyor olabilirler. Bu araçsallaştırma esnasında Kürt hareketini tasfiye etmeyi de hedefliyor olabilirler. Bu nedenle bu süreci böyle yarım ağız götürüyorlar gibi bir yaklaşım var. Türkiye solunda, CHP tabanında, sağdaki muhalif kesimlerde de şöyle yaklaşımlar var. Bu iktidar mevcut olan rejimi devam ettirebilmek için bu süreci araçsallaştırıyor yaklaşımı var. Bizimse yaklaşımımız çok net. Bu süreç araçsallaştırılmamalı ve herhangi bir siyasi partinin dar manada çıkarlarına kurban edilmemeli. Bu süreci iktidar kendi dar manada kendi iktidarını ve rejimini devam ettirmek için araçsallaştırmayı hedefliyorsa bu konuda büyük yanılır. Kimse hiçbir şeyi araçsallaştırmaya çalışmamalıdır. Türkiye’nin iç barışına bizim her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bölge derin bir kaynama içindedir. Orta Doğu derin bir kaynama içindedir. İsrail’in nüfus alanının gittikçe yayıldığı bir dönemde bizim Türkiye’de bu süreci oluyormuş gibi götürme şansımız yok. Oldurmak zorundayız.
“DEMOKRATİK MÜCADELENİN ÖNÜNÜN AÇILMASI HER MÜCADELE DİNAMİĞİNE KATKISI OLACAK”
-Demokratik Entegrasyon’a gelelim. Kürt, Alevi, emekçi, kadın için ne anlama geliyor?
Demokratikleşme süreci yani silahların sustuğu, çatışmaların olmadığı bir Türkiye’de demokratik siyasetin önünün daha çok açılacağının hepimiz farkındayız. Hatta Sayın Öcalan 27 Şubat’ta gerçekleştirdiği çağrısında da çok net şunu ifade ediyor. Bugüne kadar demokratik siyasetin önü hep terör parantezine alındığı için demokratik siyasetin önü devlet ve iktidar tarafından sürekli tıkandı. Demokratik mücadele kanallarının önünün açılması, bunun her alana ve her mücadele dinamiğine katkısı çok büyük olacak.
Kadınlar gerçekten bütün bu baskı rejimine rağmen hem Türkiye’de hem dünyada en örgütlü, en diri duran hareket kadın hareketi her şeye rağmen, bütün baskılara rağmen mesela karma alanda, siyasette demokratik siyasette birçok gerileme olduğu halde yine bütün bu koşullara rağmen kadınlar hep en öndeydi. Mücadelenin öncülüğünü yürüttü bugüne kadar. Buraya olumlu yansıması güçlü olacak.
Alevi hareketi çok daha güçlü bir şekilde Alevi toplumunun kılcal damarlarına inecek kadar derin bir örgütlenmeye gidebilir, gitmeli. O konuda elbette ki yetersizliklerimiz var. Bu anlamıyla orada örgütlü mücadelenin de önünün daha çok açılacağını düşünüyoruz. Ümit ediyoruz ki bu barış ve demokratik toplum çağrısı başarıya ulaşır. Bir neticeyle sonuçlanır. Türkiye’de gerçekten hani PKK şimdi geri çekildiğini de açıkladı. Bir seneyi aşkındır hiçbir ölüm haberi almıyoruz. Bu çok mühim bir şeydir. Çok önemli bir kazanımdır. Bu iklim ve bu atmosfer ümit ediyoruz ki devam eder. İşçi sınıfı da, işçi de, emekçi de kendi özlük hakları için açlıkla ve yoksullukla mücadele için daha örgütlü bir mücadeleyi yürütebilir, yürütsün. İşte tam da demokratik entegrasyon dediğimiz mesele böyle bir meseledir. Yani toplumun demokratik mücadelede tıkanmış bütün damarlarının açılmasını sağlamak ve Demokratik Cumhuriyet’e açılan kapının ardına kadar açılmasını sağlamak.
“CHP GÖREV VE SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMELİ”
-CHP’nin sürece dair tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın başladığı bir süreçte CHP’ye dönük bu kadar yoğun operasyonların gerçekleşmesi, süreci sabote ediyor. Bugün muhalefet bu toplumun en az yarısı, toplumun en az yarısının olduğu bir kesime, baskıyla, yargıyla, tutuklamalarla yaklaşılmasını kabullenmek mümkün değil ve çok geniş bir kesimin bu sürece ikircikli bakmasına neden oluyor. Barışın toplumsallaşması çok önemli. CHP’nin şu anki mevcut yönetimi çok önemli ve değerli açıklamalar yaptı sürece ilişkin. Komisyonda yer alarak tarihi görevlerini ve misyonlarını gerçekleştirmiş oldular. CHP’nin bu dönemde adaya gitme konusunda yaşanılan tereddütler, komisyondaki yani komisyonun bu konuyla ilgili kendi içindeki tereddütler burada bizim elbette ki hiçbir tereddüde yer olmadığını biz ifade ediyoruz. Mutlaka gidilmeli, cesur davranılmalı, ezberler bozulmalı. Bu konuda birinci parti konumuna gelmiş olan CHP’nin ikircikli davranmadan bu süreci bütün siyasi partilerin yapması gerektiği gibi görev ve sorumluluklarını yerine getirmeli.
“BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM ÇAĞRISI’NDA ALEVİLERİN KONUMU ÇOK BÜYÜK VE ÖNEMLİ”
-Aleviler bu sürece dair beklentileri ve taleplerini sizlere iletiyor. Bu anlamda Alevilerin sürece katılımını nasıl görüyorsunuz?
Alevi canlarımızla gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’da çok sayıda toplantı ve buluşma gerçekleştirdik. Alevi canlarımızın doğal olarak çok önemli kaygıları var. Çünkü Alevi canlar bu topraklarda, bu coğrafyada çok büyük katliamlara maruz kaldı. Bu kadar acı bir tarih yaşanmış ve doğallığında çok inceleyip, sık dokuyan bir toplum. Öyle olması da çok normal ve öyle olması da aynı zamanda gereklidir de. Bu süreçte özellikle Türk-İslam sentezinin tekçi dayatmalarına karşı mevcut olan iktidarın bunu çok daha derin bir şekilde sürdürmesinden dolayı yoğun bir kaygı içinde Alevi canlar.
Özellikle katliamlarla bu coğrafyada Alevi canlarımız asimile edilmeye çalışıldı. İnançları yok edilmeye çalışıldı. Şimdi ise AKP-MHP iktidarı eliyle devlet kendi Alevisini yaratmaya çalışıyor. Özellikle Alevi inancını Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlaması ve orada oluşturmuş olduğu bir daireden her şeyi yönetmeye kalkması kabul edilir bir şey değil. Alevi canlarımızın kaygıyla yaklaştığı mevcut olan iktidarın ve devletin asimilasyon politikasına bir yenisini eklediğini değerlendiriyor. Bu değerlendirmeye biz de katılıyoruz ve doğallığında Alevi canlar bu iktidarın bu süreci araçsallaştırmasından çok endişeliler. Kesinlikle barışı en fazla isteyen kesim Alevi canlardır. Fakat bu sürecin bu iktidar tarafından araçsallaştırılma ihtimali, somut adımların atılmamış olması bugüne kadar, onun yarattığı güvensizlik, bütün bunlar mevcut mu derseniz hepsi mevcut ve hepsi açıkça ifade ediliyor.
Alevi canlarımızın şunu bilmesini isteriz ki; Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nda Alevilerin konumu çok büyük ve önemli. Bunu hem Sayın Öcalan da öyle görüyor hem biz DEM Parti olarak öyle görüyoruz. Bugün demokratik toplumdan en temel kasıtlardan birisi bu topraklarda yaşayan bütün farklı halklardan ve inançlardan insanların kendi ana dilleriyle özgürce konuşabilmeleri, eğitim görebilmeleri ve kendi inançlarını ve ibadetlerini özgürce gerçekleştirebilmelerinin yolunun açılmasıdır. Cemevlerini, Kültür Turizm Bakanlığı’na bağlamak asla olmamalı. Diyanet İşleri Başkanlığı bu topraklarda gerçekten artık olmamalı. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi tek bir anlatıyla devam ediyor. Müfredat komple değişmeli. Dini içerikli bir müfredat değişmeli. Eğitim bilimsel ve anadilde olmalıdır. Bütün bunlar bizim yoğun bir biçimde mücadele ettiğimiz ve talep ettiğimiz konular. Özellikle Barış ve Demokratik Toplum çağrısında bu sürecinin inşasında bütün bunlar olmalı.
“DEMOKRATİK BİR SURİYE’DE BÜTÜN HALKLAR VE İNANÇLARIN VARLIKLARI GÖRÜLMELİ”
-Suriye’de çatışmalar sürüyor. Diğer taraftan da görüşmeler devam ediyor. Halklar ve inanç topluluklarının Demokratik Suriye Cumhuriyeti özlemi gerçekleşecek mi? Bunun olanakları ve önündeki engeller nelerdir?
Suriye’de çok yeni gelişmeler var. Özellikle Suriye’de Şam yönetiminin değişmesiyle birlikte ve Şara’nın artık geçici Şam hükümetinin sorumluluğunu yürütmesiyle birlikte önemli değişim oldu.
Bu değişimlere iki noktayı eklemek gerekiyor. Biliyorsunuz Dürziler’e dönük çok ciddi bir katliam gerçekleşti. Suriye’de ve Dürziler özerkliklerini ilan ettiler. Aynı şekilde özellikle sahil kentlerinde yaşayan Arap Alevilere dönük çok ciddi bir katliam gerçekleşti. Son yüzyılın en büyük katliamlarından biri gerçekleşti. Demokratik bir Suriye’nin inşası bölgede yaşayan bütün halklar için son derece hayatidir, önemlidir, can alıcıdır. Nasıl bir demokratik Suriye oluşacak? Öncelikle gerçekten Suriye’de Rojava’daki öz yönetim önemle incelenmeli, dikkate alınmalı herkes tarafından. Oradaki rejim bunu görmeli.
Demokratik bir Suriye’nin oluşabilmesi için orada bulunan başta Kürtler, Araplar, Aleviler, Dürziler ve diğer farklı halklar ve inançlar yeni inşa edilecek bir Suriye’de ve Suriye Anayasası’nda temsil edilmeli, varlıkları görülmeli. Bu temsil sembolik bir temsil olmamalıdır. Bu temsil hakiki bir temsil olmalı. Oradaki bütün farklı halkları ve inançlara saygıyı bir derecede ön plana koyan, bu saygıyı bir hukuksal güvence altına alan demokratik bir Suriye Anayasası’na ihtiyaç var. Dolayısıyla bütün bu adımlar atılınca gerçekten son derece önemli bir yol alınmış olur.
Türkiye’nin iç barışı, Suriye’nin barışını, oradaki bir demokratikleşme süreci de Türkiye’nin iç barışını olumlu etkiler. Türkiye’nin oraya kaygıyla yaklaşmasına hiç gerek yok. Türkiye hala Suriye’ye, Rojava’ya bir güvenlikli yaklaşım içinde. Oysa bu son derece yanlış. Bizim Türkiye sınırlarına 914 km’lik sınırımız var ve bu sınırda biz Kürt halkıyla kuracağımız ortak bir barış ve kardeşlik zemini demokratik bir Suriye’de Kürt halkının oynayacağı rol ve misyon emin olalım ki Türkiye’yi yüzde yüz pozitif olarak etkileyecektir ve sınırlarımız çok daha güvenli olacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
PİRHA/DERSİM
Yoruma kapalı.