Alevi Haber Ajansi

Hatimoğulları: Bu süreç seçim hesaplarına kurban edilemeyecek kadar tarihi-VİDEO

PİRHA- Hatay’da “Demokrasi barış ve bölgemizin geleceği” konulu panelde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları: “Bu süreç seçim hesaplarına kurban edilemeyecek kadar tarihi; tüm partiler masada olmalı, dayanışmayı ilkesel görüyoruz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Emek Partisi (EMEP) ve Sosyalist Demokrasi Platformu (SODAP), Harbiye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinde (HASYAD) “Demokrasi barış ve bölgemizin geleceği” konulu panel gerçekleştirdi. Panel iki oturum yapıldı ve geniş katılım sağlandı. Panelin ilk oturumunda Türkiye’nin demokratikleşme süreci, bölgesel barış dinamikleri ve Ortadoğu’daki siyasal atmosfer tartışıldı. Oturumun moderatörlüğünü Servet Kavukoğlu üstlendi.DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, SODAP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu, EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan ve SYKP Eş Genel Başkanı Mert Titiz sunumlarını gerçekleştirdi.

‘SÜRECE DAİR ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI’

Çok sayıda kişinin izlediği panelde ilk olarak DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, söz alarak, siyasal sürece dair değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’de devam eden Barış ve Demokratik Çözüm Süreci’ne ilişkin değerlendirmede bulundu. Sürecin bir yılı aşkın süredir önemli adımlarla ilerlediğini belirten Tülay Hatimoğulları, İmralı görüşmeleri, PKK’nin Türkiye’den güç çekme kararı ve silahsızlanma yönündeki açıklamalarının “tarihi nitelikte” olduğunu vurguladı. Tülay Hatimoğulları, 27 Şubat’taki İmralı ziyaretinde açıklanan “barış ve demokratik toplum” çağrısının sürecin kritik eşiklerinden biri olduğunu hatırlatarak, 11 Temmuz’da Süleymaniye’de gerçekleştirilen “silah yakma töreninin” barış yönündeki iradenin güçlü bir ifadesi olduğunu söyledi.

‘CHP’NİN GİTMEMESİ EKSİKLİKTİR’

Meclis’te kurulan komisyonun çalışmalarının İmralı’nın dinlenmesi noktasında tıkandığını belirten Tülay Hatimoğulları, bu talebin hem Kürt halkı hem de PKK tarafından sürecin koşulu olarak ortaya konduğunu ifade etti. Komisyona CHP ve Yeni Yol’un üye vermemesini eleştiren Tülay Hatimoğulları, “Komisyonun oybirliğiyle karar almasını isterdik. CHP’nin gitmemesini eksiklik olarak görüyoruz. Hâlâ fikir değişikliğini umuyoruz” dedi.

‘SÜREÇ SEÇİM HESABI DEĞİL’

Sürecin seçim hesaplarına indirgenemeyeceğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, kamuoyundaki “AKP yeniden seçilmek için bu süreci kullanıyor” yönündeki kaygılara da yanıt vererek, “Ne Kürt halkı ne de DEM Parti, otoriter bir yönetimi güçlendirecek bir tercihte bulunmaz. Bu süreç bir siyasi ittifak meselesi değildir; devletle yürütülen bir barış ve çözüm sürecidir. Muhatap devlettir ama icra makamı hükümettir. Görüşmeler bu nedenle hükümet üzerinden ilerlemektedir” dedi.

‘TOPLUMSAL MUTABAKAT GÜÇLENMELİDİR’

Türkiye’nin dört bir yanında yaklaşık 2 bin toplantı ve halk buluşması yaparak süreci anlattıklarını aktaran Tülay Hatimoğulları, özellikle Alevi kurumları ve toplumuyla geniş görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirtti. “Bu süreçte başta CHP olmak üzere tüm muhalefetin masada olmasını son derece önemli buluyoruz” diyen Hatimoğulları, toplumsal ve siyasal mutabakatın güçlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

‘İTİRAZ EDERİZ’

Tülay Hatimoğulları, barış ve çözüm sürecine ilişkin yaptığı kapsamlı değerlendirmede, sürecin seçimden ve günlük siyasi hesaplardan bağımsız, “tarihi” bir nitelik taşıdığını vurguladı. Tülay Hatimoğulları, hem sol ve sosyalist çevrelerde hem de Alevi toplumunda dile getirilen kaygıların somut olduğunu, ancak bu kaygıların barış karşıtı bir pozisyona savrulmaya yol açmaması gerektiğini söyledi. Partisinin geçmişte yaşadığı baskılara dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, benzer baskıların bugün Cumhuriyet Halk Partisi’ne yöneltilmesini asla kabul etmeyeceklerini belirterek, şu ifadeleri kullandı: “Biz HDP’ye, DEM Parti’ye yönelik baskıların çok daha ağırını yaşadık. Bugün aynı yöntemler CHP’ye uygulanıyorsa buna en yüksek sesle karşı çıkarız. Dayanışmamız ilkeseldir. Kayyıma, seçilmişlerin yerine atanmışların gelmesine, yurttaşın seçme-seçilme hakkının gasp edilmesine her koşulda itiraz ederiz.”

‘BU SÜREÇ SEÇİMDEN ÜSTÜNDÜR’

Tülay Hatimoğulları, çözüm sürecinde “ana muhalefet başta olmak üzere tüm siyasi partilerin masada olması gerektiğini” bir kez daha yineledi. Barış sürecinin seçim hesaplarına alet edilmemesi gerektiğini vurgulayan Tülay Hatimoğulları, sürecin Türkiye’deki demokratik mücadele alanını genişleteceğini ifade ederek, “Bu süreç seçimden üstündür. 100 yıllık Kürt sorununun demokratik zeminde çözülmesi, sendikal mücadelenin, emek mücadelesinin, yurttaşın en temel haklarını kullanmasının önünü açar. Bugün öğretmen hakkını istediğinde terörist ilan ediliyor. Öcalan’ın da söylediği gibi, terör parantezinin devletin elinden alınması gerekiyor.Bu süreç seçim hesaplarına kurban edilemeyecek kadar tarihi; tüm partiler masada olmalı, dayanışmayı ilkesel görüyoruz” dedi.

‘BU SÜRECİ İSTEMEYENLER VAR’

Tülay Hatimoğulları, çatışmasızlık ortamının önemini özellikle vurgulayarak, “Üç senedir ne bir asker ne bir gerilla cenazesi geliyor. Bu bile başlı başına tarihidir. PKK güçlerini Türkiye dışına çektiğini açıkladı. Bu adımların kıymetini bilmek, sorumlulukla davranmak gerekiyor” diye konuştu.Barış karşıtı çevrelerin ve dış müdahalelerin farkında olduklarını söyleyen Tülay Hatimoğulları, tüm toplumu dikkatli olmaya çağırarak, “Bu süreci istemeyen devletler, örgütler, siyasi aktörler var. Provokasyonlar olabilir. Bu nedenle herkesin daha net bir şekilde çözümden yana konum alması gerekiyor” dedi. Tülay Hatimoğulları, sürecin siyasi kutuplaşmaların ötesinde ele alınması gerektiğini belirterek konuşmasını şu sözlerle tamamladı:“Hepimize tarihi bir sorumluluk düşüyor. İktidar karşıtlığı, rejim karşıtlığı sürecin karşıtlığına dönüşmemeli. Barış isteyenler daha cesur, daha net bir duruş sergilemeli.”

‘BU KATLİAMLARI KABUL ETMİYORUZ’

Hem Türkiye’de hem de Suriye’de yaşayan Arap Aleviler açısından taşıdığı duygusal ve siyasal bağa vurgu yapan Tülay Hatimoğulları, Suriye’de Arap Alevilerin maruz kaldığı katliamı “son yüzyılın en büyük acılarından biri” olarak nitelendirdi. Tülay Hatimoğulları, “Orada yitirdiğimiz tüm Alevi canlarımızı saygı ve minnetle anıyorum. Bu katliamı kabul etmek mümkün değildir” dedi.

‘ORTADA CİDDİ BİR MÜZAKERE SÜRECİ VAR’

Suriye’nin yeniden şekillendiği bir süreçten geçildiğini belirten Tülay Hatimoğulları, özellikle Şam hükümeti ile QSD arasında yürütülen görüşmelerin demokratik entegrasyon açısından kritik olduğunu söyledi. Bir tarafın demokratik bir yapıdan yana olduğunu, diğer tarafın buna karşı tutum aldığını belirten Tülay Hatimoğulları, “Ortada çok ciddi bir müzakere süreci var” diye konuştu. Tülay Hatimoğulları, Kürt halkının siyasi temsilcileriyle, Aleviler ve Dürzilerin Suriye’deki demokratik yaşama katılımı üzerine kapsamlı görüşmeler yaptıklarını da açıkladı. Söz konusu görüşmelerin, geçmişte yaşanan katliamların tekrarlanmaması için önem taşıdığını vurgulayan Tülay Hatimoğulları, “Baskılar hâlâ ciddi bir biçimde sürüyor. Bu nedenle taleplerimizi ve mesajlarımızı muhataplarına bizzat ilettik. O dönemde yürütülen görüşmelerin tarafı olduğumuzu tüm kamuoyunun bilmesini isterim” diye konuştu. Suriye’de oluşturulmak istenen yeni sistemin, Şam yönetiminin merkeziyetçi ve şeriat temelli yaklaşımı ile demokratik bir yönetim talep eden taraf arasında şekillendiğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Sadece yönetim modeli değil, toplumların geleceği açısından da belirleyici bir süreç yaşanıyor” ifadelerini kullandı.

KÜRDÜN TALEPLERİ YOK SAYILDI’

Panel, EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan’ın sunumu ile sürdü. Aslan, Kürt sorununun tarihsel ve siyasal boyutlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Aslan, Kürt sorununun kaynağının Kürt halkı değil, Cumhuriyet boyunca sürdürülen inkârcı ve tekçi politikalar olduğunu vurgulayarak, “Milyonlarca Kürdün taleplerinin yok sayılması bugüne kadar biriken sorunların temelidir” dedi. Aslan, 50 yılı aşkın süredir devam eden çatışmalı sürecin ortaya çıkardığı acıların artık son bulması gerektiğini belirterek Türkiye’de yükselen ırkçılık, şovenizm ve milliyetçiliğin de bu siyasi iklimden beslendiğini ifade etti. Barışın yalnızca Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu coğrafyasında ihtiyaç haline geldiğini söyleyen Aslan, bölgesel gelişmelerin Türkiye’yi de masaya oturmaya zorladığını dile getirdi.

‘KÜRT HAREKETLERİNİN ADIMLARI ÖNEMLİ’

Kürt siyasal hareketinin ateşkes ve silahların gölgesinde müzakere yürütülmemesi için aldığı kararları hatırlatan Aslan, “Örgütün ateşkes ilan etmesi, sınır dışına çekilme kararı alması önemli ve kıymetli adımlardı” dedi. Buna rağmen AKP–MHP iktidarının yıllardır baskı ve şiddet politikalarında ısrar ettiğini kaydeden Aslan, “İktidarın hesapları var diye Kürt sorununu konuşmaktan geri duramayız” diye konuştu. Amed’te Barış Anneleri, sendikalar, baro ve çeşitli kurumlarla yapılan görüşmelere değinen Aslan, Kürt halkının barış konusunda kararlı olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Kürt halkı, Kürt anaları barışa hazır. Burada adım atması gereken iktidardır; Türkiye’nin egemen güçleridir.”

ULUSAL TALEPLER TANINSIN’

Aslan, parlamentodaki ve dışındaki tüm muhalefet güçlerinin barış sürecinde sorumluluk üstlenmesi gerektiğini söyledi ancak iktidarın bir yıldır somut bir adım atmadığını da hatırlattı. Çözüm komisyonunun aldığı karar doğrultusunda İmralı’da görüşme yapılmasının önemli olduğunu ifade eden Aslan, çözüm için tüm tarafların eşit koşullarda düşüncelerini ifade edebilmesi gerektiğini söyledi. Aslan, Kürt sorununda kalıcı çözümün anahtarının tam hak eşitliği olduğunu vurgulayarak, “Anadilde eğitim hakkının kabul edilmesi, ulusal taleplerin tanınması, siyasi tutukluların serbest bırakılması gerekir” ifadelerini kullandı.

ORTAK MÜCADELE ÇAĞRISI

Türkiye’de 5 bini aşkın Kürt siyasi tutsağın bulunduğunu söyleyen Aslan, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer siyasetçilerin “terör” suçlamasıyla değil, Kürt sorunu bağlamındaki siyasal faaliyetleri nedeniyle cezaevinde tutulduğunu belirtti. Seyit Aslan, sözlerini Türkiye’de barış ve demokratik çözümün, halkların birlikte mücadelesiyle mümkün olacağını vurgulayarak tamamladı.

‘ZORLAMAMIZ GEREKİR’

Aslan’ın ardından söz alan SODAP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu, sunumunu gerçekleştirdi. Kezban Konukçu, Türkiye’de yeniden gündeme gelen barış sürecini, bölgesel dengeler ve iç politikadaki gelişmeler üzerinden değerlendirdi.Kezban Konukçu, sürecin başlamasının bölgedeki güç dengelerine, Kürt sorununun dört parçalı yapısına ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi sırasında yürüttüğü koordinasyon ihtiyacına dayandığını vurguladı. Kezban Konukçu, bir yıl öncesine kadar “çökertme planı” söylemlerinden HDP’nin kapatılmasına ve vekillerin maaşlarının kesilmesine kadar uzanan baskıları hatırlatarak, buna rağmen birkaç ay sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ağzından yeni bir sürecin başlatıldığının ilan edildiğini belirterek, “Bu bile devlet açısından bir zorlanmayı gösteriyor” ifadeleri kullanıldı.

KOLOMBİYA ÖRNEĞİ

Dünyadaki barış süreçleriyle Türkiye deneyiminin kıyaslandığını belirten Kezban Konukçu,, özellikle Kolombiya örneğinin sıkça öne çıktığını söyledi. Kolombiya’da barış imzalarının ardından bile zorlu bir mücadelenin sürdüğünü hatırlatan Kezban Konukçu, buna rağmen orta vadede demokrasi ve sivil toplumun güçlendiğinin altını çizdi. Türkiye’deki sürecin ise hem tarihsel hem siyasal yönleriyle özgün olduğuna dikkat çekti. Kürt siyasi hareketinin “Türkiye cephesinde savaşı sonlandırmak” konusunda çok net olduğunu vurgulayan Kezban Konukçu, sosyalist çevrelerde zaman zaman barış tartışmalarının Abdullah Öcalan’ın sosyalizm ve Marksizm’e dair tezleriyle karıştırıldığını, bu düzlemlerin ayrıştırılması gerektiğini ifade etti.

‘SÜRECE AKTİF KATKI SUNMAK GEREK’

Kezban Konukçu, devletin sorunu “beka” temelli ele aldığını, iktidarın ise barışa daha çok kendi siyasal geleceği açısından baktığını belirtti. Kezban Konukçu, Erdoğan’ın seçim atmosferi yaratmak için muhalefete ve demokratik kesimlere yönelik operasyonları sürdürürken barış ihtimalinin tartışmalı hale geldiğini söyledi. “Bu saray rejimi faşizm inşasında ısrarcıyken barış süreci nasıl ilerleyecek?” sorusunun hem Kürt hareketinin hem sosyalistlerin çözmesi gereken bir mesele olduğunu kaydeden Konukçu, sosyalist çevrelerin süreci dışarıdan izleme lüksü olmadığını, “tam merkezinde durarak katkı sunması gerektiğini” ifade etti. Konukçu, “Biz sosyalistlerin sorusu şudur: Çatışmasızlığı kalıcılaştırmak için ne yapabiliriz?” Lenin’in devrim tartışmalarından örnek veren Kezban Konukçu,, “Teori-pratik uyumsuzluğu bahane edilerek süreçten uzak durulamaz. Barış süreci başlamışken biz de elimizi taşın altına koymak zorundayız” ifadelerini kullandı. Kezban Konukçu, sürecin zorluklarına rağmen barışın Türkiye’nin demokratikleşmesi için vazgeçilmez olduğuna dikkat çekti ve toplumsal muhalefetin tüm bileşenlerinin sürece aktif katkı sunması gerektiğini belirtti.

‘TARİHSEL BİR YERDE DURUYOR’

Panelde son olarak konuşan SYKP Eş Genel Başkanı Mert Titiz sunumlarını gerçekleştirdi. Titiz, bölgesel, kültürel ve politik gerilimlerin kesiştiği bir coğrafyada barış ihtimaline sahip çıkılması gerektiğini vurguladı. Barış sürecinin yeniden gündeme gelme motivasyonunun yalnızca Türkiye içindeki politik gerilimlerden değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel gelişmelerden kaynaklandığını belirten Titiz, bölgeyi üç temel başlıkla tanımlayarak, “Birincisi, bölgenin tarih boyunca kimlik, inanç ve kültürlerin kesişim alanı olması: Kürt’ü, Türk’ü, Ezidisi, Süryanisi, Alevisi, Çerkezi, Ermenisi, Arabı… Hepsi bu coğrafyada yaşıyor. Tarihsel olarak çok önemli bir yerde duruyoruz.”

‘TÜRKİYE İÇİN TEHDİT POTANSİYELİ’

İkincisi, enerji ve tedarik koridorlarının tam ortasında bulunduğuna işaret eden Titiz, Çin’in Kuşak-Yol hattından IMEC’e, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa koridoruna kadar birçok küresel projenin merkezinde Türkiye’nin bulunduğunu hatırlattı. Titiz, üçüncü olarak ise, NATO ile Şanghay İşbirliği Örgütü gibi uluslararası güç bloklarının kesiştiği, rekabetin en yoğun hissedildiği bölgenin yine Türkiye olduğunu söyledi.Titiz, bu koşulların Ortadoğu üzerindeki küresel yeniden dizayn çabalarını hızlandırdığını, bunun yalnızca Suriye için değil, Türkiye için de bir tehdit potansiyeli taşıdığını ifade etti.

‘BARIŞ UMUDUNU GÜÇLENDİRMEK’

Süreci başlatan iç motivasyonlara da değinen Titiz, siyasal iktidarın rıza üretme kapasitesini kaybettiğini, bu nedenle barış sürecinden çıkarabileceği her tür siyasi faydayı hesapladığını ve muhalefetin birlik zeminini dağıtma çabasının da sürecin bir parçası olduğunu belirtti. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı, PKK’nin Mayıs ayında yaptığı açıklama, Temmuz’da ilan edilen silah bırakma iradesi ve son aylarda gündeme gelen geri çekilme kararlarının “cesur adımlar” olduğunu söyleyen Titiz, buna karşın iktidarın toplumsal motivasyon yaratacak demokratik adımları engellediğini ifade etti. Titiz, Demirtaş, Yüksekdağ, Kobani davası tutukluları, Altan, Nazmi, Kavala ve Can Atalay gibi isimlerin hâlâ tahliye edilmemesinin “barış umudunun toplumda güçlenmesini engelleme çabası” olduğunu söyledi.

‘BARIŞ İHTİMALİNE SAHİP ÇIKMALIYIZ’

Titiz, mevcut atmosferin açık bir barış görüşmesi olmasa da “barış zemininin yoklandığı bir moment” olduğunu belirterek toplumsal muhalefete çağrı yaparak, “Bizim yapmamız gereken bu ihtimale sahip çıkmak. 23 yıllık iktidara karşı yalnızca bir kez kazandık: 7 Haziran 2015. Bu momenti doğru değerlendirmek zorundayız.”

Panel aranın ardından soru ve cevap bölümü ile sürdü.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.