Alevi Haber Ajansi

‘Halkın katılmadığı, denetlemediği, rızalık vermediği bir yönetim demokratik olamaz’

PİRHA- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanıyken Ekim 2016’da gözaltına alınıp tutuklanan Kürt siyasetçi Gültan Kışanak, PİRHA’nın sorularını yanıtladı. Kışanak, Ankara halkının önüne demokratik bir seçenek sunmak için belediye başkan adayı olduğunu belirterek, “Halkın katılmadığı, denetlemediği, rızalık vermediği bir yönetim demokratik olamaz” dedi. Kışanak, Kayyım Yasası’nın değiştirilmesi için de mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. 

Yerine kayyım atanarak 31 Ekim 2016 tarihinde tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak’ın azami tutukluluk süresi 25 Ekim 2023’te doldu ancak hala tahliye edilmedi.

Türkiye yasalarına göre öngörülen tutukluluk süresi 2 yıl, ancak çok istisna hallerde bu süre toplamda 7 yıla çıkarılabiliyor. Gültan Kışanak için bu süre 25 Ekim’de doldu ancak hala tahliye kararı verilmiyor. Kışanak’ın tahliye edilmemesini eleştiren avukatlar “Bu hukuka karşı hiledir” diyor

Kışanak, 30 Mart 2014’te yapılan yerel seçimde yüzde 55 oyla Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı olmuştu. Daha göreve geleli iki yıl olmuşken, 25 Ekim 2016’da gözaltına alındı, 30 Ekim’de kaçma şüphesiyle tutuklandı. Oysa soruşturma başladığında yurt dışındaydı ve ülkeye gelmişti. Tutuklanmasından 2 gün sonra, yani 1 Kasım 2016’da, Etimesgut Kaymakamı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum olarak atandı.

2016 yılından bu yana Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutulan DEM Parti Ankara Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan Adayı Gültan Kışanak, PİRHA’nın sorularını yanıtladı.

PİRHA-Çok uzun yıllardır cezaevindesiniz, koşullarınız ve sağlık durumunuz nasıl?

GÜLTAN KIŞANAK: Türkiye’de genel olarak cezaevlerinin hali biliniyor. F Tipi cezaevlerinin koşulları daha ağır ama iyiyim, moralim çok güçlü. Kimi kronik rahatsızlıklarım var, onlarla da başa çıkabiliyorum. İnsan hasta tutukluların durumunu düşününce kendi halinden bahsetmeye utanıyor. Bu vesileyle tüm kamuoyuna hasta tutsaklar için duyarlılık çağrısı yapmak istiyorum. Bu insani ve vicdani bir sorumluluktur, gereğini yerine getirmeliyiz. Hasta tutuklular dışarıda tedavi imkanlarına kavuşmalı.

“HALKIMIZ OYUNU KULLANACAK, İRADESİNE SAHİP ÇIKACAK”

-Sürekli kapatılmakla yüz yüze olan bir parti tarihiniz var. Bunu Türkiye siyasi tarihi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun son genel seçimlerde olduğu gibi hemen seçim öncesine denk getirilmesi ne anlam içeriyor ve siyaseti, seçmeni nasıl etkiliyor?

DEM Parti’nin takipçisi olduğu siyasal gelenek tam 34 yıldan beri baskı altında tutuluyor. Kaç parti kapatıldı. Son olarak HDP hakkında açılan kapatma davası, genel seçimlerde halkı seçeneksiz bırakmak için kullanıldı. Bu seçim sürecine de hilelerle başladılar. Güvenlik gerekçesiyle birçok il ve ilçeye binlerce “görevli seçmen” kaydırıldı. DEM partiye yönelik gözaltı operasyonlarının ardı arkası kesilmiyor. Halkı baskı altında tutup, iradesini engellemek istiyorlar. Bu seçimde iktidarın yıldırma, korkutma taktikleri bir kez daha yenilgiye uğrayacaktır. Halkımız seferberlik ruhuyla seçim çalışmalarına katılacak, oyunu kullanacak ve iradesine sahip çıkacaktır. Buna inanıyorum.

“ANKARA HALKININ ÖNÜNE DEMOKRATİK BİR SEÇENEK SUNMAK İÇİN ADAY OLDUM”

-DEM Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye Eş Başkan adayı olarak gösterildiniz. Neden Ankara? Cezaevi koşullarında nasıl bir seçim çalışması yürüteceksiniz?

Halkın gerçek sorunlarını siyasetin gündemine taşımak, konuşulmayanı konuşmak; kayyumlara, kadın haklarına yönelik saldırılara, savaş politikalarına “dur” diyecek güçlü bir muhalefet açığa çıkartabilmek için aday oldum. Siyaset iki kutba sıkıştırıldı, toplum radikal milliyetçilik kıskacına alındı.

Ankara halkının önüne demokratik bir seçenek sunmak için aday oldum. Ayrıca siyasetin halk için, halkla birlikte yapılması gerektiğini, bir koltuk kazanma yarışı olmadığını göstermek gerekiyordu. Bu mesajları en güçlü şekilde verebileceğimiz yer cumhuriyetin başkenti Ankara’ydı. Halkımızın bu mesajları sahiplendiğini ve sandıkta güçlü bir yanıt vereceğini görüyorum. Ben mümkün olduğu kadar dışarıdaki kampanyaya mesajlarımla, röportajlarla katılmaya çalışıyorum. Ama görüyorum ki kampanyanın gerçek sahipleri siyasetin özneleri kadınlar, gençler, emekçiler ve tüm demokratlar yola çıkmış güçlü bir çalışma yürütüyor. Bana da bu emeğe ve mücadeleye layık olmak düşüyor.

“HALKA SEÇENEKSİZ OLMADIĞINI GÖSTERMEK GEREKİYOR”

-Yerel seçimler siyasi mahpuslara nasıl yansıyor? Onlar bu süreci nasıl değerlendiriyor?

Seçimden seçime sürüklenme hali ve halkın gerçek sorunlarına değinmeyen muhalefet halleri herkesi epeyce bıktırmıştı. Benim adaylığım da etkili oldu herhalde, şimdi herkes canla başla kampanya için çalışıyor. Fikirleriyle, önerileriyle, mesajlarıyla bana ve kampanyaya katkı sunuyorlar.
Aramızda birkaç ay önce tutuklanıp gelenler de var. Onlar dışarıda da bir bıkkınlık olduğunu söylüyor. 25 yaşına gelmiş bir gencin AKP iktidarı dışında bir iktidar görememesi, iki kez üst üste halkın iradesine kayyum atanması, sandığa olan güveni sarsmış. Demokratik muhalefetin, halkın bir şeylerin değişeceğine inandırması ve değişim için mücadele etme kararlılığın vurgulaması gerekiyor. DEM Parti’nin seçime kendi adaylarıyla girmesi ve ön seçim yapması halkı yeniden seçimlere motive etti. Bu motivasyonun yükseltilmesi gerekiyor. Buradaki personelden gördüğüm kadarıyla iktidar yanlısı seçmende de sorunların çözüleceğine dair bir inanç kalmamış. Hatta seçimden sonra ekonomik krizin daha da derinleşeceğini biliyorlar. Hani ailede ‘zorba babalar’ için söylenen “kötü ama ne yapalım başımızdan eksik olmasın” yaklaşımı vardır ya, iktidar ve seçmenin hali biraz buna benziyor. Halka seçeneksiz olmadığını göstermek gerekiyor. DEM Parti’nin üçüncü yol stratejisi işte bu nedenlerle çok önemli.

“BİZİM YEREL YÖNETİM ANLAYIŞIMIZIN TEMELİNDE KENTLİ HAKLARI YATAR”

-DEM Parti olarak sizi diğer partilerden ayıran belediyecilik anlayışı nedir? Farklı inançlar, kimlikler, toplumsal kesimler bu yerelin içinde kendisini nasıl bulacak?

Bu soruyu somut örnek vererek cevaplamak istiyorum. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclisi’nde Alevi, Sünni, Ezidi, Kürt, Türkmen, Ermeni meclis üyelerimiz vardı. Belediye meclis üyelerimizden oluşan Halklar ve İnançlar Komisyonu’muz vardı. Bu komisyonda her kimlik ve inanç grubunun temsilcileri yer alıyordu ve belediyenin tüm çalışmalarına bu komisyon aktif olarak katılıyor taleplerini, önerilerini söylüyor eleştirilerini yapıyordu. Bu çalışma kentsel hizmetlerde ayrımcılığın önüne geçtiği gibi; toplumsal uzlaşı kültürünün gelişmesine de katkı yapıyordu.

Ben bu çalışmalar nedeniyle de yargılanıyorum. Alevi vatandaşlarımıza ücretsiz cemevi tahsis ettiğim için yargılanıyorum. IŞİD zulmünden kurtularak kentimize gelen insanların ihtiyaçlarını karşılamak için kurban bağışı kampanyası açmakla suçlanıyorum. Şeyh Said ismi bir meydana verildiği için de yargılanıyorum.

Bizim yerel yönetim anlayışımızın temelinde kentli hakları yatar. Bir kentte yaşayan herkesin öncelikli kendi kimliğiyle, inancıyla yaşama hakkı, dilini kültürünü geliştirme ve gelecek kuşaklara devretme hakkı ve belediyenin de bu hakların kullanımı konusunda hizmet üretme görevi vardır. Ben göreve geldiğimde, ilk iş olarak halka açık sosyal formlar yaptık. Bu formlarda kentteki tüm farklı kesimleri, görüşleri, talepleri dile getirildi. Sosyal formlardan çıkan sonuçlara göre Diyarbakır Kentli Hakları Bildirgesi hazırladık. Bu bildirgede kentte yaşayan herkesin ayrımsız bir şekilde hakları sıralanıyordu ardından da belediyeye düşen görevler sıralanıyordu. Bizim yönetim anlayışımız demokratiktir, katılıma ve denetime açıktır, ekolojiktir. Kentte yaşayan tüm varlıkları haklarını korumayı esas alır; her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmeyi öncelik olarak kabul eder.

“KAYYIM YASASI’NIN DEĞİŞTİRİLMESİ İÇİN MÜCADELE EDİLMELİ”

-Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanıyken tutuklanıp hapse konuldunuz ve onlarca belediyede olduğu gibi sizin de yerinize kayyım atandı. Kayyım aklında ve politikasında ısrar ne anlama geliyor?

Kayyım siyaseti, halkın iradesi karşısında anlamını yitirmiştir. Artık iktidarın kayyım atamaktan vazgeçeceğini düşünüyorum. Ama tüm demokrasi güçleri kayyım yasasının değiştirilmesi için güçlü bir mücadele sergilemeli. Kayyımlardan köklü kurtuluş ancak bu yasanın değişmesiyle olur. O yasa orada durduğu sürece muhalif hiçbir belediye güvende değildir.

“MUHALİF BELEDİYELERİN KADERİ AKP İKTİDARININ KEYFİNE KALMIŞTIR”

-Yerel yönetimler ile demokrasi ilişkisi açısından Türkiye’nin nasıl bir yerinde yönetim perspektifine ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz ve bunun Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarının çözümünde oynayacağı rolü nasıl izah edersiniz?

Yerel yönetimler halkla en yakın yöntemlerdir. Halkla belediye yönetimi her gün yüz yüzedir. Bu nedenle yerelde ihtiyaçları, sorunları tespit etmek, çözüm üretmek ve hesap vermek çok daha kolaydır. Halkın yönetime doğrudan katılması mümkündür. Çağımızda artık bir ülkedeki demokrasinin kalitesi, yerel demokrasinin gücüyle ölçülüyor. Yerelde demokrasi yoksa genelde hiç olmaz. Bunu yaşadık, yaşıyoruz. Merkezi iktidar otoritesini, yerel demokrasiyi tasfiye ederek inşa etti. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartını imzalayan Türkiye’nin yerelin yetkilerini arttırması, merkezin vesayetini kaldırması gerekiyordu. Ancak AKP iktidarı tam tersine belediyelerin yetkilerini daha da kısıtladı. İmar yetkisinden tutalım tarihi SİT alanlarının korunmasına kadar; borçlanma yetkisinden tutalım sosyal hizmetlere kadar birçok alana bakanlıklar eliyle müdahale etti. Bununla da yetinmedi belediye kanununu değiştirerek İçişleri Bakanına seçimle iş başına gelmiş belediye başkanını ve belediye meclisini kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan görevden alma yetkisi verdi. Bu yetki merkezi iktidara verilmiş keyfiyet hakkıdır. Kayyım rezaleti bu yasaya dayanıyor. Tüm muhalif belediyelerin kaderi AKP iktidarının keyfine kalmıştır. Toplumsal tepkiyi göğüsleyeceğine göz kestirdiği an görevden alma imkanına sahiptir.

Kendisine demokratım diyen herkes, tüm muhalefet öncelikle bu yasanın değiştirilmesi ve yerel demokrasinin yeniden inşa edilmesi için mücadele etmeli. Yerel demokrasinin önemine çarpıcı bir örnek daha vererek bu konudaki değerlendirmemi bitirmek istiyorum, çünkü epeyce geniş bir konu. Örneğin belediyeye ait bir kurumda bir çocuğa yönelik taciz suçu işlendiğinde o belediye başkanı sokağa çıkamaz, görevi bırakmak zorunda kalır. Ama sık sık iktidarın koruması altında olan çocuklara yönelik cinsel saldırı haberleri duyuyoruz. Ne oluyor? “Adli ve idari soruşturma açıldı” denilip mesele kapatılıyor. İlgili bakanı kim görecek, kim tepki gösterecek… Kamu yönetiminde halk denetimi en güçlü denetimdir. Yerelde bu denetimi yapmak mümkündür, merkezi yönetimde ise halk ancak gösterildiği kadarını görüyor. Kürt sorununun çözümü konusunda yerel demokrasi tabii ki önemli ancak tüm Türkiye için ne kadar önemli olduğunu anlamazsak, yerel demokrasi sorununu çözemeyiz. Egemenler, sanki Kürtler ayrıcalık istiyor gibi göstererek, yerel demokrasi talepleri bastırılıyor.

“KENT YÖNETİMİNDE HALKIN RIZASI OLMALI”

-Kent uzlaşısı neden önemli ve bunu sadece seçim ile bağlantılı düşünenler var. Sizce kent uzlaşısı nedir ve neden önemlidir?

Kent uzlaşısı, bir kentte yaşayan insanların rızasına dayanır. Alevi inancında “rızalık” çok önemlidir. Cemlerde lokma dağıtıldıktan sonra “herkes hakkına oldu mu razı?” diye üç kez sorulur. Rızalık alınmadan tek bir lokma çiğnenmez.
Kent yönetiminde de halkın rızası olmalı. Rızalık sürecinin aday belirleme aşamasından itibaren işletilmesi çok önemlidir. Ancak aday belirleme ve seçim süreciyle sınırlı tutulamaz. Kentteki sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, inanç grupları, farklı kimlikler, mahalle meclisleri, kadın meclisleri, ekoloji örgütleri ve aktivistler ile belediyenin birlikte çalışması gereken yapılardır. Halkın katılmadığı, denetlemediği, rızalık vermediği bir yönetim demokratik olamaz.

“ALEVİ KADIN TUTUKLULAR OLARAK DEDE TALEP ETTİK, TALEBİMİZ KABUL EDİLMEDİ”

-Kürt ve Kadın kimliğinizin yanısıra Alevi kimliğinizle hatta Ocak evladı olarak da biliniyorsunuz. Bu kimliğinizden hareketle Alevi toplumuna, kurum ve örgütlerine bir mesaj vermek isterseniz ne söylemek istersiniz, beklentileriniz nedir?

Aleviler de tüm ötekiler gibi “teklik” dayatmasına karşı eşit yurttaşlık mücadelesi veriyor. Ben de bu mücadelenin bir parçasıyım. Tekçi zihniyetin baskı ve asimilasyon politikalarına karşı direniyorum, mücadele ediyorum. Ankara adaylığımda hücrede de olsam bu mücadeleyi sürdürmenin bir yolu. Bin yıllardan beri yaptıklarımız, yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz, öğretilerimiz, inancımız, yaşam felsefemiz, yaratımlarımız, acılarımız, sevinçlerimiz bizlere bu kimliği kazandırdı. Hak yolunu, yol eyledik “Yol bir, sürek bin birdir” diyerek bu günlere geldik. Şimdi Aleviliğin kadim köklerinden koparmaya çalışıyorlar. Tekçi zihniyet, bireyi ve toplumu köklerinden koparma, iradesini yok sayma ve egemen olanın kimliğini giydirme zorbalığıdır. Bu zorbalığa karşı direnmek, Aleviliğin felsefesinde var. Biz de inancımızın gereğini yerine getiriyoruz. İçeride de aynı baskı devam ediyor. Cezaevlerinde vaiz var, manevi rehberlik yapıyor. Bakanlık “iyi hal değerlendirme kriterleri” arasında “vaizle görüşme, dini günlerde yapılan etkinliklere katılma” gibi kriterler de var. Cezaevi gözlem kurulları isterse, Alevi tutuklulara dini etkinliklere katılmadıkları için “iyi hal” vermeyebilir. Yani cezası bittiği halde cezaevinden çıkamaz. Bunun örnekleri de var.

Geçen şubat ayında Xızır nedeniyle Alevi kadın tutuklular olarak biz de dede ile görüşme talep ettik, fakat talebimiz kabul edilmedi. Cezaevi müdürü “Bizim yapabileceğimiz bir şey yok, Bakanlığın emri” diyerek konuyu kapattı. Dilekçelerimize resmi yanıt da henüz verilmedi.

Can olmak için cem olmak, yani birlik olmak gerekir. Hücre duvarlarının anlamı yok, bizim birliğimiz gönülden gönüle… Xızır hepimizin yar ve yardımcısı olsun.

GÜLTAN KIŞANAK KİMDİR?

15 Haziran 1961’de Elâzığ’da doğdu. Çocukluk ve gençlik yıllarını Elazığ’da geçirdi, lise yıllarında siyasetle ilgilenmeye başladı. Elazığ Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra 1978’de Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü’ne girdi. 19 yaşında üniversite ikinci sınıf öğrencisiyken gerçekleşen 12 Eylül darbesi sırasında tutuklandı. 1980 ve 1982 yılları arasında Diyarbakır Cezaevi’nde tutuldu. İşkenceler gördü. İki yıl süren tutukluluğun ardından Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü tamamladı.

1991’de stajyer olarak girdiği Güneş gazetesinin ardından Yeni Ülke, Özgür Gündem ve Özgür Ülke gazetelerinde gazeteci, yazı işleri müdürü ve yayın koordinatörü olarak çalıştı. 1990’lı yılların başında bir grup arkadaşı ile Toplumsal Direniş gazetesini kurdu ancak gazete fazla uzun ömürlü olmadı. 1997 yılından itibaren kadın hareketi içinde yer aldı. Diyarbakır’a dönerek kadın hakları savunucusu bir gazeteci olarak çeşitli derneklerde aktif görev yaptı. Diyarbakır Bağlar Belediyesi’nin sosyal proje danışmanı olarak çalıştı.

2007 genel seçimlerinde Demokratik Toplum Partisi’nin desteklediği bağımsız Diyarbakır milletvekili olarak meclise seçildi. 2009 yılında Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasının ardından Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’ne geçti. Partinin genel başkanlığını Selahattin Demirtaş ile birlikte eş başkan sıfatıyla üstlendi. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 2011 Türkiye Genel Seçimleri’nde BDP’nin desteklediği bağımsız aday olarak Siirt’ten meclise seçildi.

2014 yerel seçimlerinde BDP’den Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanı seçildi. 30 Ekim 2016’da ‘PKK üyesi olmak’ iddiasıyla tutuklandı. Yerine, Etimesgut Kaymakamı Cumali Atilla kayyım olarak atandı.
Kocaeli 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan Kışanak, Kobani davasında yargılanan isimler arasında. Evli ve 1 çocuk annesidir.

Dilan MORSÜMBÜL/PİRHA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak