Alevi Haber Ajansi

Hafıza Merkezi’nden ‘Kuşaklararası Buluşma’ etkinliği: Zorla kaybetmelere karşı mücadele buluşması

PİRHA- Hafıza Merkezi, “Kuşaklararası Buluşmalar” devam ediyor: Kayıplar Mücadelesinin Geleceğe Mirası şiarıyla Türkiye’de zorla kaybetme suçuna karşı mücadele yürütenlerle bir araya geldi.

Hafıza Merkezi, “Kuşaklararası Buluşmalar” başlığında düzenlediği etkinliğin üçüncüsünde İstos’ta gerçekleştirdi. Kayıplar Mücadelesinin Geleceğe Mirası konu başlığıyla gerçekleşen etkinlikte Türkiye’de gözaltında kayıplara karşı mücadele yürüten Nimet Tanrıkulu, kayıp yakını ve aktivist Besna Tosun, Hafıza Merkezi kurucularından Murat Çelikhan, Dargeçit filmi yönetmeni Berke Baş konuşmacı olarak yer alırken moderatörlüğü Hazal Özvarış üstlendi.

“MÜCADELEMİZDE TEMEL OLAN VAZGEÇMEME VE DİRENİŞ KÜLTÜRÜ”

İlk sözü ömrünün kırk yıldan uzun bir zamanını insan hakları mücadelesine adayan Nimet Tanrıkulu aldı. Tanrıkulu, mücadele deneyimlerini şöyle aktardı:  “Türkiye’de gözaltında zorla kaybetme meselesi yeni bir olgu değil. Cumartesi Anneleri özelinde baktığımızda tarih 1980lere dayanıyor. Bizler de 12 Eylül de gözaltına alınanlar arasındaydık. Gözaltında kayıpların olduğunu biliyorduk. İnsan Hakları Derneği (İHD) kurulduğunda bu meseleyi görünür kılamadık. Bir süre sonra gözaltında kayıplar gerçeği konuşulmaya başlandı. Türkiye’de Cumartesi Anneleri’nin başlangıcını Hasan Ocak’la belirlemek mümkün. Hasan Ocak iki kez gözaltına alındı. İlkinde serbest bırakıldı ama ikincisinde 58 gün boyunca kayıptı. O dönemde Arkadaşıma Dokunma grubuyla kadınlar mücadelelerini yürütüyordu.  Hasan’ın kaynı üzerine, Çoğunluğu Arkadaşıma dokunma kampanyasından kadınların oluşturduğu ekiple sessizce Galatasaray Meydanı’nda oturmaya karar verdik. Mücadelemizde en temel olan şey vazgeçmeme ve direniş kültürüydü.

“CUMARTESİ ANNELERİ BİZİM DAYANIŞMAMIZIN ADI”

Tanrıkulu, Galatasaray Meydanı’nda geçen ilk 200 haftalık süreçte kayıpları fiziksel olarak da bir aradıklarını ise şu sözlerle anlattı:

“Bizim bir kaybı aramak kendimize tanıdığımız süre üç gündü. Bir kayıp haberi geldiğinde kaybedilme olgusuna sadece devlet perspektifinden bakamıyoruz. Üzerindeki giysileri tanımlıyorduk. Çevredeki insanlarla konuşarak araştırma yapıyorduk. Kimi zaman o mezarların içine girdik, mezarlık defterlerine bakmaya çalışıyorduk. Kaybedilen kişilerin mezardan üstündeki kıyafetlerle, ellerinde mühürlerle çıkarıldığına şahit olduk. Cumartesi Anneleri bizim kendi aramızdaki dayanışmamızın adıydı.”

“BU SUÇUN HEM MAĞDURU HEM TANIĞIYIM”

Galatasaray Meydanı’nı annesinden devralan, “Bu suçun hem mağduru hem tanığıyım. Babam benim yanımda kaçırıldı. Babam evimizin önünden kaçılırken failleri ile göz göze gelip onlara gülümsemiştim”  diyen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun yaşadığı acının nasıl insan hakları mücadelesine dönüştüğünü anlattı:

“Babamı arama süreci başladığında annemle hep yan yanaydım. Annem İHD’ye babam için başvuru yapıp döndükten sonra “Basın toplantısı kararı alındı. Seni götüreceğim gördüklerini anlatacaksın” dedi. O süreci birlikte yaşayarak aramızda bir deneyim aktarımı gerçekleşti.

Galatasaray Meydanı’na ilk çıktığımda 12 yaşındaydım. Eyleme müdahale başladığında gözleri ne yaşlıları ne çocukları görüyordu. Annelerimiz gözaltına alındığında Nimet Erdoğan, Leman Yurtsever işten, dernekten çıkıp koşa koşa bize yemek yapmaya gelirlerdi. Çiğdem Mater o zamanlar 18 yaşındaydı bizle İHD’de oyunlar oynuyordu. Annelerimiz müdahaleden dolayı artık bizi meydana götürmemeye başlamıştı. Dolayısıyla 12.00de televizyon karşısına geçip haberleri tedirgin bir şekilde izliyorduk. Leman’ın eve gelişinde anlıyorduk ki o gece annem eve gelmeyecek”

“BU COĞRAFYA GEÇMİŞ YÜKÜNÜN ÇOK AĞIR OLDUĞU BİR COĞRAFYA”

Zorla kaybetme suçuna karşı mücadele yürüten ve hafıza merkezinin kurucularından olan Murat Çelikkan ise “12 Eylül darbesiyle kesilen toplumun örgütlenme ve direnme gücünü bu döneme taşıyan, insan hakları mücadelesinin ağırlığını üstlenen kadınlar oldu. Kayıpları arama mücadelesinin ağırlığını da kadınlar oluşturdu. 1990 yılına kadar İHD’nin gündeminde mücadele alanlarının hepsi olmasına rağmen kaybedilenler mücadelesi yoktu. Dernek gücünü toplumla olan bağından alır. En başta hikayeleri anlamıyorduk. Buna bir isim koyamıyorduk ama çok kısa zamanda bu dernek içerisinde oluştu ve kadınlar cumartesi eylemlerini başlattılar. Bu coğrafya geçmiş yükünün çok ağır olduğu bir coğrafya. Ve devletin bununla yüzleşmesi gerek. İktidarlar değişiyor ve yeni gelen iktidarın bunu yargılaması gerek. Bunu Arjantin örneğinde görebiliyoruz. Bu hafızayı oluşturmak, belgeleri korumak için ‘Hafıza Merkezi’ni kurduk. Çünkü biliyoruz bir gün o yargılamalar yapılacak” diye konuştu.

“MÜCADELEYE TANIK OLAN FİLM”

Dargeçit Jitem dosyası olarak bilinen gözaltına kayıpların ailelerine ulaşarak altı buçuk yıl süren bir çalışma sonucunda ‘Dargeçit’ isimli  belgeselin yönetmeni Berke Baş bu davanın 17 celsesini takip ederek hazırladıkları belgeselle ilgili şunları söyledi:

“Biz bu filmi yaparken Hafıza Merkezi’nin arşivlerine daldık. O arşivden onlarca film çıkabilir ama biz bugünkü mücadeleye tanık olan ve eşlik eden bir film olsun istiyorduk. Dev bir cezasızlık yumağı içerisinde bu filmle bir yol aradık. Bu film aileler duruşma salonundan çıktıktan sonra başlayacak, bu karar olumlu bir karar olmayacaktı ve bizim hikayemiz o zaman anlamını bulacaktı.”

Etkinlik dinleyicilerin sorularının cevaplanmasının ardından son buldu.

Dilan ŞİMŞEK/İSTANBUL 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak