PİRHA-Kayıplar haftası nedeniyle bir açıklama yapan Cumartesi Anneleri ve İHD İstanbul Şubesi, “Türkiye’de de gözaltında kaybetme suçu topluma korku salma ve muhalifleri susturma yöntemi olarak yaygın bir biçimde uygulandı. İnsanlık onurunu hedef alan gözaltında kaybetmelere karşı hakikat ve adalet mücadelesi yürütmekten asla vazgeçmeyeceğiz!” ifadelerini kullandı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) 1995’ten itibaren her yıl 17-31 Mayıs tarihleri arasındaki dönemi “Kayıplar Haftası” olarak anıyor. İHD İstanbul Şubesi’nde konuya ilişkin bir açıklama yapıldı. Açıklamaya İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri ile kayıp yakınları Zübeyde Tepe, Ayşe Tepe, Hanife Yıldız, Hanım Tosun ve Ali Tosun katıldı.
“GÖZALTINDA KAYBETME TOPLUMA KORKU SALMA YÖNTEMİ OLARAK KULLANILDI”
İHD İstanbul Şubesi ve Cumartesi Anneleri adına ortak basın açıklamasını ise Zübeyde Tepe okudu. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Her yıl olduğu gibi bu yıl da “17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası” kapsamında düzenlediğimiz hafta etkinlikleri ile; uluslararası hukukta insanlığa karşı suç olarak tanımlanan gözaltında kaybetme suçuna, bu suçun işlenmesine imkan yaratan cezasızlık politikalarına, inkar edilen gerçeklere ve bu insanlığa karşı suçla mücadelenin önemine dikkat çekecek, hakikat ve adalet talebimizin karşılanmasını isteyeceğiz. Arjantin’den Şili’ye, Kolombiya’dan Pakistan’a, Filistin’den Kıbrıs’a birçok ülkede bir baskı, sindirme ve cezalandırma yöntemi olarak karşımıza çıkan “gözaltında kaybetme” insanlığa karşı suç niteliğinde olup, insan haklarının ve temel özgürlüklerin ağır ve açık ihlalidir. Uluslararası hukuka göre tüm devletler gözaltında kaybetme suçunun sorumlularını istisnasız biçimde soruşturma, yargılama ve yaptırıma tabi tutma yükümlülüğü altındadırlar.
Türkiye’de de gözaltında kaybetme suçu topluma korku salma ve muhalifleri susturma yöntemi olarak yaygın bir biçimde uygulandı. Yüzlerce insan evlerinden, işyerlerinden, kafelerden, otobüs duraklarından, otobüslerden, otomobillerinden gözaltına alındılar ve bir daha geri dönemediler. Akıbetleri ailelerinden dahi gizlendi, hakikat karartıldı. Yüzlerce insan gözaltında kaybedilmesine rağmen bu suç yok sayıldı ve iddialar derin bir suskunlukla karşılandı. Gözaltında kaybetme suçu adalet sistemi eliyle cezasız bırakıldı. Diğer ağır hak ihlallerinde olduğu gibi gözaltında kaybetmelerde de hakikatin açığa çıkartılması ve adaletin sağlanmasına yönelik politikalar hayata geçirilmedi. Aksine AİHM’in de işaret ettiği gibi Türkiye’de cezasızlık, bilinçli ve sistemli bir devlet politikası olarak uygulandı.
“GÖRÜYORUZ, BİLİYORUZ, TANIKLIK EDİYORUZ”
Hiç şüphe yok ki gözaltında kaybetmeler bu topraklarda örgütlü bir biçimde gerçekleşti ve yalnız yargının değil, ilgili tüm devlet kurumlarının iş birliği ile örtbas edildi. Bu yüzden bu suç yaygın ve sistematik biçimde işlenebildi ve sonuçsuz/ cezasız bırakılarak işlenmeye devam etti. Nitekim 1915 yılından bu yana, bu topraklarda yaşanan gözaltında kaybetme pratiğine dair hiçbir iktidar yüzleşme ve hesaplaşma iradesi göstermedi. İnkar ve cezasızlık politikaları iktidarlar değişse de devam ettirildi. Derneğimize yapılan başvurular; 2016 OHAL ilanı sonrasında kaçırılma, alıkonulma ve gözaltında kayıp iddialarının dikkat çekici bir şekilde arttığını gösterdi. Sadece OHAL süresince en az 32 kişi gözaltında kaybedilme girişimine maruz kaldı. Sonrasında 26’sı bulunurken, Yusuf Bilge Tunç’tan halen bir haber alınamadı.
2 Ekim 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’na girdikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Cemal Kaşıkçı’nın kaybedilmesi ile ilgili failler bulunmazken, dava fail durumundaki Suudi Arabistan’a devredildi. Gözaltında kaybedildiği TBMM Raporu ile itiraf edilen Cemil Kırbayır dosyası; delillere, belgelere, tanıklara rağmen zamanaşımıyla kapatıldı. Hatırlanacağı üzere; 699 hafta boyunca gerçekleştirilen Cumartesi buluşmaları 700. Haftasında 25 Ağustos 2018 ve devamında Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Anayasa Mahkemesi’nin Maside Ocak Kışlakçı, Aydın Aydoğan ve Gülseren Yoleri başvuruları üzerine verdiği kararları ile Kaymakamlık yasaklarının hukuka aykırı olduğu tespit edildiği halde yasak uygulaması sürdürüldü ve cumartesi insanları halen her hafta gözaltına alınıyorlar.
Bu ağır baskı ve hukuka aykırı müdahale koşullarında, kayıp yakınları ve hak savunucuları olarak 28 yıldır; “Görüyoruz, biliyoruz, tanıklık ediyoruz” diyerek, gözaltında kaybetmeler gerçeğini yüksek sesle duyurmaya, kamuoyunun gündemine taşımaya çalışıyoruz. Cezasızlığı ve adaletsizliği aşmak, hakikate ulaşmak için mücadele etmenin bir yurttaşlık görevi olduğuna dikkat çekiyoruz. Gözaltında kayıp vakalarının yeniden gündeme gelmesi ve adalet arayışımızın bastırılmaya çalışılması karşısında, mücadelenin daha etkin sürdürülmesinin bir zorunluluk olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız ve bu kez de Gözaltında Kayıplar Haftası vesilesi ile insanım diyen herkesi mücadeleye omuz vermeye çağırıyor, bir kez daha devleti yönetenlere sesleniyoruz:
“CEZASIZLIK POLİTİKASINA SON VERİN”
- Hakikat ve adalet talebimizin gereğini yerine getirin. Kayıplarımızın akıbetini açıklayın, cezasızlık politikasına son verin, kayıp dosyalarında etkin soruşturma yürütün, failleri cezalandırın.
- Devletlere, Zorla kaybetmeyi suç olarak düzenleme, yargılama ve cezalandırma, gözaltında kaybetmelerin önlenmesi ve geçmişte yaşanan kaybetmelere dair hakikat ve adalete erişimin sağlanması sorumluluğu getiren, BM Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi derhal imzalayın ve uygulayın.
- Beş yıla yakın bir süredir hiçbir hukuki dayanağı olmadan bize ve tüm topluma kapattığınız Galatasaray’daki yasağı derhal sonlandırın, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulayın.
- Kayıp yakınları ve hak savunucularına yönelik polis şiddetine ve yargı tacizine son verin.
İnsanlık onurunu hedef alan gözaltında kaybetmelere karşı hakikat ve adalet mücadelesi yürütmekten asla vazgeçmeyeceğiz! Kayıplarımızdan ve kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray Meydanı’ndan asla vazgeçmeyeceğiz.”
PİRHA / İSTANBUL
Yoruma kapalı.