Suriye’de cihatçı grupların yenilgisinin en çok Türkiye’yi etkileyeceğini ifade eden Taştekin, “Operasyon, Barack Obama yönetiminin topal ördek pozisyonunda olduğu, başkan seçilen Donald Trump’ın cihatçılara desteği kesip Ruslarla birlikte yeni bir strateji arayışına girdiği ve Batılı müttefikleriyle kavga eden Türk hükümetinin Rusya’ya mahkûm olduğu bir dönemde geldi” ifadelerini kullandı.
“DUA KARDEŞLİĞİNDE SON PERDE”
Taştekin’in Gazete Duvar’da yayınlanan, “Dua kardeşliğinde son perde” başlıklı yazısı şöyle:
Suriye’de silahlı grupların hezimeti en fazla Türkiye’yi alakadar ediyor. Aşağıda Halep düştükçe sancısı yukarıyı vuruyor. Komşuda devrim macerasının doğasında bu var!
Epey zamandır diyorduk ki; Suriye’de Körfez-Batı destekli silahlı grupların kurtarılmış bölge ilan ettiği Doğu Halep, tekrar ordunun kontrolüne geçtiği takdirde Türkiye sınırları ısınacak, kirli savaş yakıcı mirasını işte o zaman tüm kızgınlığıyla gösterecek, vekâlet savaşından vazgeçilse bile iş işten geçmiş olacak. Bunu bir diktatör namına felaket tellallığı olarak görenler oldu. Tellallık bizde kalsın ama felaket olan kendileriydi!
Son birkaç günde Halep’te çembere alınan silahlı gruplar 12 mahalleden çekildi. Mahallelerden Bustan el Başa, el Halik ve Ayn el Tell’in geri alınmasında YPG ile Suriye ordusu ortak hareket etti. YPG batıdan, ordu doğudan ilerledi. YPG operasyon sonrası bu mahalleleri hepten zapt etmiş değil, tamamen çekilmiş de değil. Bu bölgeler, 2012’den beri Körfez-Batı destekli silahlı grupların Şeyh Maksud’a şiddetli baskı yaptığı yerlerdi. YPG’nin Şeyh Maksud dışına hamle yapması bundan. Tabii etrafı Suriye ordusunun denetimindeki bölgelerle çevrili olan Şeyh Maksud’un nazik durumu bu tür bir işbirliğini de dayatıyor.
“OPERASYON TÜRK HÜKÜMETİNİN RUSYA’YA MAHKUM OLDUĞU BİR DÖNEME DENK GELDİ”
105. Cumhuriyet Muhafızları Tugayı, Kaplan Güçleri, Çöl Şahinleri Tugayı, Baas Taburları, Ulusal Savunma Güçleri ve Filistinlilerin kurduğu Kudüs Tugayı’nın yürüttüğü Halep operasyonunun gerçekleştiği dış koşullar önemli. Operasyon Barack Obama yönetiminin topal ördek pozisyonunda olduğu, başkan seçilen Donald Trump’ın cihatçılara desteği kesip Ruslarla birlikte yeni bir strateji arayışına girdiği ve Batılı müttefikleriyle kavga eden Türk hükümetinin Rusya’ya mahkûm olduğu bir dönemde geldi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry bir süredir operasyonu durdurmaya çalışıyordu.
Kerry’nin Ruslara kabul ettirmeye çalıştığı plan şuydu: Operasyonun durdurulmasına karşılık ılımlı muhalifler ile Nusra Cephesi (Şam’ın Fethi Cephesi) birbirinden ayrılır; Nusra, Doğu Halep’ten çıkar ve bölgenin kontrolü diğer gruplarla kalır; bu koşullar üzerinden siyasi müzakereye geçilir.
Kerry, Ruslarla bu planın pazarlığını yaparken Trump da seçimden önce Suriye’de Rusya ile çalışmanın bir yolunu bulması için büyük oğlu Donald Trump Jr.’ı Paris’e gönderdi. 11 Ekim’de 30 diplomat, siyasetçi ve iş adamının katıldığı toplantıya, Fransız Politika ve Uluslararası İlişkiler Merkezi’nin kurucusu Fabien Baussart ve eşi Randa Kassis ev sahipliği yaptı. Ev sahibinin kimliği Trump’ın niyeti açısından mühim bir detay.
Çoğulcu Toplum Hareketi’nin lideri Kasis, Rusya’nın son Cenevre konferansına katılmasını sağladığı, Esad’ın da makul muhalif saydığı isimlerden biri. Kassis’e göre krizi barışçıl yolla çözerse Ruslar çözer.
Seçim sonrasında Trump’la iki kez konuşan Rusya lideri Vladimir Putin bu ara dönemi değerlendirip Halep operasyonunun birkaç haftada bitirilmesini istedi. Elde edilen sonuç, askeri çözümün mümkün olduğuna inananları güçlendirdi.
“SURİYE ‘ALIN TERÖRİSTİNİZİ’ DERCESİNE BUNLARI TÜRKİYE SINIRLARINA DOĞRU İTİYOR”
Nusra Cephesi, Ahraru’ş Şam ve Nureddin Zengi Tugayları gibi örgütlerin Halep’teki kaybı, kontrol ettikleri toprakların yüzde 40’ına tekabül ediyor. Bu, sarsıcı bir hezimet.
Buradaki silahlı gruplar, Halep’in merkezi kısmındaki Şaar ve Bustan el Kasr gibi mahallelere çekildi. 500 kadar kişi silahlarını bırakıp teslim oldu. Daralan çemberde kalanlar için de tek yol ya açılan koridorla çıkıp gitmek ya da bir anlaşmayla Kızılay’ın gözetiminde tahliye edilmek.
Daha önce teslim bayrağının çekildiği yerlerden yapılan tahliyelerde silahlı grupların yeni adresi Türkiye sınırlarından beslenen İdlib olmuştu. Halep’te birkaç mahallede sıkışan asi bakiyenin gideceği yer de muhtemelen İdlib olacak. Geçen Ağustos’ta Deraya’dan çıkan militanlar, aileleriyle birlikte İdlib’e transfer edilmişti. Tam da Halep’teki son gelişmeye paralel olarak 28 Kasım’da Doğu Guta’dan 1.450 savaşçı, aileleri (589 kadın ve 900 çocuk) ile birlikte İdlib’e gönderildi.
Suriye yönetimi “Alın teröristinizi” dercesine bunları Türkiye sınırlarına doğru itiyor. Deraya’dan az aşağıdaki Dera’ya küremek dururken bu militanları ta kuzeyde İdlib’e gönderilmesinin başka bir anlamı yok.
İdlib ile Halep birbirini besleyen iki cephe. Suriye ordusu birkaç ay önce bir hamleyle bu iki cephenin arasına girerek karşılıklı akışı durdurdu; başka bir hamleyle de Kilis üzerinden Halep’e giden güzergâhı kesti. Bunun üzerine Hatay ve Kilis’e yaslanan bölgeler arasında Türkiye toprakları üzerinden militan kaydırma operasyonları yaşandı. Yani bir cepte sıkışanlara diğer cepten yardım gitti. Bütün bunlar Türkiye’nin himayesinde olan şeylerdi. Kilis’in karşısında güneye uzanan cep şu anda Fırat Kalkanı Operasyonu sayesinde silahlı gruplar için fiilen tampon bölge işlevi görüyor.
“SURİYE’NİN İKİNCİ HAREKAT PLANINDA RAKKA VE EL BAB’A YÜKLENMEK VAR”
Halep’ten sonra Suriye ordusunun iki yönlü bir hareket geliştirmesi bekleniyor:
Muhtemel operasyonun bir hedefi İdlib’te Nusra Cephesi’nin (Şam’ın Fethi) liderliğindeki güçlerin kontrol ettiği bölgeler olacaktır. Ki Hizbullah ile Iraklı milislerden oluşan Nuceba Hareketi, halihazırda Halep’in güneyinde Han Tuman’a yığınak yapıyor. Bu operasyonun nihai hedefi İdlib. Bu iki örgütün, Nusra’nın sürekli tehdit ettiği Şii beldeleri Fua ve Kefraya etrafındaki kuşatmayı yarmak için İdlib kırsalını temizlemesi gerekiyor.
Suriye ordusunun ikinci harekât planında Rakka ve El Bab’a yüklenmek var.
Her iki hamle de Türkiye’nin Suriye planlarını yakından ilgilendiriyor.
Türk hükümetinin hem IŞİD’i destekleyen ülke görüntüsünden kurtulmak hem de Kürtlerin demokratik özerklik projesini Afrin ile Kobani arasındaki bölgeye de taşımasını önlemek için başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonu, Esad düşmanı cephenin istemediği sonuçlar üretti.
– Türkiye’nin Kürt kaygısı, kendisini Rusya ve Suriye’nin dayatmalarına açık hale getirdi. Fırat Kalkanı ancak Rusya ve Suriye’nin hava savunma sistemini TSK unsurlarına kapattığı takdirde yürütülebilirdi. Bunun şartı da Türkiye üzerinden Halep’e yapılan lojistik ve cephane akışının kesilmesiydi. Nitekim Fırat Kalkanı hedefinden saptığı yerde ya Türkiye destekli gruplar ya da doğrudan TSK unsurları vuruldu.
– Bir başka açıdan Fırat Kalkanı’yla birlikte silahlı grupların amaçlarında sapma oldu. Halep-İdlib kırsalında kalanların asıl düşmanlığı Suriye güçlerine yönelikken Türkiye’nin yedeğine aldığı gruplar, hedefe YPG, SDG ve IŞİD’i koydu. Yani amaç ve operasyonda bütünlük bozuldu.
Elbette Türk destekli grupların gizleme gereği duymadıkları bir amacı da var:
El Bab’ı aldıktan sonra Halep’te sıkışan gruplara desteğe gidip Suriye ordusu ve müttefikleri ile savaşı büyütmek. Fakat bunu Rusya ve Suriye’nin şartlara bağladığı Fırat Kalkanı’nın çizilmiş çerçevesinde kalarak yapmak mümkün değil. Türkiye’nin kapsam dışına çıkması savaş riski taşıyor.
Suriye ordusunun silahlı grupları Türkiye sınırlarına çekilmeye zorlayacak bir stratejiyi izlemesi halinde buna Ankara’nın nasıl tepki vereceği şu aşamada belirsiz. Fiili tampon bölge güvenli bu gruplar için bir sığınak mı olacak, yoksa Suriye ordusunun sıfır noktaya kadar çıkmasına izin mi verilecek? O durumda onbinlerce silahlı adam buharlaşmayacağına göre Türkiye bunların ölümcül potansiyelleriyle ne yapacak?
Türk askerlerinin birlikte zafer için ellerini havaya açtığı ‘dua kardeşleri’, yarı yolda bırakılmalarının bedelini kime, nasıl ödetecek?
Ben bunları yazarken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Kudüs sempozyumunda şu açıklama geldi:
“BM’den Suriye’de Irak’ta bir şey görebildiniz mi? Şu anda 600 bin rakamları konuşuluyor ama hayır, bana göre Suriye’de 1 milyona yakın insan öldü. Çocuk, kadın ayrım yapılmaksızın devam ediyor. Nerede BM? Ne yapıyor? Irak’ta var mı? Yok. Biz sabır sabır dedik, en sonunda dayanamadık Suriye’ye ÖSO ile girmek zorunda kaldık. Niçin girdik? Bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok. Mesele toprağın gerçek sahipleri, toprağına sahip olsunlar. Bunu sağlamak için. Orada adaletin tesisi için varız. Devlet terörü Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik.”
Geri dönüp yazdıklarımı sileyim dedim ama kıyamadım!
Fırat Kalkanı’nı Rusya’nın rızasıyla başlatıp, amacını da “IŞİD’i temizlemek ve Kürt koridorunu önlemek” diye deklare ettikten sonra söylenen bu sözleri nereye koyacağımı bilemedim.
Bu sözler, Fırat Kalkanı ile Kürtlere karşı ortak cephe kurma beklentisinin suya düşmesine yönelik bir tepki mi?
Yoksa El Bab’ı alıp Halep’in yardımına koşma planının tutmamasından mütevellit bir hayal kırıklığı mı?
Ya da Suriye ordusunu, Fırat Kalkanı ile oluşturulan tampon bölgeden uzak tutmaya yönelik caydırıcı bir çıkış mı?
Yahut Türkiye sahiden niyeti mi bozdu, Suriye ile savaşa mı hazırlanıyor?
Suriyelilerin “Ebu Ali” diye taltif ettiği Vladimir Putin acaba bu işe ne der?
Tabii bir de Esad ile çalışma sinyali veren Trump var.
Veya bu sorulara hiç gerek yok mu? Hepsi Şam semalarında hayalleri dağılmış bir adamın öylesine sözler mi?
Es mi geçsek?
Vallahi bilemedim.
Yoruma kapalı.