PİRHA – ‘IŞİD Ağları Türkiye’de radikalleşme, örgütlenme ve lojistik’ kitabının yazarı, IŞİD’e katılmak üzere Türkiye’ye gelen yabancı şahısların Suriye’ye ve Irak’a geçmesine ve orada savaşmak için bulunan mücahitlerin ihtiyaçlarının nereden karşılandığıyla ilgili yaşananları gazeteci, yazar Doğu Eroğlu PİRHA’ya anlattı.
Gazeteci yazar Doğu Eroğlu, ‘IŞİD Ağları Türkiye’de radikalleşme örgütlenme ve lojistik’ kitabına ilişkin PİRHA’ya aktarımlarda bulundu.
İlk olarak İslam devletiyle ilgili olarak Türkiye’de örgütlenme yapan şahıslarla karşılaşmasının Ankara’da olduğunu söyleyen Eroğlu, “Yaşananları belki anımsarsınız Musul ve Erbil’de 2014 başında İŞİD’in ciddi toprak kazanımları söz konusuydu. Biz de uluslararası basından gördüğümüz kadarıyla takip ediyorduk. Ben o dönemler muhabir olarak Ankara’da çalışıyordum. Çok kısa sürede Türkiye’den de katılımlar olduğu anlaşıldı. Bu katılımların kaynakları araştırılmaya başlandı. Ortaya ilk çıkan buğün için söylenen radikalleşmenin ilk sıcak noktası diyebileceğimiz pek çok unsurun bir araya geleceği ve radikalleşme için kolay bir alan haline getiren o alanlardan bir tanesinin Ankara’da Hacı Bayram Mahallesi olduğunu gördüm. Bir kaç ay boyunca orada çalışma yaptım. Amacım aslında bir muhabir nasıl çalışır, gider, hızlı bir şekilde araştırmasını yapar. Ve kısa bir sürede okuyucusuna aktarmak ister. Ben oraya gittiğimde işlerin o kadar da kolay olmayacağını gördüm” ifadelerini kullandı.
IŞİD SALDIRILARI
“Çok farklı bir dünya ile karşılaştım. Tabii biliyordum küresel cihat hareketinin Türkiye’de temsilcileri olduğunu daha önce Çeçenistan’a, Afganistan’a hatta Pakistan’a gidenler olduğunu uzun yıllardır hatta Irak’taki el Kaide’nin varlığından ötürü ilgili olduğunu biliyordum. Ama bu kadar kitlesel bir hareketi görünce hem biraz meraklandım hem de dehşete kapıldım” diye konuşan Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çok kısa sürede oradaki mahallenin Ankara’daki örgütlenmenin çok küçük bir parçası olduğunu, Türkiye’nin pek çok mahallesinde de İstanbul, Konya. Gaziantep ve Adıyaman’da çalıştım. Kilis’te sınır hareketlerin olduğu İslam devletinin ciddi bir bürokrasi kurmayı başardığı bölgede çalıştım. Hepsinde hem bu yapılaşmalara şahitlik edenlerle hem bu yapılanmaların doğrudan parçası olmuş kişilerin etrafındakilerle her zaman bu kişileri bulmak mümkün olmadığı için birazcık onların sosyal çeperlerini özellikle merakımdan ötürü böyle şiddetli politik eyleme girişmenin hangi sebeplerle onların hayatlarında yer bulduğunu merak ederek araştırma yaptım. Benim araştırmaya başlamadan sonra Türkiye’de eylemli bir dönem başladı.
İlk başta HDP’nin Mersin ve Adana bürolarını yapılan saldırı ile kendini gösterdi. Daha sonra Diyarbakır mitingi, daha sonra Suruç derken 2015 Ankara’daki saldırı ve bu saldırı halkaları genişleyerek devam etti. Ta ki Reina saldırısına kadar.”
İSLAM DEVLETİ ÇALIŞMALARI
Eroğlu süreci şöyle anlatıyor:
“Benim o dönemdeki şahsi kanaatimde bu yapılanmalara karşı gerekli önlemlerin alınmadığı yönünde idi. Ona ilişkin bilgileri toplamak çok daha zor oldu. Hangi ihmalin yapıldığına da oldukça geniş bir yer ayırmaya çalıştım.
Çünkü İslam devletinin Türkiye’deki çalışmaları İslam devleti için çalışan grupların, Türkiye’deki çalışmaları yalnızca propaganda, radikalleşme ve o radikalleşen kişilerin İslam devletine sevkiyatı ile sınırlı değil, aynı zamanda İslam devletinin ihtiyaç duyduğu bazı lojistik ağları da Türkiye’de işletenler bu gruplar ve etrafındaki kişilerdi.
En başta İslam devletlerine katılmak üzere Türkiye’ye gelen yabancı şahısların Suriye’ye ve Irak’a aktarılması, bunun dışında orada savaşmak için bulunan mücahitlerin ihtiyaçlarının Türkiye üzerinden karşılanması ufak tefek de olsa silah ve mühimmatın akışı aynı zamanlarda Türkiye’deki bazı İslam devleti tarafından görevlendirilen bazı yöneticilerin başını çektiği daha geniş çapta el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan malzemelerin ham maddelerin geçişleri.
Örneğin suya ihtiyaç duyulduğunda bile tankerlerle su sevkiyatı gübre sevkiyatı gibi şeylerin takibine çalıştım.
Şöyle bir parantez açmam gerekirse bu kitabı temel olarak yazma sebebim aslında 2 ana başlıkta toplanabilir. Birincisi ‘’ŞİDDETSİZLİK’’ bu grupları anlamamız gerektiğini düşünüyorduk. İlk karşılaştığım andan itibaren bu grup üyelerinin kendilerince pek çok motivasyonları var. Bu işe kalkışmak için ve devletin yenmesi gereken önleme çalışmalarının sadece bir meydanda toplanış herhangi taleple demokratik hakkını kullanmak için oraya giden insanları korumakla sınırlı kalmadığını düşünmüyorum.
Tabii ki o önleme çalışmalarının o zincirin son halkası diyebilirim. Fiziksel bir güven ama devletin önleme çalışmasının çok daha önce çok daha yerel bir şekilde örgütlenme faaliyetlerinin sürdüğü mahalli bölgelerde bu faaliyetlere girişen kişilere yönelik olmasına ve bu faaliyetlerde ulaşılmak istenen gençlerin bu faaliyetlere katılmasını daha en başından engelleyici şeylerin olması gerektiğini düşünüyorum.
Bundan kastım şu. Bu tip hareketler katılış esas 2 temel nedene dayanıyor. İllki Türkiye’deki yaşamlarından kendi mahallerinden kendi biyografilerinden kaynaklanan ve değiştirmek istedikleri şeyler. İkincisi ise bu tip bir hareketin hedefe aldığı bizim örneğimizde İslam devletinin Irak ve Suriye’de kurduğu bölgesel egemenliktir. Ve o bölgesel egemenliğin sunmayı vaat ettiği yeni bir başlangıç, yeni bir hayat, daha eşitlikçi devlet yurttaş tanımının Türkiye’deki kadar açık olmadığı bir hayat algısıydı.
Şimdi devletin yapması gereken benim bütün bu araştırmadan sonra edindiğim kanat şuydu. Devletin yapması gerekenin bu radikalleşmeye aday gençlerin buraya gitmelerini gerektiren sebepleri ortadan kaldırmak yani bir kişinin örneğin eğitimin dışında yaşanan bu güçlükler onun İslam devletine katılmasını kolaylaştırmışsa artık elimizde çok ciddi veri var. Kimlerin katıldığı ve onların biyografilerini biliyoruz. Eğer ki bu sebeplerden bir tanesi eğitime ilişkin güçlüklerse bekliyorum ki idare eğitimin içindeki güçlükleri o bölgede ortadan kaldırmak için çalışsın. Kamuoyununda bu yönde bir taleple idarenin kapısını çalması gerekiyor.”
İSTİHBARAT VE GÜVENLİK ZAAFİYETİ
“İdarenin algıladığı dar kapsamdaki onların tabiri ile terörle mücadele bu tip hareketleri bizim karşımıza biz ne zamanki bazı gruplar için popüler olmayan ifadelerimizi kamuoyunda dillendirdiğimizde bu şiddetle karşılaşmamız lazım. Dolayısı ile bu şiddetsiz ligin teminatı çok daha erken safhada yapılacak radikalleşmeye iten faktörlere ortadan kaldırılmasıyla başlanması lazım. Daha sonra 10 Ekimde Suruç’ta, Diyarbakır’da gördüğümüz ihmaller zincirinin ortadan kaldırılması artık çok ileri bir aşama. Çok daha fazla şey var yapılması gereken” diyen Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İstihbarat ve güvenlik zafiyetinin idarenin yine kendisinin yarattığını düşünüyorum. Irak ve Suriye’de savaşan gruplara yönelik herhangi bir güvenlik faaliyetinin iktidarca hoş görülmediğini, görülmeyeceğini düşünen memurların davranışları özellikle katliam vakalarında iktidarla bu kişiler arasında bir bağ olduğunu gösteren herhangi bir delile rastlamadık.
Bu tabi ki rastlamayacağımız anlamına gelmiyor. Ama ben bulgularla konuşmak zorunda olduğum için, böyle bir bağa rastlanmamış olmam mevcut sorumluluğu ortadan kaldırmıyor. Bilakis böyle bir bağ olmasa dahi yönetimin idarenin o dönem herhangi bir sebepten ötürü her ne sebeple olursa olsun ki politik sebeplerden dolayı olduğuna dair pek çok görüş var, ben de benzer bir görüntü olduğuna dair düşünenlerdenim.
Siz iktidarı kastederek bunlara yol verdiğiniz özellikle bir takım hedeflere saldırtınız gibi dar bir çerçevede değil, yapılması gereken hiçbir şey yapılmadığı için bu grupların çok kolay hedef bulduğuna, çok rahat saldırı imkânı edindiğine ilişkin belki ilişki kurmak hukuk dünyasında daha ciddi karşılık bulacaktır. Çünkü buna ilişkin deliler var.
Elimizdeki bulgular neyse bundan sonra benzer şeylerin yaşanmaması için benzer şiddet olaylarına kimsenin kalkışmayacağının teminatı olarak yapılan ihmaller üzerinden daha somut ifadelerle bu çağrıları tatbiki de demokratik kamuoyunun yapmaya devam etmesi gerekiyor.”
Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.