Alevi Haber Ajansi

GADEV Konferansı: Tekke ve Zaviyeler Kanunu Alevi toplumunun hafızasını hedef aldı!-VİDEO

PİRHA- Garip Dede Vakfı (GEDEV) Alevi Akademisi’nin düzenlediği Aleviler/Alevilik saha araştırma konferansları kapsamında gerçekleştirilen üçüncü etkinlik, “100. Yılında Tekke ve Zaviyeler Kanunu ve Aleviler” başlığıyla yapıldı. Konferansta konuşan GADEV Başkanı Celal Fırat, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun Alevi toplumu üzerindeki tarihsel etkilerine dikkat çekerek, “1925 sonrası uygulamalara baktığımızda açıkça görüyoruz ki hedef yalnızca dini mekânların kapatılması değildir. Asıl hedef; Alevi toplumunun kuşaklar arası bağlarını koparmaktır” dedi.

Konferans öncesinde Anıl Can Kaya tarafından deyişler seslendirildi. Ardından açılış konuşmasını yapan Celal Fırat, toplantının yalnızca akademik bir panel olmadığını vurguladı.

Fırat, “Bugün burada yalnızca bir panel açmıyoruz; aynı zamanda yüz yılı aşkın bir süredir üzeri örtülen, bastırılan ve yok sayılan bir hafızayı birlikte konuşmak, birlikte hatırlamak için bir araya geliyoruz” ifadelerini kullandı.

Tekke ve Zaviyeler Kanunu ve Takrir-i Sükûn sürecinin Alevi inancı üzerindeki etkilerini değerlendiren Fırat, konferansın başlığına da işaret ederek şunları söyledi:

“Panelimizin başlığı, ‘Sükûn Reçetesi: Bir Ölçü Korku, İki Ölçü Yasak’, aslında Türkiye’nin yakın tarihine dair çok şey söylüyor. Çünkü 1925 yılında yürürlüğe sokulan Takrir-i Sükûn Kanunu, resmî tarih anlatısında çoğu zaman bir ‘güvenlik’ ve ‘asayiş’ tedbiri olarak sunulmuştur. Ancak bizler çok iyi biliyoruz ki, bu kanunun Alevi toplumu açısından karşılığı; güvenlik değil, susturma; huzur değil, tasfiye olmuştur.”

Takrir-i Sükûn’un yalnızca dönemsel bir uygulama olmadığını belirten Fırat, bunun uzun vadeli bir devlet politikası olarak işletildiğini dile getirdi.

“Takrir-i Sükûn, yalnızca bir isyan bastırma aracı değildir. Aynı zamanda Alevi-Bektaşi toplumunun tarihsel kurumlarını, inanç mekânlarını ve kuşaklar arası hafızasını hedef alan uzun vadeli bir devlet politikasıdır. Bu kanunla birlikte Alevilerin yüzyıllardır sürdürdüğü ocak–dergâh sistemi, manevi önderlik yapıları ve toplumsal örgütlenme biçimleri sistematik biçimde dağıtılmıştır.”

Alevi dergâhlarının yalnızca fiziksel mekânlar olmadığını vurgulayan Fırat, dergâhların toplumsal hafızadaki yerine dikkat çekti.

“Çünkü dergâh dediğimiz şey yalnızca bir yapı değildir. Dergâh; inancın aktarıldığı, ahlakın öğretildiği, yolun erkânla sürdürüldüğü, hafızanın kuşaktan kuşağa taşındığı bir yaşam alanıdır. Bir dergâhı kapatmak, aslında bir toplumu kendi köklerinden koparmaktır.”

1925 sonrasında hayata geçirilen uygulamaların amacının açık olduğunu ifade eden Fırat, Alevi inancının kamusal alandan dışlandığını belirtti.

“1925 sonrası uygulamalara baktığımızda açıkça görüyoruz ki hedef yalnızca dini mekânların kapatılması değildir. Asıl hedef; Alevi toplumunun kuşaklar arası bağlarını koparmak, dede–pir–rehber geleneğini dağıtmak, Aleviliğin kurumsal sürekliliğini kırmak, inancı kamusal alandan çekip bireysel ve görünmez bir alana hapsetmektir.”

Bu sürecin olağanüstü yetkilerle yürütüldüğünü söyleyen Fırat, Alevi öğretisinin ciddi bir kırılma yaşadığını dile getirdi.

“Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Takrir-i Sükûn’un olağanüstü yetkileri, bu dönüşümü hayata geçirmek için kullanılmıştır. Bu süreçte Alevi dergâhları ve ocakları kapatılmış, inanç önderleri ya takibe alınmış ya da ‘şahsi din adamı’ konumuna indirgenmiştir. Cem ritüelleri kamusal görünürlüğünü yitirmiş, talip–rehber–pir zinciri zayıflatılmış, yazılı olmayan Alevi öğretisi ciddi bir aktarım kırılması yaşamıştır.”

Fırat, yaşananların bir güvenlik politikası olarak sunulamayacağını vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu tablo, bir güvenlik politikası değil; bilinçli, planlı ve uzun vadeli bir asimilasyon politikasının sonucudur.”

“ALEVİLERE GELİNCE HALA YASAKÇI BİR DİL KULLANILIYOR”

Günümüzde gelinen noktada devletin din politikalarında çifte standart uygulandığını ifade eden Celal Fırat, Alevi inancının hâlâ tanınmadığını söyledi.

“Tekke ve Zaviyeler Kanunu resmî olarak yürürlükte olmasına rağmen, devletin din politikası seçici ve çifte standartlı biçimde uygulanmaktadır. Tarikatlar fiilen serbesttir, türbeler devlet eliyle restore edilmekte, şeyhler medya ve siyasetle iç içe yaşamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi her yıl katlanarak artmaktadır. Ancak aynı devlet, Alevilere gelince hâlâ yasakçı bir dil kullanmaktadır.”

Alevi inancının kurumsal olarak korunmasız bırakıldığını vurgulayan Fırat, mevcut duruma dikkat çekti.

“Alevi dergâhları tanınmamakta, cem evleri ibadethane olarak kabul edilmemekte, Alevi dedelerine kendi din kimliğini dayatmaktadır. Yani Alevi inancının hafızası hâlâ kurumsal olarak korunmasızdır.”

Konferansın amacını da özetleyen Fırat, şu ifadelerle konuşmasını tamamladı:

“İşte bu panel, tam da bu çelişkileri konuşmak, bu tarihsel adaletsizliği görünür kılmak ve Alevi toplumunun inanç özgürlüğü mücadelesini bilimsel, tarihsel ve toplumsal boyutlarıyla ele almak için düzenlenmiştir.”

Konferans, konuşmacıların sunumlarıyla devam ediyor.

PİRHA/İSTANBUL

 

PİRHA/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.