PİRHA – Milletvekili Celal Fırat, Maraş Katliamı’nın 45’inci yılı sebebiyle Meclis’te basın açıklaması yaptı. Yapılacak anmaya yönelik getirilen valilik yasaklamasını kınayan Fırat, “Yarın Alevi kurumları ve dostlarımızla Maraş’ta olacağız. Yasağınızı tanımıyoruz. Maraş’ı unutturamazsınız” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi İstanbul milletvekili Celal Fırat Meclis’te Maraş Katliamı’na ilişkin basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Eşit Başkanı Hüseyin Mat, Britanya ve İsviçre’den de Alevi kurumlarının temsilcileri katıldı.
Celal Fırat, 1978 yılı 19-26 Aralık arasında ülkenin en büyük vahşetlerden birinin yaşandığını vurguladı. Milletvekili Fırat, sözlerine katliamda yaşamını yitirenleri anarak başlayıp şöyle devam etti:
“Yakın tarihimizin simsiyah sayfalarında yerini alan barbarlığın adı Maraş Alevi Katliamı’dır. Öyle bir katliam ki, ne unutmak, ne de kelimelerle anlatmak mümkün. Eşine, “Beni sen öldür, onların eline bırakma” diye yalvaran kadının çığlıklarını nasıl unutacak, nasıl anlatacağız? Vahşice katledilen, Alevi dedesi Gıjık dedeyi, kadın evliyamız Elif Ananın yaşlı ablasını nasıl unutur, nasıl anlatırız? Balta ve satırlarla doğranan bedenleri, karnı yarılan hamile kadınları, tecavüzleri, paramparça edilen küçük çocukları, bebekleri, kazanlarda kaynatılan mazlumları, evleriyle birlikte yakılanları, kurşunlanan canların hikayelerini hafızalarımızdan nasıl silebiliriz? Tıpkı Roboskili canlarımızın dediği gibi, unutursak kalbimiz kurur, insanlığımızdan çıkar, Yol’umuzu inkâr etmiş oluruz. Bu vahşeti anlatmaya kelimeler yetmez!
“BİRİNCİ DERECE SORUMLU DEVLETİN KENDİSİDİR”
Acıları dindirmenin bir tek yolu var, o da bunun hesabını sormak, devletin ve tüm ilgililerin sorumluluklarını açığa çıkarmaktır.
Bu katliamın birinci derecede sorumlusu devletin kendisi ve kullandığı gerici faşistlerdir. Toplumsal muhalefetin çok güçlü olduğu bir dönemde amaçlanan, bir taşla birden fazla kuş vurmaktı. Öyle de oldu. Devlet ve derin güçler, gelişen toplumsal muhalefeti ve özgürlük taleplerini bastırmak, hem de kendilerini yeniden güçlendirme adına provokasyon ve katliamlara başvuruyorlardı. Askeri bir darbenin alt yapısını oluşturmak için, yine Aleviler kurban edilecek, katledileceklerdi.
Çok önceden kararlar alınmış, haftalar öncesinden tüm hazırlıklar yapılmış, milli piyango satıcıları şehre gelmiş, Alevilerin evlerine kırmızı boyayla çarpı işareti konmuş, katliamda rol alacak gerici, dinci ve faşistler hazırlıklarını bitirmişlerdi.
Bütün bu katliam hazırlıklarından devletin istihbaratının, asker polis ve kamu görevlilerinin haberinin olmaması mümkün değildir. Bu katliamın, bir devlet kararı olduğu açık seçik ortadadır.
45 yıl önce, her karanlık olayda olduğu gibi, çiçek sinemasına bomba atılarak ilk fitil ateşlenmiş oldu.
Hazırlıklarını önceden yapan güçler, vakit kaybetmeden sahaya çıkmış, camilerde halk kışkırtılmış, cenazelere saldırılar olmaya başlamıştı. Sloganlar belliydi, Allah için vurun, 3 K’ye ölüm, yani Kızılbaş, Kürt ve Komünistleri öldürün. Alevilerin oturduğu Yörük Selim Mahallesi’ne saldırılar başlamış, kahvehaneler bombalanmış, katliam başlamıştı. Saldırganlar, önceden kırmızı çarpı ile işaretlenmiş evleri tek tek basıyor, kadın, yaşlı çocuk demeden, silah, balta, satır, kılıç gibi her türlü aletle büyük bir vahşetle katlediyor, tecavüz, gasp ve insanlarla birlikte evleri ateşe veriyorlardı.
‘Kanımız aksa da zafer İslam’ın’, ‘Müslüman Türkiye’ sloganları ile saldırılar düzenliyor, Alevilerin yoğunlukla oturduğu Yörükselim Mahallesinde ‘Esir Türkleri Kurtarma Ordusu’ adlı çeteci/katliamcı unsurlar tarafından kıraathaneleri bombalıyor ve Gıjik adlı Alevi dedesi öldürülmüştür.
21 Aralık’ta, silahlı saldırılar sonucu yaşamını yitirmiş olan, sol görüşlü öğretmenler Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu’nun cenaze namazları bile engellenerek, saldırıya maruz kalmışlardı. Kızılbaş, Kürt ve Komünist avına çıkan, bu vahşi güruha karşı devlet hiçbir adım atmıyor, engellemiyor, asker polis gibi güvenlik güçleri resmen buhar olup uçmuştu.
İktidardaki CHP, tüm yardım çığlıklarını karşılıksız bırakıyor, görmezden duymazdan geliyordu.
“ASKERİ DARBENİN YOLU AÇILDI”
19-26 Aralık tarihleri arasında, resmi rakamlara göre, 111 kişi katledilmiş, binlercesi yaralanmış, çok sayıda işyeri ve ev tahrip edilmiştir. Katliam tamamlandıktan sonra devlet, beklediğini almış olacak ki, hemen 13 ilde sıkıyönetim ilan etti. Arkasından bu ve benzeri katliamları gerekçe yapıp 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yolunu açmış oldu.
Maraş Katliamı, sıradan bir Alevi – Sünni çatışması, iki tarafın birbirine girmesi gibi sunuldu. Bu külliyen yalandır. Bu karşılıklı bir çatışma değil, Aleviler hedef alınarak, derin devletin organizasyonuyla yapılan açık bir katliamdır.
Sonrasında yapılan yargılamalarla cezalar verilmiş, ancak tıpkı Sivas Madımak Katliamı davasında olduğu gibi sanıkların çoğu ceza indirimlerinden yararlanmış, kalanlar da 1991 de çıkarılan yasalarla cezaları ertelenerek serbest bırakılmışlardır.
Tıpkı Madımak Katliamı’nda olduğu gibi Maraş Katliamı’nda da açıkça rolü olanların çoğu ödüllendirildi, hatta bu mecliste milletvekilliği bile yapanlar oldu. Bu yargılamalarda, katliamda sorumluluğu bulunan güvenlik güçlerinin, istihbaratın, kamu görevlilerinin ve devletin rolü hiçbir şekilde açığa çıkarılmamış, üstü örtülmüştür. Katledilen onlarca Alevi yurttaşın cesedine ulaşılmamış, Şeyh Adil Mezarlığı’na toplu olarak gömüldüğü iddialarının araştırılması engellenmiş ve mezar yerleri halen bilinmemektedir.
“MARAŞ KATLİAMININ YARASI GERÇEK BİR YÜZLEŞME OLMADAN KAPANMAYACAK”
Maraş Katliamı’nın derin yarası, gerçek bir yüzleşme olmadan asla kapanmayacaktır.
Siz her ne kadar katliamın üstünü örtmeye çalışsanız da bizler buna asla izin vermeyecek, gerçek bir yüzleşme ve hesap verilene kadar mücadeleye devam edeceğiz. Başta Alevi yurttaşlarımız olmak üzere, tüm demokratik kamuoyunun beklentisi bu katliamı gerçekleştirenlerin, katliam emrini verenlerin ve gerçek sorumluların yargı önüne çıkartılıp hak ettikleri cezalara çarptırılmasıdır.
“SORUMLULAR YARGI ÖNÜNE ÇIKARTILSIN”
Maraş Katliamı’nın bütün ayrıntıları ile incelenmesi ve gerçek sorumlularının yargı önüne çıkartılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve Meclis İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulması için gerekli önergeleri meclise sundum. Meclis, daha önce verilen bu tür önergeleri görmezden geldi. Meclisi sorumluluğa davet ediyorum. Konuyu geçiştirme, genel geçer cevapları kabul etmeyeceğiz. Her yıl, Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde katliamı lanetliyor, yaşamını yitirenleri anıyor ve sorumluların açığa çıkarılmasını talep ediyoruz. Bu yıl da hem yurtdışından hem de yurtiçinden gelen Alevi kurumlarımız ve dostlarımızla yine her yerde anmalar gerçekleştiriyoruz. Her yıl, Aleviler olarak Maraş’a gidiyor açıklama yapıyoruz.
“KATLİAM YAPILIRKEN NEREDEYDİNİZ?”
Valilik, 15 gün eylem yasağı ilan etmiş. Katliam yapılırken hiçbir tedbir almayan sizler, açıklamamızı yasaklıyor, her gittiğimizde büyük bir polis orduyla karşılıyorsunuz. Sormazlar mı size, katliam yapılırken neredeydiniz? O vahşet yapılırken kimi korudunuz? Şimdi kimi kimden koruyorsunuz. İki kelimeyle, yazıktır, ayıptır. Türkiye artık katliamlarla anılmak istemiyorsa, demokratik bir hukuk devleti olma yolunda ilerlemek istiyorsa, tüm inançların ve etnik kimliklerin bir arada yaşayabileceği bir iç barışı tesis etmek istiyorsa, Maraş Katliamı’nı planlayanların ve uygulayanların açığa çıkarılması, vicdanlarda ve hukuk önünde yargılanıp mahkûm edilmesi ve bu katliamdan kaynaklı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir.
Meclisi ve tüm ilgilileri göreve çağırıyorum. Yarın Alevi kurumları ve dostlarımızla Maraş’ta olacağız. Yasağınızı tanımıyoruz.
Maraş’ı unutturamazsınız.”
Basın açıklamasının ardından Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu yöneticileri DEM Parti grubunu ziyaret ederek, Sezai Temelli ile bir araya geldi.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.