PİRHA- Erdoğan Emir, Dersimli bir müzisyen. O acılı ve direngen halkının üretken bir sanatçısı. 4 Mayıs 1937’de başlatılan Dersim Katliamı’nın yıl dönümü dolayısıyla görüştüğümüz Emir, sanatçıların en çok halklarının hafızası olması gerektiğini ifade ediyor.
4 Mayıs 1937’de Bakanlar Kurulu kararıyla başlatılan Dersim katliamı geçmişte kalmış bir ‘insanlık suçu’ değil, hala sürüp gelen etkileriyle yaşayan bir kırım. Bölge insanları üzerindeki baskı hala sürüyor ve bir tür kültürel kırım olan köklerinden koparmak, göçe zorlamak ve asimilasyon ise Dersimlilerin yaşamlarının bir özeti. Sürüp gelen bu trajedi ve bir yanıyla da direniş, en görünür haliyle de Dersimli sanatçıların eserlerinde, ezgilerinde dile gelmiş. Onlar, Dersim halkının dili olmuşlar, gözü olmuşlar, kalbi olmuşlar…
Erdoğan Emir de bu sanatçılardan biri. 4 Mayıs, onun için de sıradan bir takvim günü değil. En çok da babasının kendine çekilmiş yalnızlığından biliyor 4 Mayıs’ı. Erdoğan Emir, başlayan katliamda dedesini yitiriyor ve yapayalnızlığın kuyusuna atılıyor. Şöyle anlatıyor Emir, “Dediğim gibi bu olmuş bitmiş bir kırım, bir süreç değil. Hala sistematik olarak devam ediyor. Kuşaklar boyu sürmüş, benim kuşağıma kadar da gelmiş bir trajedi bu. Bir kere babamdan biliyorum. Babam babasını kaybediyor. Kendilerine neden bu kötülüğün yapıldığını bir türlü anlamadığı bir yalnızlığı yaşamış babam…” Emir, babasının bunun neden yapıldığını anlamasa da, kendisi yaşananların, tekçi Türk-İslamcı bir ideolojiye sahip bir devletin uyguladığı faşizan bir siyasetin sonucu olduğunu farkında.
“Planlı programlı, detayları düşünülmüş bir katliama girişildi Dersim’de. Dersim benzeri bütün katliamlara baktığımızda, amaç bir halkı kökleriyle birlikte yok etmek, yok edemediklerini de köklerinden sökerek, göç yollarında onları var eden inançsal, kültürel değerleriyle birlikte ortandan kaldırmak, kırıma uğratmak olmuş. Daha acı olan şu ki, dünden bugüne değişen bir şey de yok. 1937 de alınan karar hala yürürlükte, hala bizlere, Dersimlilere var oluş hakkı tanınmıyor. Bunun en iyi halini yine 24 Nisan vesilesiye yaşadık. Hala 24 Nisan 1915’de başlatılan Ermeni katliamı ile yüzleşilmiş değil. Hala bütün dünyayı karşısına alıp, ‘sizin bizden ne farkınız var’, ‘ama sen de yaptın’ denilip gerçeği kabullenmeyen bir siyasi devlet aklı var.” diyor Emir.
Her Dersimli gibi, halkına yapılan bu kötülüğün izleriyle büyüdüğünü ifade eden Emir, “Ben ve benim kuşağımın da tanıklık ettiği köy boşaltmaları, insanlarımızın tekrardan göç yollarına düşürülmesi, 1937’den beri bildiğimiz devletin varlığımıza, kültürümüze tahammülsüzlüğünün sona ermediğini gösteriyor” diyerek, kötülüğün devam ettiğini dile getiriyor.
“BENZER HİKAYELERİ DİNLEYEREK BÜYÜDÜM”
Emir, sanatçı duyarlılığını ve eserlerinin ana temasını hep bu yaşananlardan nasıl etkilediği ise şöyle dile getiriyor:
“Ben de kendi kuşağımın her çocuğu gibi ninni yerine, öldürülenler için, kaybolup da gelmeyenler için acılı ağıtlar dinledim. Bu, elbette büyürken, kendini, kendi insanını, onların yaşadıklarını anlama ve sorumluluk duyma ihtiyacı yaratıyor. Ben müzik yaparken işte bu bilinçle ve bu duygularla müzik yapıyorum. Örneğin ‘İnsani Kamil’ benim yazdığım ilk eserlerdendir. Bu eser, Dersim’de yaşanılanları tarif eder. Köyde büyüdüğüm ve hep benzer hikayeleri dinleyerek yetiştiğim için, meseleyi tarif etmek ve tanımak benim için zor olmadı. Çünkü harcı bende maya tutmuş bir hikayeydi Dersim. Günlük hayat içerisinde yaşadığımız bazı durumlar vardı ve o durumlar zaten geçmişin birer izdüşümü, birer somut hali gibiydi.”
Emir, Dersim Katliamı’na katılan askerlerin tanıklığına başvurularak yapılan “Kara Vagon” adlı belgesele müzik de yapmış. Emir, “Acılı tarihimizi, inkar edilmiş gerçeğimizi, bize yaşatılanları konu edinen ‘Kara Vagon’da benim için değerli bir çalışmaydı. Benzer her çalışma aslında kendimizi arama, tanıma bilme, kendi gerçeğimizle bir yüzleşme çabası olarak görüyorum. ‘Kara Vagon’u yapan arkadaşların da müziğe ihtiyacı vardı. Ben de seve seve bizi anlatan bu belgesel çalışmasında yer aldım” diyerek anlatıyor bu süreci.
ASİMİLASYON SÜRECİ
Erdoğan Emir, devletin bölge insanını asimile etmek için kullandığı Bölge Yatılı Okullarında eğitim aldığını, ancak amaçlananın tersine, bu sürecin kendi gerçekliğini daha çok fark etmesini sağladığını şöyle ifade ediyor:
“Yatılı bölge okulunda okumam bir tramvaya yol açtı bende. Tam bir asimilasyon süreciydi okul süreci ve bu siz de daha bilinçli bir karşı koyuş yaratıyor. Kendi yeteneklerimi de fark ettiğim, kendimi ifade etme yolları aradığım, bulduğum yıllardı. Ve ben kendimi daha çok müzikle ifade etmeye başladım. Ve yaşadıklarım müziğime böylece yansımış oldu.”
PİR TALİP İLİŞKİSİ
Bir sanatçı olarak, toplumun bir tür hafızası rolünü üstlendiklerini vurgulayan Erdoğan Emir, bunu biraz da Aleviliğin sosyal organizasyonu olan Pir-talip ilişkisine benzetiyor. Kültürün, inancın böyle ancak korunabildiğini ve geleceğe taşındığını, sanatçı olarak da buna bir nebze katkıda bulanarak toplumlarına hizmet etmek olduğunu belirten Emir, “Pirlik taliplik meselesindeki hikayedir hizmet. Yani Pir dediğiniz hakkı gösteren makamdır. Siz talipseniz, bu makamın uğradığı her şeyi bilirsiniz. Alevi toplumu hafızasını böyle üretir ve nesilden nesile taşır üretim yaparak. Biz sanatçılar da buna benzeriz. Üretimlerimizle toplumun hafızasına katkıda bulunuruz. Benim açımdan bu gün konuşuyor olmak, bu toplumun parçası olmak ve bu toplumun sorunlarına dair bir cümle kuruyor olabilmek benim için çok değerli ve onur verici bir şey” diyor.
4 Mayıs 1937’de alınan kararla, Desimlileri adeta coğrafyasıyla, kültürüyle yeryüzünden silmek için başlatılan katliamın hala günceliğini koruduğunu bunun en çok da Dersim toprağına karşı girişilen doğa katliamı ile yaşadıklarını söyleyen Emir, “Dersim’de karakol, kalekolların yapılması, maden şirketlerinin, HES’lerin talancı yağmacı açgözlülükleri, barajların yapımı yani bir bütün olarak Dersim doğasının istilaya açık hale getirilmesi, kültürünün saldırı altında olması kabul edilir değildir. Bu mesele bir toplumun kendi toprağına dair, kendi kutsaliyetine dair kendi inanç merkezlerine dair en ufak hoyratlığı karşısında doğru durabilirse, o bahsettiğimiz bütün sorunların karşısında kendi toprağına yönelik duygusuna değerli kılabilirse, insana rağmen ben bir şey yapılabileceğini zannetmiyorum” diyerek nasıl bugüne kadar direnerek ayakta kalınmışsa, bundan sonra da ancak mücadele ederek Dersimli kalınacağını dile getiriyor.
YÜZLEŞME VE ÖZÜR
Erdoğan Emir, 4 Mayıs’ın yıldönümü vesilesiyle son olarak şunları dile getiriyor:
“Bir umudum yok ama keşke erdem büyüse ve herkes bu konuyla yüzleşebilecek kadar büyük bir kudret ortaya koyabilse. Bu bir devlet politikasıydı ve bir kürsüden özür dilenerek geçiştirilecek kadar basit bir mesele değil. Üstelik hala, toplumun kendi iradesiyle ortaya çıkardığı özgür kurumlarına, sanatçılarına karşı devletin tutumu ortada. Ben devletten çok, umut beslememiz gereken yerin bu hayatta ortaya değerli şeyler çıkaran insanlar olduğunu düşünüyorum”
Sevim KAHRAMAN/İsmet SEFER
İSTANBUL
Yoruma kapalı.