Erdoğan Emir’i dinlerken her defasında yeni bir pencere açılıyor. Beref albümünün çıktığı dönemi değerlendirecek olursak çok ağır bir süreç yaşanıyor. Beref senin için neyi tanımlıyor?
Erdoğan Emir: “Beref” benim açımdan bir varlık tarifi. Sizin yaşamla kurduğunuz ilişkinizi, toplumla kurduğunuz ilişkiyi, sizin birey olma özelliğinizi keyf kudretinize ermiş olmanızı ve onun açığa çıkarmış olduğu insana daha doğru bir sorumluluk edinme halişnin sorumluluk olduğu ve bu sorumluluğun, geleneğin yüzyıllar öncesinden bugüne devredilmiş ve fark edenin omuzlarına düşmüş bir yük gibiydi. Bu yükün meramının nerden başladığının, nasıl insanda vazifeye dönüşmesine baktığınızda; herkesin bir arada yaşadığı, hürmet duygusunu kaybetmeden insanlar birbirinin yaşam hakkını yaşam değerlerini inanç kültürünü, bunun açığa çıkardığı felsefik yaşam yorumuna ve en basit paylaşma haline etki etme durumuna baktığınızda bir kırmanci coğrafyası karşınıza çıkıyor ve bir dersim ahalisinin ortak aklı ve ortak vicdanı karşınıza çıkıyor. Bu derviş algının alimleşmiş sözü sizde bir yaşamı sadece bir insanla yaşamadığınızı, bir yaşamı var eden bütün değerler toplamının içerisinde sadece bir parça olduğunuzu ve bu parça içerisinde, bu dengenin içerisinde terazisini fark etmiş, mümkün kılmış halde ancak dünya ile doğru yaşayabileceğimizi anlıyoruz. Ancak dünyaya baktığımızda bir sürü şeyin manipüle edildiği, ortadan kaldırıldığı, en basit birey talebinin bile korkunç muamelelere tabi tutulduğu bir yerde insanların kendi kudretlerinden, kendi erdikleri, eriştikleri noktayı korkularından dolayı terk edip yeniden başladığı noktaya cehalet noktasına gidiyor. Ama bir yerde sürekli işleyen bir bilgelik var. Bu bilgelik korkuyu yıkan bir şey, gerçeği açığa çıkaran bir şey ve gerçeğin sizde yer edindiğinde bir yanlışı yıkıp, bir doğruya dönüşüyor. Dolayısıyla görüp o sırra kısmen vakıf olduğunuzda o sır ayen beyan olduğunda size siz o mekan dahilinde daha bilinçli daha doğru tariflerde bulunabiliyorsunuz. Bu anlamda “beref” benim hem gidip yaşama tutunabileceğim başladığım ilk nokta ve aynı zamanda bu edinimleri bana sağlayan yeryüzündeki pusulasını şaşırmış bir sürü insan içerisinde bana kılavuz olduğu için ve derinliğinde tesadüflerle değil, muazzam bir denge, inancın içindeki bilgelik ve bilimsellik beni derinde etkilemiştir. Dolayısıyla benim için “beref” geldiğim, var olduğum değerlere karşı bir insan sorumluluğudur.
D.K: “Beref” albümünü bu dönemde çıkarma gerekçen neydi?
E.E: Birinin kendi hükmüyle yaşam yönetmeye çalıştığı, birilerinin de beraber yaşama erdemini ortaya koymaya çalıştığı bir dönemde, küçük bir iktidar hırsıyla insanlık değerlerini tarumar etme durumu söz konusu. Toplumun en önemli varolma hali dili ve o dil üzerinden kurduğu yaşam kültürüdür. Benimde önemsediğim, kılavuz edindiğim durumda budur. Biz 80’leri, 38’leri konuştuğumuzda, o zulme maruz kalmış coğrafyanın insanları olarak o zamanın utancını yaşıyoruz. Bugün yaşanan ve yaşatılan felaket de tam da budur. Bu zulme karşı varlık çoğaltmak gerekiyor, “Beref” de bu kaygıyı görerek üretilmiş varlığı çoğalma halidir
D.K: Siz üretirken, yeteri kadar insana dokunduğunu düşünüyor musunuz? Özellikle popüler kültür içerisinde?
E.E: Popüler kültür içerisinde azınlık olma hali. “Az” olma durumu nasıl baktığınızla ilgilidir. Beni motive eden yanı şöyledir: “az” eklenmiş, yeni çıkan filizdir mesela, küçüktür ama ondan sonra büyür diğer “az” larla buluşup koca bir ormana dönüşür.
D.K: sorun o “az”ların biraraya gelememe hali, kendimizdeki “biz”i yitirme durumu değil mi?
E.E: Bizlik duygusunun tarifi hak, hakkaniyet, hakikat gerçekliğidir. İnsan kendisini terazisini oluşturmak zorundadır. Bunu teknik bir sorumluluk olarak değil, fark edilmiş genel bir sorumluluk olarak bakmak gerekiyor. Kendini tanımlamadan ve tamamlamadan “biz”e erişmesi zordur. “Biz”in bir kelime olmaktan çıkartılıp öz’le birleşmesidir asıl olan. Bugün yaşadığımız yıkımın ağırlığının altında bu yatıyor. Dersim coğrafyasında da Kızılbaş Alevi inancında da kendisinden öncesine yeltenmesi yani tükettiğin her neyse, eğer senin eşiğinden bir girmişse içeri yada sen sokakta kendinle ilgili açlık duygusunu hissetmişsen karşındaki insana sormadan onunda aç olma halini kendi içinde mümkün kılıp buyur almaz mısın deme hikmetine, hürmetine sahip oldukları için “biz” duygusu daha hızlı gelişiyor. Bütün inançsal alanını, felsefi dünyasını aracısız kurmuş, cemal cemale yaşamış bir toplum “biz”i öz’le yaşamaya devam edecektir.
D.K: Albümde Eşrefoğlu al haberi deyişi de tamda bu anlayışa karşı yazılmış bir destan gibi?
E.E: Eşrefoğlu al haberi deyişinde öncelikle eksik bir bilgi var, onunla başlamak gerekiyor. Eşrefoğlu kendisi İznik’li bir sofu. Çoğu kişi mahlasını Eşrefoğlu’na yazar, esasında Eşrefoğlu’nun eksik, kusurlu yaklaşımına karşı, ona bir öğreti olarak Kul Hüseyin tarafından yazılır ve orda derki; ey Eşrefoğlu al haberi anlatacağım sana arı biziz bal bizdedir, bizde Mevla’nın kuluyuz 72 dil bizdedir. Sen 1 dilin dahi kudretine, hikmetine ermemiş, geri kalan 71 alemi kendi içerisinde görememiş derinlikten mahrumsun. Bilmiyorsan da sus bir bilene sor anlatalım meselesini kendine ders etmiş, sınav etmiş, o imtihanın açığa çıkardığı o tedavi karşısındaki sonuç neye dönüşmüş biz bilemeyiz, sonuç bu anlasaydı hayatımız böyle olmazdı. “İnsanlar” 70 yaşındaki 80 yaşındaki -sadece tek meselesi yaşam olan- insanın bedenini günlerce yerde bırakabiliyor. O yerde yatanın hafızasına, kültürüne, diline saygı göstermiyorsun, en azından günlerce yerde yatmasına göz yumma. İnsan olma erdemi bu kadar çökmüş ve çürümüş olamaz, insan insana bu kadar yabancılaşmaz. Her şeyin bir hukuku, kuralı vardır, sen bu hukuku yok saydığında, bozduğunda açığa çıkacak sonucu kimse kestiremez.
D.K: bu yıkım çok büyük. Tekrar albüme bakacak olursak Van depreminde yaşamını yitirmişler içinde bir çalışma var…
E.E: Ware çalışması Cem Emir özelinde Van depreminde yitirdiklerimiz anısına yazıldı. Şarkı Cem’le başlıyor, Cem’in yaşama başladığı yer küçük bir tepenin üzerindeydi. O tepenin sokaklarında devamlı rüzgar vardı ve bir haberin haneye saldığı acıyı anlatmak istedim.
D.K: Söyleşimizi tamamlamadan sorayım. Albüme dair ilgi nedir?
E.E: Beref karşılaştırdığınızda son toprak değildir, imgesel yaklaşımdır. Anlaşılması için babamın gözüyle anlatayım. Beref: Kar, kış kıyamet tufan koptuğunda her taraf kapandığında, insan kendi dışına çıkar ve hayvanların bu kar kıyamette sığınabilecekleri bir yer var mı ona bakar. Doğadaki canlılar için telaş ve kaygı taşımaya başlar. Sürekli bir kayanın güney yamacında, kayanın gediğinde kar’ın az düştüğü küçük bir yeşillik içerisinde kaldığında, herkes şöyle tarif ederdi; onlar oraya erdiğinde yaşamlarını kurtaracaklar. Bizim halimizde budur. Bugün sancılıdır ama herkes şöyle bir dirayet gelişebilirse aslında o “son toprak “, o küçük parça, koca varlığın büyüyebileceği bir alandır.
D.K: Çok teşekkürler
E.E: Ben teşekkür ederim.
Yoruma kapalı.