PİRHA- Millî eğitim sistemi için tavsiye kararları almak üzere toplanan 20. Millî Eğitim Şûrası çalışmalarını tamamladı. Ancak şurada gündeme getirilen “Okul öncesi öğretim programında din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” önerisi tartışmalara neden oldu. Eğitimci Ali Balkız, “IŞID kafası, Taliban müfredatı hedefleridir” diyerek yapılan şurayı eleştirdi.
Milli Eğitim için tavsiye kararları almak üzere 7 yıl aranın ardından toplanan 20. Milli Eğitim Şurası, tartışmalı kararlarla sona buldu. Şurada alınan kararlar arasında en tartışmalı olanı, “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” tavsiye kararıydı.
“MEB, ŞERİATÇI KURUMLARLA BÜTÜNLEŞMİŞTİR”
“Okul öncesinde din eğitimi verilmesi pedagoji anlamında nasıl yorumlanır?” sorusuna önceki dönem Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkanı olan Ali Balkız cevap verdi. Aynı zamanda eğitimci olan Balkız, “Bu son öneriyle de görüldü ki; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ne Bakanlıktır, ne de Millidir” dedi. Ali Balkız, “MEB, 4+4+4’den buyana, artık bir vakıftır. Tıpkı TÜRGEV, TUGVA, ENSAR gibi. Bu şeriatçı kurumlarla, protokoller yoluyla bütünleşmişken, yetmemiş, dini eğitimi, her dersin, her sınıfın, her konunun içine yerleştirerek, sıkıştırarak imam hatipleştirmiştir” ifadelerini kullandı.
“TALİBAN MÜFREDATI HEDEFLERİDİR”
Eğitimci-Yazar Ali Balkız, eğitim sisteminin günden güne dinselleştiğini vurgulayarak “IŞID kafası, Taliban müfredatı hedefleridir” dedi. Balkız, 1-3 Aralık’ta yapılan Milli Eğitim Şurası’nda farklı çevrelerce gündeme getirilen maddelerin iktidar tarafınca belirlendiğini ifade ederek şunları söyledi:
“Laik, Bilimsel, Deneysel, özgür, sorgulayıcı bir eğitim yerine, eğitim-öğretimi, Cumhuriyet öncesi, mektep-medrese düzeyine indirgemek istemektedir. Bu Şura’da alınan (Aslında aldırttırılan) karar da, bir adım daha ileriye gidilebilmenin gerekçesi olacaktır. Bu anlamda MEB, Bakanlık da değildir. O bir türlü başaramadıkları kültürel, sanatsal dönüşümü sağlayacak araç olacaktır, akıllarınca.
Peki bunu başarabilirler mi? Hayır, başaramazlar. Sadece kafasını gözünü yaralar, nesilleri sakatlar, çocuklarımızı bunalıma sokarlar.
Şöyle ki; 4-6 yaşındaki çocuklarımız, henüz; zihinsel, fiziksel, beyinsel gelişimini tamamlayamamıştır. O bir çocuktur. Soyut şeyleri ona anlatamazsınız, öğretemezsiniz. Günah-sevap, hayır-şer, dünya-ahiret, cennet-cehennem, ruh, cin, peri, tanrı, allah, melek gibi sözcüklerle onları sadece korkutursunuz. Gece rüyalarının kabusu yaparsınız. Bu yaşta çocuk, elinde oyuncağı ile evinde kuşu, balığı, kedisi, köpeği ile beş duyusuyla birlikte oynar. En çok da kardeşleri ve arkadaşlarıyla…
Dini ve değer eğitimi-öğretimi verilirken güya ‘çocuğun yaşı dikkate alınacakmış. Hangi dikkat?”
“GİDERAYAK, ‘DAHA FAZLA NASIL ZARAR VEREBİLİRİMİN’ DERDİNDE”
Ali Balkız, zorunlu din derslerinin okul öncesinde de hayata geçirilmesinin hukuksal anlamda hiçbir karşılığı olmadığının altını çizdi. Eğitimci Balkız, “Aslında; AKP işin sonuna geldiğinin ayırdında” diyerek şu yorumu yaptı:
“Zorunlu din dersleri ve diğer uygulamalar yetmezmiş gibi, bu projenin de hayata geçirilmesi hazırlığı, mevcut uygulamalar gibi; Anayasanın Din ve Vicdan Özgürlüğü, Milli Eğitim Temel Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi hükümlere aykırı olmanın dışında, velinin, çocuğu üzerindeki haklarına, ahlaka, vicdana, toplumsal düzene de aykırıdır. Çocuk, okul ile evi, sokak (park) ile okul arasında kalacak, giderek ne ona, ne de buna inanacaktır.
Bu konuda bu çocuğun, ‘kimin çocuğu?’ olduğunun hiçbir önemi yoktur. Türk, Kürt, Alevi Sünni…
Peki başarabilirler mi? Hayır, başaramazlar. Çünkü hiçbir anne-baba, çocuğunun elinden alınmasına, ruhen sakatlanmasına, evde çatışma çıkmasına izin vermez. Çünkü; onca tahribata karşın; laik, demokrat, özgür, bilimsel, kamusal, karma, eşitlikçi eğitimden yana olan, siyasi partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, basın yayın kuruluşları, aydınlar, yazarlar, eğitimciler, pedagoglar, sosyologlar buna izin vermezler.
Aslında; AKP işin sonuna geldiğinin ayırdında. Yıllardır işgal kuvvetleri mantığı ile paylaşabildiği kadar ganimet paylaştı. Giderayak, ‘daha fazla nasıl zarar verebilirimin’ derdinde.
Tahribat’ın tamiratı, belki zaman alacaktır ama olanaklıdır. Yeter ki; demokrasiden, eşitlikten, barıştan, kardeşlikten, özgürlükten yana olan güçler; ‘Gelin canlar bir olalım’ olsun.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.